"Kin" Motoru

"Sevgi, saygı, hoşgörü, diyalog, kucaklama, uzlaşma" temalı üçüncü balkon konuşmasını tüm Türkiye ekranlardan izledi.

Aaa, o da ne? Birkaç gün sonra ne görsek beğenirsiniz! Başka taşra kentlerini bilmem ama, Manisa’da AKP’nin “Teşekkürler Manisa” temalı seçim otobüsleri tur atmaya başladı. Mazbatalarını alan AKP milletvekilleri halkı selamlayıp, “balkon konuşmasının” muadili olan “otobüs turunu” gerçekleştiriyordu. Dillerde yine aynı terane: Demokrasiden hoşgörüye, diyalogdan sevgiye, saygıdan kucaklama muhabbetine kadar bildiğiniz tekerleme!

***

Emperyalist aşamada insan aklını çalıştıracak en önemli motor kindir. Bu yüzden olmalı ki, tüm sınıflı düzenler “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” diye bir suç icat etmişlerdir. Bu suçu da kendi sınıfsal kinlerinin gerçekleşmesinde en büyük silah olarak kullanmaktadırlar.

Lenin, “Sol Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı” adlı yapıtında şunları der: “(Bir gazetede yayınlanmış bir mektupdan söz açarak) Bu mektubun yazarı, burjuvazinin sınıf politikacılarına karşı soylu bir proleter kini taşıyor. (Bu kin yalnızca proleterler tarafından değil, bütün emekçiler tarafından da, Almanca deyimi kullanırsak tüm Kleinen Leuten, yani küçük insanlar tarafından da anlaşılabilir ve paylaşılabilir bir kindir.) Ezilen ve sömürülen yığınların bir temsilcisinin ifadelendirdiği bu kin, gerçekte ‘bilgeliğin başlangıcı’, her sosyalist ve komünist akımın ve onun başarısının da temelidir.

***

Adına küreselleşme denilen “postmodern barbarlık döneminde” emperyalistlerin “hoşgörü”, “diyalog”, “uzlaşma”, “anlayış” kavramları dillere pelesenk etmek için hunharca bir çaba göstermeleri, sınıfsal kini kazımak içindir. Oysa sınıfsal bakışın özüdür bu kin. Bu kazıma operasyonu ise “hoşgörü, uzlaşma, diyalog, kucaklama, anlayış” kisvelerine bürünmüş emperyalist bir kin realizasyonudur.

Bu kin önemli.
Çünkü emperyalist düzenin ve işbirlikçi yöneticilerinin “kini”, “nefreti” bitmiyor.

Üçüncü balkon konuşmasından, 12 Haziran seçiminden bugüne kadar olup bitenlere kabaca bir göz atmak yeter. Sola, sosyalistlere, kapitalist ve emperyalist düzene kin duyanlara karşı polis operasyonları, biber gazları, parasız eğitim pankartı açan öğrencilerin hala cezaevinde tutulmaları ve benzeri uygulamalar.

Yaşadığımız günler, Türkiye solunun tarihsel düzlemdeki haklılığını kanıtlamakta.

1960’lı yıllardan beri sosyalist sol ne demişse, hepsi de tahmin edilenin fersah fersah üstünde gerçekleşmiştir. Ne kadar acı! Bu durum sosyalist solun gücünü ve haklılığını gösteren bir niteliğe de sahip aynı zamanda.

***

O duvarı
bizim için yaptılar
O duvar
darağaçlarının sabunlu ipi
gibi
parlıyor
O duvar
O duvar, o duvar…
O duvarın dibinde
bizimkiler kurşunlanıyorlar!
***

Nazım Hikmet’in de belirttiği gibi “o duvarı bizim için yaptılar.”

O duvarı inşa edenler, inşasında aktif olarak rol alanlar, bu ülkeyi tarihin en ahlaksız, değersiz, köksüz ülkesi haline getirmek için 60’lı yıllardan bu yana, 20. yüzyıldaki tüm diktatörlüklerin vahşetini aşan bir barbarlığı uygulayanlar, kendi yarattıkları bu karanlığın içinde öğütülüyorlar.

Bu topraklarda siyasal islamın, yobazlığın, dinci ve milliyetçi gericiliğin yegane karşıtı sosyalist soldur. O nedenle, ne yapılıyorsa sosyalist sola duyulan büyük nefret, büyük kin her şeye damgasını vurmakta.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar tarihin derinliklerine kök salmış bu doğurgan mayayı yok edemiyorlar.

Edemeyecekler de!

Kapitalizm ve emperyalizm kendi karanlığını yaratıyor zaten. Bitmiştir. İnsanı yok etmeye çabalıyorlar.

Sosyalizm ise insanı var etmenin mücadelesini veriyor.
Bu zorunluluktur ve “zorunluluk ise en büyük özgürlüktür.”

Hegelyen çağda düşünebilmek için düşüncenin en güçlü silah olduğuna inanmak şarttır.

***

Jakobenizme bu hafta da bir paragraf ayırmak gerekirse…

Marx ve Engels, Alman İdeolojisi adlı yapıtında der ki: “Bu nedenle devrim, yalnızca yönetici sınıf başka bir yolla devrilemeyeceği için değil fakat aynı zamanda deviren sınıf ancak bir devrim içinde çağların pisliklerinden kurtulabileceği ve toplumu yeniden kurmaya uygun hale getireceği için de gereklidir.

Demek ki proletarya diktatörlüğü ve bir kavram olarak jakobenizm, proleteryayı “proleter sınıf” haline getirmek için de gereklidir. Eski, sömürüye dayanan düzenlerin pisliklerinden arınabilmesi ve böylece ileri bir insani ilişkiler sistemini kurmaya ehil hale gelebilmesi için jakobenizm, onsuz edilemez bir öğedir. Jakobenizmi reddetmek, her türlü devrimci dönüşüm olasılığına kapıları kapatmak ve kapitalizmi nihai, ebedi bir düzen olarak kabul etmek demektir ki, bu ise bence Marksizmin kökten inkarıdır.

***

27 Haziran 2011 Pazartesi günü Cumhuriyet’te “Henüz vakit çok erken” başlıklı bir yazı kaleme getiren siyaset bilimci Cavlı Çulfaz, şöyle diyordu: “Tarihte bir dönem ancak bir önceki dönemle, bir rejim bir önceki rejimle ya da çağdaşlarıyla kıyaslanırsa sağlıklı bir sonuca varılabilir. Günümüzün görme üstünlüğüne yaslanıp jakobenler acımasızca yargılanabilir mi? ‘Ben jakobenliğe karşıyım’ demek, özünde cumhuriyete karşı krallığı, aristokratları, soylular zümresini, padişahlığı, saltanatı destekliyorum demektir. Jakobenlere karaçalanların maskesini indirin! Başta bizim büyük Anadolu ihtilalimiz olmak üzere, bütün devrimlerde birer jakoben damar vardır. Jakoben henüz işçi sınıfının şekillenmediği dönemde başı çeken devrimci demokrattır…

***

“Alçaklığın evrensel tarihine” her gün yeni bir tuğla koymayı ihmal etmeyenlere kininiz, nefretiniz bitmesin.
Bitmemeli.

Hamiş: Son iki haftadır “halka hakaret ettiğimi, halkı aşağıladığımı” düşünen, yazan ve çizenlere iş çıktı. Bu hafta da “halkı kine ve nefrete davet ettiğimi” yazarlarsa hiç şaşmam. Ama yazmazlarsa da “hatırım kalır!”

[email protected]