Cumanın gelişi perşembeden, şeriatın gelişi AKP’den…

İki bin yıl önce İspanya’da doğup Roma’da ölen Seneca’nın en meşhur laflarındandır… Der ki: Din sıradan insanlar için gerçek, aydınlar için yalan, iktidarlar için kullanışlıdır.

Gerçek midir yalan mıdır meselesi, bu yazının konusu değil. Ama dinlerin, iktidarlar ve sömürenler için son derece “kullanışlı” olduğunu kim inkar edebilir?

İktidarlar ve sömürenler sıkıştıkça, yönetemedikçe, köşeye kıstırıldıkça, çaresiz kaldıkça daha çok din, daha çok dinselleşme, daha çok din sömürüsü pompalar.

Şu “cuma namazı genelgesinden” söz ediyorum. Hani cuma günlerini “ibadet özgürlüğü bayramına çevirecek olan” genelgeden!

Mesailer cuma namazına göre düzenlenecekmiş. Genelge bu hafta içinde hazır olurmuş. Cuma günleri bundan sonra “bayram” olacakmış. Davutoğlu söyledi bunları hep.

Laik bir düzende herhangi bir kamusal ve yasal düzenleme, herhangi bir dinin gereğine, kuralına, ritüeline göre yapılamaz. Yapılıyorsa orada laiklikten söz edilemez.

Erbakan 1997’de başbakanken alınan “mesai saatlerinin iftar saatlerine göre düzenlenmesine” ilişkin bakanlar kurulu kararı, Danıştay tarafından derhal iptal edilmişti. Danıştay 12. Dairesi, bu kararın laiklik ilkesine aykırı olduğuna hükmetmiş, yürütmeyi durdurmuştu. Danıştay’ın o kararı halen yürürlükte ve geçerlidir.

Yürürlükte ve geçerlidir de… Ülkede Danıştay kararı dinleyen mi var?

Ona bakarsak… Danıştay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin, AİHM’nin türban kararları da halen yürürlükte ve geçerli. Var mı dinleyen?

Türbanlı memur, türbanlı dekan, türbanlı avukat uygulaması da, mesai saatlerinin cuma namazına göre ayarlanması da; evet anayasaya aykırıdır ama “anayasaya aykırı” bile demiyorum artık; her şeyden önce laiklik ilkesine aykırıdır.

Anayasa-babayasa takan yok. Anayasa askıda, laiklik buzdolabında. Şu anda ülke fiili olarak kanunsuz, gayrimeşru ve şeri bir rejimle yönetilmekte. AKP’nin yapmaya çalıştığı ise bu fiili, kanunsuz, gayrimeşru ve şeri rejimin, “yeni anayasa yapıyoruz, özgürlükçü anayasa istiyoruz” bahanesiyle yasallaştırılmasıdır. Fiili olarak kurdukları ve uyguladıkları şeriat rejimine yasal zemin yaratmaktır “yeni anayasa” dedikleri…  

AKP bu gayrimeşru, kanunsuz, şeri rejime yasal zemin kazandırma konusunda asla yalnız değil. AKP’nin bu konularda en önemli destekçisi CHP, MHP ve HDP.

Davutoğlu 5 Ocak Salı günü öğle saatlerinde “Mesaileri cuma namazına göre düzenleyeceğiz” dedi. 6 Ocak oldu, 7 Ocak oldu… Bugüne kadar gördüğüm en sadık ve fanatik AKP’li olan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan henüz “gık” çıkmadı. Bir başka AKP’li Devlet Bahçeli’den de “tık” yok. Zaten beklemiyoruz. Cuma namazı düzenlemesinin en ateşli destekçisi ise HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş çıktı. Davutoğlu açıkladı, Demirtaş alkışladı.

“Mesai saatlerinin Cuma namazına göre düzenlenmesi mantıklıdır” buyurdu Demirtaş. AKP’nin islamizasyon yönünde attığı her laiklik dışı adımın en önemli destekçilerinden biri HDP çünkü.

Bir ülkede toplumsal, hukuksal, ekonomik yaşam, herhangi bir dinin gereklerine, ritüellerine, kurallarına göre düzenleniyorsa, o ülkede laiklik değil, o dinin şeriatı geçerlidir. “Mantıklıdır” diyen Demirtaş’ın, demek ki şeriat rejiminden bir rahatsızlığı yok. Öyle anlaşılıyor.

Mesailerin Cuma namazına göre düzenlenmesi “ibadet özgürlüğü” falan değil, ülkenin sünni şeriatçı bir diktatorya tarafından yönetilmesi anlamına gelir. Giderek başka anlamlara da gelir ve iş “cuma namazına gitmeme yasağına” kadar dayanır. Prof. Taner Timur hocamızın, türbanı “baş açma yasağı” olarak tanımlaması gibi…

AKP’nin fiili şeriat rejimine karşı mücadelenin yolu “ODTÜ’de 15 mescit, 1 cami var, neyinize yetmiyor” diye değil, “üniversitede caminin, mescidin ne işi var” diye sormaktan geçiyor.

AKP tipi gericiliğe karşı mücadelenin yolu “Cuma namazı tamam da, diğer dinlere mensup olanlar ne olacak” diye değil, “Din kuralına göre yasal düzenleme yapamazsınız” diye itiraz etmekten geçiyor.

Eğer böyle sormaz, bu şekilde itiraz etmez, laiklikten vazgeçerseniz; onun adı AKP’nin şeriat minderinde AKP’ye yenilmek olur.  

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_