Genel olarak böyle olsa bile, seçim nadiren, büyük kriz dönemlerinde bu kısıtların ötesinde bir karar anı olarak karşımıza çıkabilir. O gün bugün müdür?

Seçim başka geçim başka… mı?

Geçim sözcüğüne daha geniş bir anlam yükleyip genel olarak toplumsal yaşamın belli başlı sorunlarını kast edecek olursak, seçim ile geçim gerçekten başka şeylerdir. Burjuva demokrasisi dediğimiz, çoğunlukla parlamenter demokrasi diye anılan sistem aslında sermaye egemenliği korumaya yarar. Bu sistemin en yüksek makamda gösterdiği Seçim, örgütsüz yurttaşların, gerçek çıkarlarına uzak alternatifler arasında tercih kullanmasına dayanır. Seçmenlerin ağırlığı örgütsüzse, siyaset halkın gerçek sorun ve çıkarlarından uzakta bir yerlerde oynanıyorsa, oy davranışını etkilemek için başta medya olmak üzere bin bir ideolojik alet kullanılıyorsa, seçim en fazla sermaye iktidarını hangi kadronun sürdüreceğine karar verecektir. Burada gerçekte kararı verenin seçmen olduğunu söylemek bile zordur.

Genel olarak böyle olsa bile, seçim nadiren, büyük kriz dönemlerinde bu kısıtların ötesinde bir karar anı olarak karşımıza çıkabilir. O gün bugün müdür?

Türkiye hem güncel bir kriz yaşıyor, hem de tarihsel bir kırılma anından geçiyor. Hoyratça kullanılmasına alıştığımız kriz kavramı ancak birden fazla düzlemi kapsıyorsa, toplumun gidişatını etkilemesi de mümkün olur. Yani tek başına ekonomide kriz yetmez, siyasal alan alt üst oluşa gitmelidir. Siyasal alternatiflerin kendi içlerinde ve toplumdaki tabanlarında oturmuş yapılar olarak hareket etmesi başka bir şeydir, toplumun ideolojik olarak dağılması başka. Toplumun değer yargıları, ahlakı sabit midir, yoksa dalgalara kapılıp oradan oraya savrulmakta mıdır? Krizin böyle yaygınlaşıp derinleşmesi değişimi zorunlu hale getirir. Bu değişim kontrollü biçimde mi yaşanacağa benzemektedir, yoksa sürprizlere açık mıdır?

Türkiye’de durumun bu dereceye ulaştığını söylemek şimdilik doğru olmaz. Ama burada tarif edilen türden bir krizin ortalığı sarması kimse için sürpriz de olmaz. Üstelik bütün bir modernleşme süreciyle, onun zirvesi olan Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet devrimiyle bir hesaplaşma sahnesi kurulmuş durumdadır. Ülkemizin yarını, öbür günü kestirilememektedir.

Bizde en zor bulunur şey “önemsiz seçim.” Ama hal yukarıdaki gibiyse önümüzdeki seçimin önemi kuşkusuz artacaktır. Türkiye’nin krize yatkın sosyal organizması gelişmelerin kontrolden çıkma olasılığını gündeme sık sık sokar. Seçim mekanizmasını yeniden sermaye iktidarının aracı kılmaya dönük çabalar da, anında devreye girer.

Tam da bu nedenle Türkiye’de düzen siyaseti seçimle geçim arasına duvar örmeyi ezber edinmiştir. Elbette gerçek ve güncel toplumsal sorunların oy davranışı etkilememesi düşünülemez. Duvar dedimse, arkasındaki sorunların görünmesini engelleyecek bir şey değil kast ettiğim. Önemli olan, yakıcı sınıfsal sorunların başlı başına mücadele ve kitle hareketlenmesi konusu olmaktan çıkartılmasıdır.

Daha açık ifade edersem, Türkiye’nin sorunu açık ara yoksullaşma. Siyasal İslam ise artık ya yoksulluğu mazur göstermeye hizmet ediyor, ya da yönetenlerin yozlaşmasının kılıfı olarak karşımıza çıkıyor. “Geçim” işte bunlardır. Oy davranışı dâhil, toplumdaki bütün taraflaşmalarda ister istemez yoksulluk ve din istismarı kendini hissettirmektedir. Ama düzen siyaseti duvarı örmüştür; seçimi bu eksenler üstünden bir mücadele olarak örgütlememek konusunda anlaşmış bulunuyorlar.

Siyasal iktidar açısından işin gereği bu. AKP konuyla, en fazla yoksullara sadaka dağıtmak ölçüsünde ilgilenmek durumunda. Peki ya muhalefet?

Ana muhalefet bloku, yani iktidar alternatifi sayılanlar, toplumun temel, sınıfsal sorunlarına odaklanmak yerine, seçimi yoksulluk ve dinselleşmeden uzak bir yere çekmeye çalışıyor. İlk yoldan yürüdüklerinde büyük bir öfke ve enerjinin harekete geçeceğini ve bunun seçimi kazandırmaya yeteceğini bilmiyor olamazlar. Muhalefet tam da böyle bir hareketliliğin önünü açmamaya odaklanıyor. Böylece seçim denen mekanizmanın, giderek önemli hale gelip, krizi kontrolden çıkarmasını önlemek istiyorlar. Patlamak üzere olduğu hissedilen, büyük bir hesaplaşmaya koşmakta olan ülkede, muhalefet düzenin sürdürücülüğüne adaylığını koymuştur.

Son günler, hâlâ sol sayılan bir partinin ne kadar da ülkücü olduğu, modernlik iddiasındaki bir müttefikinin laiklik nefreti, bir diğerinin koltuk dağılım fantezileri dinlenerek geçtiyse, nedeni budur. Maksat halkın gerçek sorunlarının büyük bir hareketliliğe zemin oluşturmasını önlemektir.

Ama madem ki seçim önemli, hele bu seçim çok önemli deniyor, bu ülkede halkın sözü de duyulacak, konuşulacak…