Nerede ortaya çıkarsa çıksın, kim tarafından yapılırsa yapılsın, direniş olmadan bir Filistin düşünemeyiz. Filistin ise direniyor ve bu direniş hâlâ ayakta olmasının gerekçesidir.

Direniş Filistin!

İsrail’in kuruluşunun hikayesini Theodor Herzl’ın “Yahudi Devleti” kitabı ile başlatmak modadır. Bir anlamda doğru da. Ama İsrail’in kuruluşun asıl nedeni Avrupa’da yaygın ırkçılık ve o ırkçılığın Yahudi halkına yaptığı baskı ve zulümdür. “Yahudi Devleti”, 1896’da, Leipzig ve Viyana'da yayınlandı. Alt başlığı “Yahudi sorunu için modern çözüm önergesi”dir. Gazeteci Herzl, yakından tanıklık ettiği Dreyfus Olayı ile Avrupa'da Yahudi düşmanlığının tırmanışa geçtiğinin farkındaydı. Kalıcı bir çözüm arıyor, çözümün bağımsız bir Yahudi devleti kurmak olduğuna inanıyordu. Avrupa’da Yahudilere karşı önyargılar ve düşmanlıklar toplumun içine işlemişti. Bu önyargıları asimilasyon veya entegrasyon yoluyla kırmak mümkün değildi. Antisemitizm hastalığının tek bir ilacı vardı: O da Yahudilerin kendilerine ait bağımsız bir devlet kurmaları.

Demek ki Yahudi sorunu, aslında bir Avrupa sorunudur. Antisemitizmi İspanya sürgününden, Rus pogromlarından, Nazi soykırımından ayrı düşünemeyiz. Fransız Devrimi Avrupa’da yerleşik düzeni sarsınca Yahudiler de kurtulduklarını düşünmüşler, birer yurttaş olarak toplumla kaynaşacakları sanısına kapılmışlardı. 1894’de Yahudi kökenli Dreyfus’un uyduruk gerekçelerle tutuklanması ve ardından açılan davanın seyri bu kapının kapandığı anlamına geliyordu. Siyonizm, Avrupa’nın Yahudilerde yarattığı hayal kırıklığının bir ürünüdür. 

Peki gariban Filistin halkının bunda suçu ne? Filistinlilerin suçu, Yahudi bankerlerin sağladığı fonlarla işgal edilecek bir toprak arayan Siyonistlere yem olacak kadar sahipsiz olmalarıdır. Bir de, ahitlerin eskisinde, bizde Tevrat diye biliniyor, ülkelerinin Yahudilere vadedilmiş olması var. Kutsal kitaplara bakarak sınır belirlemeye kalksak yeryüzündeki bütün sınırları silip, yeniden çizmemiz gerekir. Avrupa bir büyük sorun yaratmış ve o sorununu Ortadoğu’nun orta yerine bırakıp kaçmıştır, Filistin sorununun özeti budur. 

***

Yalnızca Avrupa değil biz de ortasındayız. Siyonizm büyük ölçüde Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte şekillenmiştir. Osmanlı Siyonistlere yol açmış, kendisine yol açamayınca, Filistin Avrupalıların elinde kalmıştır. Filistin topraklarının adım adım işgalini de Avrupa devletlerinden bağımsız ele alamayız. Demek ki Filistin sorunu, Avrupa’nın yanında, Osmanlının da sorunudur. 

Pek çok işareti var. Örneğin 1911’de Meclisi Mebusanda, bütçe görüşmesi vesilesiyle, Siyonizm tartışması çıktı. Mebuslardan bazıları, Siyonistlerin rüşvetle veya tehditle, Osmanlı yöneticilerini Filistin’e Yahudi göçü konusunda ikna etmeye çalıştıkları kanısındaydı. İddialarına göre Osmanlı Devleti’ne borç veren yabancı bankaların çoğu da Siyonizm’in destekçisiydi. Örneğin, İngiliz Yahudi bankeri Ernest Joseph Cassel bütün varlığını Osmanlı topraklarındaki bankacılık uğraşlarından edinmişti. O tarihte İstanbul İngiliz Ticaret Odası başkanıydı. Yahudi kökenli Alman Banker Baron Hirsch varlığını Osmanlı’daki tahvil spekülasyonlarından elde etmişti. Bu ünlü bankacı aynı zamanda “Yahudi Kolonizasyon Derneği”nin kurucusuydu. Vaat edilmiş toprakları Arjantin’de bulmuşlardı. Hirsch, Osmanlı’yı dolandırarak kazandığı paralarla Arjantin'e Yahudi göçlerini finanse ediyordu. Osmanlının budala yöneticilerini ikna ediyorlar, onların yol vermesiyle devleti soyuyorlar, bu yolla edindikleri servetin bir bölümünü bir Yahudi devleti kurulması için kullanıyorlardı. Üstelik Osmanlı Türkiye’si de o plana dahildi. Tanrının, seçilmiş kulları olan Yahudilere ne vaat ettiğini kim bilebilir? 

Mebusan Meclisindeki o tartışma dönemin hayhuyu içinde unutuldu gitti. O tarihten bu yana, Türkiye, Siyonist proje ile “iltisaklı”dır. Siyonizm’i Türkiyesiz düşünemeyiz.  İsrail’in kuruluşunda katkımız büyüktür. 1948’de “İsrail Bağımsızlık Bildirisi”ni okuyan İsrail'in ilk başbakanı Davut Ben Gurion eğitimini İstanbul’da tamamlamıştı. İkinci Cumhurbaşkanı İshak Ben-Zvi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuydu. 1897 yılındaki Siyonist kongresinin organizatörlerinden biri olan babası, 1952’de, Knesset tarafından “İsrail Devleti'nin babası” olarak taltif edildi. Aile İsrail için o kadar önemlidir. İsrail’in ilk Dışişleri Bakanı Musa Şaret İstanbul’da okudu, Osmanlı ordusunda subaylık yaptı, Çanakkale’de savaştı. İsrail kurucuları Osmanlılardır.

“Panislamist” Abdülhamit’e de borçları var. Hamit, İsrail devletinin kuruluşunu finanse eden Rothschild ailesi üyeleriyle defalarca görüştü, borç aldı, aile üyelerine birçok defa nişan taktı. Rothschildlerin, Filistin'de kurdukları ilk koloniler onun inayetiyle mümkün oldu. Sonra efsaneler uydurdular. Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl görüşme talep ettiğinde reddetmiş ve “benim Filistin’de satacak toprağım yok” demişti güya. Herzl, İstanbul’a 1896 Haziran’ında geldi, Hamit, dedikleri gibi, görüşmeyi kabul etmedi ama haziran sonunda Herzl’e “Mecidiye Nişanı” verilmesine karar verdi. 1901’de tekrar Abdülhamit’in huzuruna çıktı. Sultan ona, “Ben daima Yahudilerin dostu olmuşumdur, daima da öyle kalacağım. Gerçekten ben sadece Müslümanlara ve Yahudilere dayanmaktayım. Diğer tebaam hakkında aynı emniyeti besliyorum diyemem” dedi. İmparatorluğun bütün sınırları Yahudilere açıktı. Ayrıca Herzl’e ikinci kez “Mecidiye Nişanı” verilmesine karar verdi. Siyonizm’in kurucusu Herzl bir Osmanlı kahramanıdır.

Bir sonraki “iyi ilişki” dönemi yine bir sağcı iktidara, Adnan Menderes dönemine denk geldi. İsrail Başbakanı Ben Gurion’un uçağı 1958 yılında gizlice Ankara’ya indi ve o ziyarette Menderes ile gizli bir ittifak yapıldı. 1996’da Necmettin Erbakan’ın Başbakan, Tansu Çiller’in yardımcısı olduğu dönemde bu ittifak yeni bir anlaşmayla perçinlendi. Sağcılarımız pek Siyonist’tir!

Tayyip Erdoğan sık sık İsrail yöneticilerine hakaretler yağdırıyor, malum. Fakat askeri anlaşmalarımız hakaretlerden hiç etkilenmiyor. Gazze’yi bombalayan uçakların yakıtı Azerbaycan’dan yola çıkıp Türkiye’yi boydan boya katederek İsrail’e akıyor. İlişkilerin seyri ne olursa olsun vanayı kapatmaya kalkmıyor kimse. Türkiye’nin sağcı-dinci siyasileri İsrail’e ne kadar küfür ederse ilişkileri o kadar iyi tutuyor. 

***

İsrail sınırları belli olmayan, haritasız bir ülke. Mevcut sınırları gerçekte fiili sınırlarıdır. “Vaat edilmiş ülke” diye adlandırdıkları “teorik” sınırları var bir de. O teoriye dayanarak ve ABD’nin inayetiyle Filistin topraklarını işgal ve ilhak ederek sürekli genişliyorlar. Bu genişlemede önde gelen bölgesel destekçileri Körfezin Petro-Dolar zengini Müslüman ülkeleri, tabii, Mısır ve Türkiye. Bunlar birleşip Suriye’yi düzlemek için kiralık cihatçılarla sefere çıktıklarında en büyük desteği İsrail’den aldılar. İsrail, “Müslüman müttefikleri” pes edip çekilmesine rağmen hâlâ Suriye’yi bombalayıp duruyor. 

Siyonizm de bir 19. yüzyıl hareketi. Beslenme kaynağının, içinde geliştiği Avrupa emperyalizmi olması bizi şaşırtmamalıdır. Ulus-devlet, ırkçı-milliyetçiliğin üstünde gelişiyordu ve nüfuz ettiği hemen her yerde yeni ırklar ve yeni milletler keşfediliyordu. Yahudi dininden olanlar da kendilerine bir ulus icat ettiler. İdeologları, militanları, bankaları, bankerleri, örgütleri, okulları, uluslararası ilişkiler uzmanları ile Filistin’i almak için Osmanlı’ya yüklendiler. Rastlantı veya değil, hem sultanın, hem de onun istibdadının devrilmesi Siyonizm’in yükseliş dönemine denk geldi. Tersinden söyleyelim, bugün İsrail diye bir devlet varsa, varlığını hem Osmanlı’nın varlığına hem de Osmanlı’nın yıkılmasına borçludur. 

Osmanlı devri kapandığında Filistin topraklarında artık bir Siyonizm sorunu vardı. Her yanda Siyonist koloniler kurulmuş, İngiliz ve Fransız emperyalizmi için bölgede yeni bir ileri karakol oluşmuştu. Sonra Amerikalılar geldi ve İngilizleri bölgeden çıkardı. Artık ABD’nin kontrolünde olan Birleşmiş Milletler, 1947’de toprağın yüzde 5,7’sini elinde bulunduran Siyonistlere ülkenin yüzde 57’sini önerdi. Filistin ülkesinin ve Filistin halkının yok edilmesinin başlangıcıdır. 

***

“İsrail, yalnızca Yahudilere ait olan bir ulus devlettir.” İsrail parlamentosu tarafından resmen kabul edilen temel yasa bunu söylüyor. İsrail, dünyadaki bütün Yahudilerin devleti olmasa da bu böyledir. Ama, ikincisi, İsrail sınırları olmayan bir ulus devlettir. Çünkü, çıkış noktaları olan dinin kendilerine Ortadoğu’da belli bir toprak parçasını vaat ettiklerine inanmaktadırlar. İsrail ulus devletinin sınırları, o dini vaadin sınırları ile henüz örtüşmemektedir. Haliyle İsrail ulus devleti bu iki sınırı örtüştürme amacındadır. 

İsrail, Yahudilere ait bir ulus devlet olarak, işgal ettiği topraklardaki diğer halkları eşit bir topluluk olarak tanımamaktadır. O halkların üyelerini de insan olarak kabul etmemektedir. Yahudilik, bu devletin üyesi olmanın tek şartıdır. Haliyle Siyonizm, bir tür ırkçılıktır. Siyonizm laik milliyetçiler tarafından kurulmuş olmasına rağmen, bu ırkçı-milliyetçiliğin çıkış noktası mutlak olarak dindir. Yahudilik etnik bir topluluk değil, dinsel bir topluluktur. İsrail de eninde sonunda bir din devletidir. Yahudi şeriatı bu devletin temel dogması, çıkış ve varış noktasıdır. 

Topraksız bir halka, halksız bir toprak arıyorlardı, yıkıntıdaki Filistin’i gözlerine kestirdiler. Yani Filistinlileri halk ve insan saymama da bugünün meselesi değildir. Siyonistler ve emperyalistler Filistinlileri, tabii hepimizi, insan saymamaktadır. İnsan olmayanın ise bir vatan ihtiyacı yoktur. İsrail’in kuruluş gerekçesidir. 

Filistin’in varoluş gerekçesi ise direniştir. Nerede ortaya çıkarsa çıksın, kim tarafından yapılırsa yapılsın, direniş olmadan bir Filistin düşünemeyiz. Filistin ise direniyor ve bu direniş hâlâ ayakta olmasının gerekçesidir. Direniş sürüyor. Mahmut Derviş’in dediği gibi, bir Filistin vardı, bir Filistin yine olacak…