Milei’nin yaratılmasında sermayenin bütün bileşenlerinin suçu bulunuyor. Sorun insanlık bu kadar büyük bir bunalım yaşarken kapitalizmden bir türlü kurtulamamaktadır.
Geçen hafta Arjantin’de gerçekleşen ikinci tur seçimlerinde sağcı aday Javier Milei Devlet Başkanı seçildi.
Sağcılık sonuçta emekçi sınıflara bir akıl dışılığı dayatır ama bu sefer sağ radikalizmin boyutu tahminlerin ötesinde. Eskiden akıl hastası padişahlar, imparatorlar yönetime gelirmiş ya buna benziyor.
Türkiye’de Merkez Bankası’nın bağımsızlığı tartışılmıştı kısa bir süre önce. Milei Merkez Bankası’nı tümden kaldırmayı düşünüyor. Ya Arjantin ulusal parası, tabi o da kalkıyor, yerine ABD Doları geliyor. Yani Arjantin’i ABD Merkez Bankası’na bağlıyor.
IMF’nin kemer sıkma programı mı? Kemer filan yok, çünkü sosyal harcamaları tümden kaldırıyor. Ne kemer ne pantolon!
Ya zaten açlık sınırının etrafında bazen aç bazen tok yaşayan Arjantin emekçileri ne yapacak?
Onlara şunu söylüyor: Organlarınızı satabilirsiniz, organ satışını serbest bırakacağım.
Bu yüz milyonları doyuracak kadar verimli topraklara sahip ülkede işsizlik ve yoksullukla boğuşan emekçiler böbreklerini, karaciğerlerini ve belki de kalplerini satacaklar.
Ya satacak organlar bitince?
Ayaklanan yoksulları zenginlerin vurması için silahlanmayı tamamen serbest bırakmayı vaat ediyor.
İklim krizi ne olacak? Böyle bir krize inanmadığını açıklıyor, yani ormanların sermaye tarafından yağmalanmasını hızlandıracak.
Kadınların kürtaj hakkına karşı, yani çoğunlukla Katolik olan Arjantin halkının dini inançlarını istismarda da tam gaz veriyor.
İlk ziyaretini ABD’ye ve İsrail’e yapacağını söylüyor. Biri patronu, diğeri patronun zıvanadan çıkmış yamağı olan devlet.
Oysa daha bu yıl içinde Buenos Aires’te Güney Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) zirvesinde Brezilya ve Arjantin Devlet Başkanlarının ortak bir para birimi önerdiklerini yazmış, sonrasında ise Arjantin’in BRICS’e katılmasının anlamını tartışmıştık. Ortak para birimi olmasa bile kendi aralarındaki ticareti yerel para birimleri ile yapmayı ve Doları ötelemeyi amaçlıyorlardı.
Güney Amerika’da sermaye sınıfının iki farklı eğilimi bulunuyor:
Biri ABD’nin hegemonyasında ve bu hegemonyayı yeniden yeniden üreten IMF ve Dünya Bankası gibi mali araçların etkisinde yaşamaya, ikincisi ise ABD hegemonyasından Çin’den destek alarak uzaklaşmaya dayanıyor. Brezilya ve Arjantin etrafında Güney Amerika’nın birliğini sağlamayı ve kendisi için bir emperyalist merkeze dönüştürmeyi, Avrupa Birliği gibi merkezinde Brezilya tekellerinin durduğu geniş bir serbest pazar ve emek gücü oluşturmayı hedefliyor.
İkinci seçenek ana eğilimi oluşturuyor. ABD hegemonyası zayıflarken yeni bir kapitalist bütünleşme projesi kuvvetleniyor.
Ancak hiçbir tarihsel süreç yağdan kıl çeker gibi gerçekleşmiyor. Nasıl daha önce Brezilya’da Bolsonaro yönetime gelince süreç sekmeye uğradıysa, Arjantin’de de Milei’nin yönetime gelmesi ile süreç önemli ölçüde kesintiye uğramış oldu.
Ancak emperyalist hegemonya krizi devam ediyor. ABD’nin hegemonyasını kaybetmekte olduğunu ABD yanlısı olarak yönetime gelenlerin sadece emekçi sınıfların keskin bir düşmanı olmadığını, akıl sağlığı sorgulanacak kadar insani değerlerden bihaber olduklarını görüyoruz. Bolsonaro ve Milei’deki kalitesizliği tarihsel sürecin kendisi üretiyor.
Milei’nin yönetimde uzun süre kalacağını sanmak hata olur. Arjantin emekçi halkı bütün güçlüklere rağmen direngen ve mücadelecidir. Milei de Bolsonaro gibi kaybedecektir bir süre içinde.
Bu süreçte bize faşizm tahlili yapıp, faşizme karşı güçlerimizi birleştirelim filan demeyin sakın.
Çünkü Milei’nin yaratılmasında sermayenin bütün bileşenlerinin suçu bulunuyor. Sorun insanlık bu kadar büyük bir bunalım yaşarken kapitalizmden bir türlü kurtulamamaktadır.
Arjantin’de ve Amerika kıtasında işçi sınıfı siyasetlerinin güçlü bir sosyalizm seçeneği yarattığını ve bütün akıl yarılmalarına karşı umut olduğunu göreceğiz.
Öte yandan Arjantin Türkiye için önemli bir ülke, çünkü süreçler çok benziyor birbirine. Arjantin’i kavramak hem Türkiye’yi hem emperyalizmin nasıl çalıştığını anlamak için çok yararlı bir örnek.
Haftaya kadar okuyuculara bir ödev: 2020’de pandemi esnasında kaybettiğimiz yiğit yönetmen Fernando Solanas’ın 2004’te çektiği Yağma Anıları isimli belgeseli izleyelim.
Arjantin tıpkı Türkiye gibi Askeri darbelerden ve solun güçsüzleştirilmesinden sonra tam anlamıyla yağmalanır, ne var yoksa sermayeye peşkeş çekilir. 2001’de düzen IMF’nin elinde patlayınca büyük bir halk isyanı çıkar. Özelleştirmelere karşı çıktığı için ona hediye edilen bacağındaki altı kurşunla 2004’te çeker filmi Solanas.
Haftaya köşe yazısının izin verdiği kadarıyla Milei’e kadar geçen ibret verici sürece bakmaya çalışalım.