'Kapitalizmin akıl yoksunluğunun bütün ceremesini çeken emekçi sınıflar böyle bir dönemi olabildiğince örgütlü bir şekilde göğüslemek zorunda.'

Akıldan yoksun Dünya III: Gıda güvenliği krizi

Dünya kapitalizmi zaten bir yapısal kriz içindeydi ve şimdi pandemi teknenin çivilerini sökmüş gözüküyor. Hangi açığı kapamaya çalışsalar başka bir yer açılıyor.

Sistem teorisinde pozitif geribildirim, gündelik dilde kısır döngü denilen bir kavram vardır. Tıptan örnek vermek gerekirse, kanaması olan bir hastanın kan dolaşımı sürsün diye kalbi daha güçlü kasılmak zorundadır. Ancak kan basıncı düşünce kalbi besleyen damarlarda da basınç düşer ve kalp beslenemez hale gelir. Kalbin pompa gücü azalınca basınç biraz daha düşer, kalp biraz daha zayıflar, böylece basınç biraz daha düşer… Eğer müdahale edilmezse bu kısır döngü ölüme neden olur.

Teşbihte hata olmaz denir, tabi ki toplumsal mekanizmalar farklı işliyor. Buna karşılık dünya kapitalizminin hali kısır döngüler, birbirini besleyen açmazlar zincirine dönüşmüş durumda.

Geçen haftalarda enerji ve barınma krizini ele almıştık. 

Aslında hepsi birbirinin içini geçmiş durumda ve bu hafta gıda güvenliği krizine göz atacağız. Bir köşe yazında bütün boyutlarını ele alamasak da düzenin yarattığı kısır döngülere değineceğiz.

Aşağıdaki grafik 2019 ile karşılaştırıldığında 2021’de yaşanan gıda fiyatlarındaki artışı gösteriyor.

Grafik 1: Grafik pandemi sürecinde dünya gıda fiyatlarındaki %50’ler civarındaki artışı gösteriyor

Grafikte görüldüğü gibi 2020’nin ortalarından itibaren gıda fiyatları astronomik olarak artışa geçmiş ve bu artışın süreceği düşünülüyor.

Geçen yıl dünyada açlık çeken insanlara bu yıl yüz milyon insan daha eklenmiş ve 800 milyonu geçmiş. Bu kabaca insanlığın %10’unun açlık içinde olduğunu gösteriyor. Yeterli beslenemeyen insan sayısında ise 300 milyondan fazla artış olmuş ve 2,5 milyar civarına ulaşmış.

Ancak pandemi yıllarında gıda güvenliği sorunu emperyalizmin posasını çıkardığı uluslarda yaşanmıyor sadece, her yerde görülüyor. ABD, Fransa, İngiltere, Arjantin, Hindistan, Türkiye…

Her yerde emekçi sınıflar büyük bir sıkışıklığa ve yoksulluğa doğru itiliyor.

Nedenlerine kısaca bakalım:

Öncelikle ücretlere yansımayan enflasyondan ve hayat pahalılığından bahsetmeliyiz. ABD ve Almanya’da dahi %4’lere ulaşan ve gıda fiyatlarına öncelikle yansıyan bir enflasyon yaşanıyor.

Pandemi esnasında başta ABD olmak üzere devletler sermaye sınıfını bir yıkımdan korumak ve emekçi halkın isyanını engellemek için para musluklarını açtılar, başka bir deyiş ile para bastılar. Bunun acısının daha sonra emekçi halktan çıkacağını söylüyorduk.

İkincisi pandeminin ilk yılı dibe vuran ve aslında kapitalizmi ayakta tutan kışkırtılmış tüketim arzusunun güya “normale” dönülmesiyle birden arttığı ve üretimin, lojistiğin, tedarik zincirlerinin bu hıza yetişemediği söyleniyor. Tipik bir kapitalizme ait üretim anarşisi ile karşı karşıyayız.

Diğer bir kısır döngü ise anormal şekilde pahalanan fosil yakıtların tarım ürünlerinin fiyatına yansıması. Tarım tekellerinin eline düşürülen küçük çiftçi üretimi sürdüremeyecek hale geliyor. Sadece gübre fiyatlarının bile geçen yıla göre %300 pahalandığı görülüyor.

Kapitalizmde plansızlığının ve sermayenin açgözlülüğünün sonucu ortaya çıkan iklim krizi de çok etkili oluyor. Dünya çapında yaşanan kuraklık ve yer yer görülen aşırı yağışlar ürün miktarını düşürüyor. 

Örneğin, Türkiye’de geçen seneye göre tahıl üretiminin %30 civarında azaldığı söyleniyor. Artık tarımda ithalata bağlı Türkiye’de gıda fiyatlarının dünya ölçeğinde artması ve kur farkı yüzünden giderek bir gıda güvenliği krizi doğuyor.

Kapitalizmin yarattığı kirlilik iklim krizine, iklim krizi su ve enerji kıtlığına, bunlar tarımsal ürünlerin pahalanmasına yol açıyor. Bir yandan açlık çekilirken bir yandan iklim krizini derinleştiren tüketim çılgınlığına geri dönülmesi için müdahaleler yapılıyor.

Pandemi ile doğrudan ilişkili değil ama Dünya’da ve özellikle Türkiye’de bir başka kısır döngü ise tarım alanlarının betonla kaplanması. İnşaat sektörü sermayenin günü kurtarma araçlarından birisi çünkü.

Aşağıdaki grafik Türkiye’de betonlaşma sonucu kişi başına düşen tarım alanlarının nasıl azaldığını gösteriyor. 

Grafik 2: Grafik Türkiye’de büyük ölçüde inşaat sektörüne bağlı olarak toplam tarım alanı ve kişi başına düşen tarım alanındaki azalmayı gösteriyor

Sonuçta küçük çiftçi tarım ürünü üreten bölmeden çıkıyor, tüketen bölmesine geçiyor. Tarımda dışa bağımlılık artıyor. Ama kapitalizm bu, tarım alanlarını kaplayan inşaatlara rağmen barınma sorunu yaşanıyor bir yandan da.

Önümüzdeki aylar boyunca enerji, barınma ve beslenme (ilaç krizi ekleniyor) başlıklarında üst üste binmiş krizin dünyanın şurasında veya burasında toplumsal hareketliliklere yol açması beklenir.

Kapitalizmin akıl yoksunluğunun bütün ceremesini çeken emekçi sınıflar böyle bir dönemi olabildiğince örgütlü bir şekilde göğüslemek zorunda.

Ve şunu bilmek örgütlülüğün niteliğini ve gücünü artıracaktır.

Kapitalizmin yarattığı kısır döngüleri sadece sosyalizm çözebilir.