'GGM’ler cezalandırma merkezi değil, bu insanlar suçlu değil'

Harmandalı GGM'de yaşanan işkence olayıyla ilgili soL’un görüştüğü İzmir Barosu İnsan Haklarından Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi avukat Ali Deman Güler 'İşkence en önemli insan hakkı ihlalidir' dedi.

Haber Merkezi

11 Mayıs 2021 tarihinde İzmir Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’nde (GGM) gerçekleştiği söylenen darp ve işkenceyle ilgili İzmir Barosu’na 13 Mayıs’ta bir ihbar gelmişti. Baro’nun Göç ve İltica Komisyonu’ndan avukatlar GGM'ye giderek sığınmacılarla görüşmüşlerdi. İzmir Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Ali Deman Güler gelişmelerle ilgili soL’un sorularını yanıtladı.

Olay, arefe günü iki kişinin ibadetlerini yerine getirmek için yönetimden Kuran talep etmesi ve bu talebin reddedilmesiyle başlamış. Valiliğin açıklamasında ifade ettiği üzere adli gerekçelerle GGM’de bulunan bu kişiler, yaklaşık bir ay boyunca YTS (Yabancı Terörist Savaşçı) etiketli hücreye benzeyen birimlerinde tutularak tecrit edilmişler. Taleplerinin reddedilmesi sonrası ortaya çıkan gerginlikte jandarma tarafından kaba dayak, küfür ve ayrımcı sözlere maruz kalmışlar. Sığınmacıların GGM’de hijyenik olmayan, böcekli ortamlarda 23 saat boyunca tutulduklarına ilişkin anlatımları, birikmiş bir tepki olduğunu gösteriyor.

Güler, GGM’de beş kişi ile görüşüldüğünü, Suriye, Filistin, Cezayir, Somali uyruklu dört sığınmacının olayla ilgili şikayetçi olduğunu ifade etti. İzmir Barosu avukatları tarafından İstanbul protokolü uyarınca işkence ve darp izleri raporlanmış. Sığınmacıların sırt ve kafa bölgesinde izler olduğu, kafalarında cop kırıldığına dair de adli bulguların tespit edildiği belirtilmiş. Öte yandan darp edilen bir sığınmacının kalp rahatsızlığı yaşadığını, olay sonrası kendine zarar veren sığınmacıların da bulunduğunu öğrenmişler.

Sığınmacılara tutuklu muamelesi ve işkence iddiaları

İddialar ve tespitler karşısında İzmir Valiliği, sığınmacıların “odalarına girmeyi reddettiği, görevli memura mukavemet edip GGM’de kalan yabancıları kışkırttıkları” gerekçesiyle görevliler tarafından şiddet uyguladığını ifade etmiş. Nitekim Valilik önceki gün olayla ilgili açıklamasında sığınmacılara “yasal çerçevede” müdahale edildiği şeklinde  bir beyanda bulunmuştu. Avukat Güler, güvenlik güçlerinin zor kullanırken orantılı davranması gerektiğini belirtiyor. GGM’de bulunan insanların “tutuklu” olmadıklarını hatırlatan Güler, “GGM’ler cezalandırma merkezi değildir, bu insanlar suçlu değildir” diye vurguluyor.

İşkence iddiaları karşısında Valiliğin bu tutumunu değiştirmesi gerektiğini ifade eden Güler, “İşkence dünyadaki en önemli insan hakları ihlallerinden biridir. Böyle bir iddianın gerçek olup olmadığı araştırılmalıdır. Bağımsız yargı bunu karara bağlayacaktır” diyor. “Yoktur” gibi kesin kanı ile hareket edilmesinin sakıncalı olduğunu belirten Güler şunları söylüyor: “Bu kadar eminlerse kamera kaydına bakılması ve soruşturma açılması gerekir. Türkiye halkı Filistin’de yaşananlarla alakalı tavır alırken bir Filistinli sığınmacı Kuran okumak istediği için Türkiye’deki GGM’de darp edilip, şiddete uğrayabiliyor. Bu kişi suçlu değil, kriminal bir kaydı yok ve şiddet mağduru. Valilik üstüne düşeni yapmalıdır.”

'GGM’ler cezaevi koşullarının yaratıldığı yerler'

GGM’lerdeki pandemi riskiyle ilgili de konuşan avukat Güler, barınma koşullarının elverişsizliği nedeniyle bulaş riskinin fazla olduğunu belirtiyor. GGM’lerde sığınmacılar çoluk çocuk, yaşlı beraber kalıyorlar. Çoğu zaman haklarından bihaberler. GGM’lerde kaç kişinin yaşadığına dair şeffaf bilgiler de mevcut değil. Sığınmacılar hiç anlamadıkları belgeleri imzalayarak ülkelerine geri gönderiliyorlar. Birçoğu için dönüş, ölüm cezasına çarptırılma ve işkence görme tehlikesi taşıyor.

İçişleri Bakanlığı’a bağlı olan GGM’lerin Suriye’den Türkiye’ye mülteci akını üzerine açıldığı biliniyor. “GGM’lerin evrensel kriterlere uyduğunu düşünmüyoruz” diyen Güler, “GGM’ler hukukçuların bile doğru düzgün erişemediği, üst aramasının yapıldığı, cezaevi koşullarının yaratıldığı yerler. Bu mekanlar şeffaflaşmalı ve bağımsız denetim yapılmalı” diyor. GGM çalışanlarının tutumlarının da önemli olduğunu belirten Güler, hizmet içi ve mesleki eğitimin yaygınlaştırılması, sığınmacı psikolojisini anlayacakları bir programın sunulması gerektiğine de dikkat çekiyor.

Uluslararası sistemin 'tuhaflığı'

Türkiye’nin göç politikası ve araçlarının Avrupa Birliği tarafından şekillendirildiği herkesin malumu. Güler’in gözlemleri, GGM’lerdeki sorunların da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Avrupa Konseyi yetkililerinin GGM ve İl Göç İdaresi ile görüştüğünü belirten Güler, göç ve iltica alanında en fazla çalışma yürüten, adli yardım hizmetleri veren ve hukukçulara dönük eğitimler düzenleyen Baro’nun Avrupa Konseyi tarafından muhatap alınmadığını vurguluyor. İşkence, basın özgürlüğü, mülteci hakları konusunda Türkiye aleyhine AİHM kararlarının uygulanmadığı koşullarda Baro’nun muhatap alınmamasının bir sorun olduğunun altını çiziyor.

Öte yandan, devletin ve uluslararası kurumların yetersizlikleri karşısında göçmenlere yönelik sivil toplum örgütlerinin proje faaliyetleri de başka sorunlar taşıyor. Avukat Güler, mülteci meselesine hak temelli yaklaşmayan insanların projeler ürettiğini ve buradan bir sermaye birikimi yaratıldığını anlatıyor. Oysaki yabancı bir ülkede uzun yıllar yaşayan hatta doğup büyüyen kişilere yönelik uzun vadeli projeksiyonlar üretilmesi lazım. Bu konuda devlet yetkilileri başta olmak üzere siyasi partilerin politikalar oluşturması gerektiğinin altını çizen Güler ‘’Türkiye’de uygulanan sistemin misafir algısına dayanan tuhaf bir düzen’’ olduğunu belirterek bu sistemin uluslararası hukukta herhangi bir geçerliği ve karşılığı olmadığını ifade ediyor.

Geri Gönderme Merkezleri nedir?

16 Aralık 2013 tarihinde Avrupa Birliği ve Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması, başta Avrupa’nın göçmen krizini hafifletmek amacıyla imzalanmıştı. Bu anlaşmayı takiben 22.04.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kabul ve Barınma Merkezleri ile Geri Gönderme Merkezlerinin Kurulması, Yönetimi, İşletilmesi, İşlettirilmesi ve Denetimi Hakkında Yönetmelik” ile de GGM’lere yasal bir tanım oluşturuldu. Yönetmeliğe göre; Geri Gönderme Merkezleri, Türkiye’de kalış hakkı bulunmayan ve ülkesine geri gönderilecek kişilerden haklarında idari gözetim kararı verilenlerin tutulduğu yerler. Geri Gönderme Merkezleri, Türkiye’deki yabancılara dair yürütülen tüm iş ve işlemlerden sorumlu olan İç İşleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) tarafından işletiliyor. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ise her ilde İl Göç İdaresi Müdürlüğü olarak adlandırılan il müdürlükleri vasıtasıyla faaliyetlerini yürütmek üzere görevlendirilmiş durumda.

Bu yönetmeliğin 59 ve 61 numaralı maddeleri baz alınarak, hakkında idari gözetim kararı verilmiş kişilerin, gözetim kararlarının gözden geçirilmesi, devamına zaruret olup olmadığına her ay karar verilmesi ve kişilere bu kararların valilik tarafından bildirilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Ancak, uluslararası koruma talebinde bulunan kişilerin yasal temsilciliklerini yapan avukatlar ne kendilerine ne de kişinin kendisine tanımlandığı şekilde yasal bilgilendirmelerin yapılmadığını ifade ediyorlar. Hatta, geleceği hakkında alınacak kararı çaresizce bekleyen mültecilerle dalga geçer gibi, zaman zaman yapılan yazılı bilgilendirmelerin ise çoğunlukla yanlış düzenlendiğini, farklı zaman ve şahıslar için düzenlenmiş belgelerin kopyala /yapıştır usulünde kendilerine tebliğ edildiğini belirtiyorlar.

Yönetmelikte en önemli bölümlerden bir tanesi de GGM’lerin işletilmesi kısmı. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, GGM’lerde bulunan sığınmacıların insani ihtiyaçlarını, taşeron şirketler ya da hizmet vereceğini teyit etmesi halinde çeşitli vakıf ve dernekler üzerinden karşılanabileceğini belirtiyor. 2015 yılının ilk aylarında artış göstermek üzere, Türkiye’nin çeşitli illerinde bulunan GGM’lerde tutulan mültecilerin şikayetleri kamuoyuna gelmeye başlamıştı. Fiziksel şiddetten, hücre hapsine, iletişim hakkını kullanamamaktan, cinsel saldırıya kadar birçok iddia ile şikayetler gündeme gelmişti. Bir taraftan hapishanelere dönüştüğü ve dolayısıyla uluslararası hukuk ilkelerini ihlal ettiği iddiası bulunan GGM’ler işletilmeye devam edilirken, diğer taraftan, AB tarafından sağlanan fonlar aracılığıyla yeni GGM’lerin inşaatına dair birçok proje bugün hâlâ devam ediyor.

'Geri Göndermeme İlkesi tarihin tozlu sayfalarında kaldı'

Geri Kabul Antlaşması ve bu anlaşmaya yaslanarak kurulan Geri Gönderme Merkezleri, uzun bir süredir uluslararası insan hakları hukukuna aykırı bir uygulama olmasından dolayı eleştiriliyor. 1951 tarihli Mültecilerin Statüsüne Dair Sözleşme’nin 33.maddesi, “Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehlike altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.” kuralını koymuş olmasına rağmen bugün kendi onaylamış oldukları maddeyi elbirliğiyle ihlal ediyorlar.