Alaycıların dünyası

"Soykırımı durdurmanın zamanı geldi. Bu kadar ikiyüzlülük, suç ortaklığı ve alaycılık yeter. Silahların dilini bırakın. Halkın dilini konuşun."

Randy Alonso Falcón

“Gerçek, savaşın ilk kurbanıdır.”
Aiskhylos

Tüm savaşlarda Gerçek ile Yalan da çarpışır.

Gerçek, çatışmaların ilk kurbanı olmaya devam ediyor. Sayısı ölü ve yaralılar gibi sayılmıyor; ama olayların gidişatında onlar kadar etkiye sahip olabiliyor. Soykırımcılar, düşmanlarına yaptıkları gibi onu da aynı hız ve acımasızlıkla yok ediyorlar. Tıpkı bombalar ve sofistike roketlerle olaylara hükmetmeye çalıştıkları gibi, kendi gerçeklerini de istedikleri gibi empoze etmeye çalışıyorlar.

Yalan, bu çağın zorbalarının en gözde silahı. Tahakküm ve imha operasyonlarında en ön sırada o yer alıyor. Güçlülerin cephaneliğindeki bütün diğer silahlardan daha ucuz.

Hamas'ın eşi benzeri görülmemiş askeri operasyonuyla şaşkına döndükleri ve Gazze'ye karşı gerçek bir yıkım ve soykırım uygulamasına başladıkları 7 Ekim'den bu yana İsrail iktidarı için de durum böyle.

Nova

Necef Çölü’nde elektronik müzik festivalinin gerçekleştirildiği yerden görüntüler

İsrail'in Gazze ile olan askeri sınırına birkaç metre mesafedeki Necef Çölü’nde düzenlenen ve kan dökülerek sona eren “Tribe of Nova” adlı açık hava müzik festivaline katılan genç kadınlardan biri olan Esther Borochov, France 24’e yaptığı açıklamada, “ölü taklidi yaparak hayatta kaldık” dedi. “Teröristleri insanları öldürürken, arabaları yakarken, dört bir yanda bağırıp çağırırken gördük” diyen Shoam Gueta da 7 Ekim festivalinin katılımcılarından biriydi. 26 yaşındaki İngiliz Jake Marlowe’un annesi, ertesi gün Jewish News'e şunları söyledi: “Oğlum dün bir partide güvenlik görevlisiydi; sabah 4:30'da beni arayıp etrafta roketlerin uçtuğunu söyledi.” 

O gün tüm İsrail ve ana akım Amerikan ve İngiliz medyası “Hamaslı teröristlerin” yol açtığı dehşet senaryosunu anlatmak için kolları sıvadı. İsrail kurtarma servisi Zaka’nın sözcülerinden Moti Bukjin, AFP’ye verdiği demeçte, “insanları akıl almaz bir soğukkanlılıkla katlettiler” diyordu.

Bir aydan fazla bir süre sonra gazeteci ve araştırmacı Max Blumenthal, The Grayzone adlı yayın organında (Cubadebate tarafından da İspanyolca olarak yayınlandı) İsrail ordusuna ait Apaçi helikopterlerinin o sabah erken saatlerde Necef'e ulaştığını ve bu helikopterlerin bölgede hareket eden her şeyi vurmakla görevlendirilmiş olduğunu ortaya çıkardı.

“Apaçi helikopterlerinin Nova elektronik müzik festivalinden Gazze’ye dönmekte olan araçları ve yakınlardaki kibbutzları hedef aldıkları görülüyor; içlerinde İsrailli tutsakların olabileceğini açıkça bildikleri halde arabalara saldırdılar. Ayrıca arabalardan inen ya da Gazze’nin dış mahallelerindeki tarlalarda yayan giden silahsız insanlara da ateş açtılar.” 

“İsrail haber kuruluşu Mako'ya röportaj veren bir Apaçi pilotu, Gazze'ye dönen insanlara ve araçlara ateş edip etmeme konusunda yaşadığı ikilemden bahsediyordu. Bu araçların çoğunda İsrailli tutsakların olabileceğini biliyordu. Ama yine de ateş açmayı seçmişti...”

[...] “Be’eri adlı kibbutza kaçan Nova müzik festivali katılımcısı Yasmin Porat, İsrail radyosuna verdiği demeçte, İsrail özel kuvvetlerinin rehineleri barındıran çatışma bölgesine geldiklerinde “rehineler dahil herkesi ortadan kaldırdıklarını, çünkü çok ama çok yoğun bir çapraz ateş olduğunu” söyledi.

“Çılgınca bir çapraz ateşin ardından,” diye devam etti Porat, “bulunduğum eve iki tank mermisi atıldı. Küçük bir kibbutz eviydi, büyük bir şey değil".

Katliam sadece müzik festivalinden sonra yaşanmadı. Blumenthal, “İsrail ordusuna, 7 Ekim günü Hamas militanlarınca istila edilen İsrail evlerini ve hatta kendi üslerini bombalama emri verildiğini” saptıyor. “Acaba ‘diri diri yakıldığı’ söylenen kaç İsrail vatandaşı gerçekte dost ateşiyle öldürüldü?”

Diğer yandan İsrail'in önde gelen medya kuruluşu Haaretz, 18 Kasım’da gazeteci Josh Brenner tarafından kaleme alınan bir makalede, “Romat David üssünden (müzik festivalinin yapıldığı) alana gelen bir IDF helikopterinin teröristlere ateş açtığını ve görünüşe göre orada bulunan bazı eğlenenleri de vurduğunu” doğruladı.

“İnsanların kendi benzerlerini aşağılamaktan nasıl olup da onur duyabildikleri benim için hep bir gizem olmuştur.”
Mahatma Gandi 

Megiddo

 

Filistinli çocukların acısı. Fotoğraf: Getty Images

Yasser Zimieh, kısa süre önce yapılan ateşkes kapsamında serbest bırakılan 123 Filistinli çocuktan biri. Filistinli erkek çocukların ve ergen yaşta gençlerin tutulduğu İsrail hapishanelerinden biri olan “Megiddo” hapishanesindeydi.

Gazze’deki karşılama töreninin ardından Filistin medyasına yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Hapishanede geçirdiğim bir yıl çok zordu. Çok fazla şiddet ve baskıya maruz kaldık. 30 Ekim’de çok sayıda mahkumu dövdüler. Mahkumlar onların ellerinde can verdi. Haberlerden üç mahkumun şehit olduğunu duyduk (...) Dayaktan kafası yarılan küçük çocuklar da vardı. 10-12 yaşlarında küçük çocuklar dövülüyordu. Olup olabilecek en yoğun şiddete maruz kaldık.”

Halihazırda 200 kadar Filistinli çocuk işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları çeşitli İsrail hapishanelerinde alıkonuyor.

Mahkumlar ve Eski Mahkumlarla İlişkiler Komisyonu tarafından yayınlanan bir rapor, Ofer, Megiddo ve Damon cezaevlerinin “yaşam ve insan bütünlüğü açısından gerekli asgari şartlardan yoksun olduğu” uyarısında bulunuyor.

Belgede, özgürlüğünden mahrum bırakılan çocukların uluslararası insan hakları standartlarına aykırı işkence yöntemlerine ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldığı belirtiliyor.

İsrail askerleri 23 Kasım 2023 Perşembe günü Batı Şeria'nın Nablus kentindeki Filistin mülteci kampı Balata'da dolaşırken. Fotoğraf: AP

Ateşkes sırasında serbest bırakılan bir diğer çocuk Usame Naif Marmash da tanıklığıyla bu iğrenç gerçeği doğruladı:

Beş aydır suçlama olmaksızın idari gözaltında tutulan Marmash, Türkiye’nin Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte, “İsrail ordusu her hafta gelip bizi dövüyor, tüm kıyafetlerimizi çıkarıyor, battaniyelerimizi ve yataklarımızı alıyor” dedi.

Kuzey Batı Şeria’nın Nablus kentinden gelen çocuk, serbest bırakıldıkları gün sabah saat sekizden itibaren “Kızıl Haç gelip bizi Ofer cezaevinden çıkarana kadar” soğukta kalmaya zorlandıklarını söyledi.

“O sabah İsrail askerleri geldi, soğuk havaya rağmen mahkumlara su sıktı” diye ekledi.

Yukarıda bahsi geçen Mahkumlar ve Eski Mahkumlarla İlişkiler Komisyonu, 2000 yılından bu yana 17.000’den fazla Filistinli çocuğun İsrail güvenlik güçleri tarafından tutuklandığını tahmin ediyor.

Filistinli Mahkumlar Derneği tarafından kısa süre önce yayınlanan bir rapor, bu çocukların birçoğunun geceleri evlerinde yakalandığı, ailelerinin önünde dövüldüğü, kelepçelendiği, uzun saatler boyunca yiyecek ve içecek verilmeden tutulduğu ve ebeveynleri olmadan sorgulamalara tabi tutulduğu uyarısında bulundu.

Doğu Kudüs'te ikamet eden 18 yaşındaki Filistinli Zeina Abdo 30 Kasım Perşembe günü serbest bırakıldı. Zeina, 2021 yılında bir İsrail hapishanesine nakledilene kadar, 16 yaşında sekiz ay boyunca ev hapsinde tutulmuştu. Geçtiğimiz temmuz ayında beş buçuk ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Sokakta yürürken sürpriz bir şekilde tutuklanmıştı. Gözaltına alınması ve tutuklanması sırasında saldırıya uğradığını ve acımasızca dövüldüğünü bildirdi. Kendisine ^sosyal medyada şiddete teşvik” suçlaması yöneltildi. 7 Ekim saldırılarının ardından, diğer Filistinli mahkumların da bildirdiği gibi, hücresinde 49 gün boyunca kimseyle iletişim kurmasına izin verilmeden izolasyona tabi tutuldu. Serbest bırakıldıktan sonra Al Jazeera'ye verdiği demeçte “Tüm çocukluğum İsrail işgali altında ve hapishanede geçti” dedi.

Anlattıkları, cezaevinde yaşanan gıda ve hijyen eksikliğine, sürekli hakaret ve gözdağına, yapısal şiddete işaret ediyor; bunlara Ekim ayındaki Filistin taaruzundan sonra gerçekleşen saldırıları da eklemek gerek. “Güneşi göremiyorduk. Yiyecekten mahrum bırakıldık, yatak ya da başka bir şey yoktu. Giysilerimizin çoğu çöpe atılmıştı” diye aktarıyor Ansa Haber Ajansı.

İnsan hakları örgütlerine göre, İsrail’in 1967’deki Altı Gün Savaşı sırasında Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ü ele geçirmesinden bu yana 750.000’den fazla Filistinli İsrail hapishanelerinden geçti. Filistinli Mahkumlar Kulübü Direktörü Kadura Fares'e göre şu anda İsrail hapishanelerinde 7.200 Filistinli bulunuyor. Sadece 7 Ekim'den bu yana yaklaşık 2.000 kişi tutuklandı.

Yakın zamanda serbest bırakılan Filistinli mahkumların büyük bir kısmı hiç yargılanmadı. Çeşitli İsrailli ve Filistinli insan hakları örgütlerine göre, Yahudi devleti Kudüs’ün yanı sıra işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde de sıklıkla ve vicdansızca “idari gözaltı” denilen şeyi uyguluyor.

İsrailli örgüt B'tselem’in aktardığına göre bu hukuki kavram, “bir kişinin gelecekte suç işlemeyi planladığı gerekçesiyle yargılanmadan veya suçlanmadan hapsedilmesi anlamına geliyor. Herhangi bir zaman sınırı bulunmuyor ve dayandığı kanıtlar ne tutukluların kendilerine ne de avukatlarına açıklanmıyor.”

Serbest bırakılan Filistinli mahkumların çoğunluğu reşit değil. Fotoğraf: Getty Images

Dünyanın en modern ve sofistike ordusu olan İsrail ordusu kimi öldürdüğünü bilir. Yanlışlıkla öldürmez. Korkudan öldürür. Sivil kayıplar, diğer emperyal savaşların sözlüğüne göre ikincil hasar olarak adlandırılır. Gazze’de ikincil hasar kurbanlarının onda üçü çocuk. Ve askeri endüstrinin bu etnik temizlik operasyonunda başarıyla test ettiği insan parçalama teknolojisinin kurbanları olan binlerce sakat insan var.

Ve hep olduğu gibi, hep aynı şey: Gazze'de yüze bir. Öldürülen her yüz Filistinliye karşılık bir İsrailli.

Eduardo Galeano, Uruguaylı gazeteci ve yazar 

Soykırımcılar köklere inerler. Geçmişten hiçbir iz ya da hiçbir gelecek kalsın istemezler. Siyonistler için yetişkin nüfusu katletmek yeterli değil; çocukların da öldürülmesi gerekiyor. Gazze’ye yönelik vahşi askeri saldırılarda her on dakikada bir çocuk öldürülüyor.

Bu yeni bir şey değil.  Nisan 1948’de Siyonist liderlik, etnik temizlik sırasında işgal ettikleri köylerde kalan nüfusa yönelik politikalarını daha net bir şekilde ortaya koymaya başladı. Verdikleri açık direktiflerden biri, olay yerindeki komutanın takdirine bağlı olarak, “savaşma yaşındaki yetişkin insanların” öldürülmesi ya da esir kampına gönderilmesiydi. Emirde yetişkin insanlardan kastın ne olduğu açıkça belirtilmiştir: on yaşın üzerindeki herkes... 

Kademeli bebek öldürme bazen yerini daha yoğun çocuk öldürmeye bırakıyor. İnsan Hakları için İsrailli ve Filistinli Doktorlar Derneği’ne göre, Birinci İntifada sırasında her iki haftada bir altı yaşından küçük bir çocuk İsrail ordusu tarafından başından vurularak öldürülüyordu.

İkinci İntifada sırasında 600 Filistinli çocuk öldürüldü. Beş bin çocuk da yaralandı.

Gazze katliamı olmadan önce bile, daha yılın ortasında Save the Children adlı kuruluş, 2023 yılının İsrail işgalinin Batı Şeria’da en fazla Filistinli çocuğu öldürdüğü yıl olduğunu bildiriyordu.

İsrail’in Gazze halkını hedef alan 48 günlük bombardımanda 5300’den fazla çocuk öldürüldü. “Bugün Gazze Şeridi bir kez daha dünyada çocuk olmak için en tehlikeli yer. Korkunç şiddet olaylarının yaşandığı yedi günlük durgunluğun ardından çatışmalar yeniden başladı. Bunun sonucunda kesinlikle daha fazla çocuk ölecek,” dedi UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell 1 Aralık Cuma günü.

Soykırımcıların hastanelere, ambulanslara bile saygısı yok; ne de hastalara... Ölüm makinesini hiçbir şey durdurmuyor.

Dehşet hastaneleri

İsrail kuşatması altındaki Gazze’de bir hastanede prematüre bebeklerin çürümüş cesetleri bulundu. Fotoğraf: Al Mashhad Media

Kasım ayı sona ererken ana akım medya tarafından yeterince haberleştirilmeyen bazı görüntülerde Gazze’nin kuzeyindeki Al Naser Çocuk Hastanesi’nde kuvözlerde çürümekte olan bebek cesetlerinin korkunç manzaraları yer alıyordu.

İsrail ordusu hastaneye saldırdı ve tüm hastaları, sağlık ekiplerini ve yerinden edilmiş sivilleri hastaneyi terk etmek zorunda bıraktı. Tahliye, doğrudan hastaneyi hedef alan ve günlerce süren bombardımanın ardından gerçekleşti.

Al Mashhad’ın haberine göre, “Bebeklerin ebeveynleri, bebeklerine veda edip ayrılmaya zorlandılar.”

Kızıl Haç ailelere bebeklerin tahliye edileceği sözünü verdi. Ancak İsrail ordusu tahliyeyi engelledi.

Euro-Med Monitor, tahliye sırasında bebeklerin hayatlarını kurtarmak için hiçbir şey yapılamadığını, çünkü hastaların ve personelin kendi rızaları dışında ayrılmaya zorlandıklarını, savunmasız yeni doğanların İsrail ordusunun onayladığı başka bir tıbbi tesise nakledilmeleri gerektiğini, ancak bunun hiçbir zaman gerçekleşmediğini vurguladı. Bunun yerine bebekler makinelerin üzerinde bırakıldı ve sessizce ölüme terk edildi.

İsrail ordusunun gömülmelerine izin vermemesi nedeniyle cesetler hastanede kaldı.

Uluslararası Kızılhaç, başka bir hastaneye nakledeceklerine dair hastane müdürüne resmi söz vermiş olmasına karşın hala hayatta olan dört çocuğu yaşam destek makinelerinde ölüme terk etti. Kızılhaç, sağlık personelinin tahliyesini koordine etti ancak durumu kritik olan çocukları ölüme terk etti. 

Gazze Sağlık Bakanlığı, İsrail ordusunun çocukları tedavi etmediğini çünkü Hamas’ın ana komuta merkezlerinin bu hastanelerin bodrum katlarında ya da binalarının altında olduğunu kanıtlamak amacıyla “Al Rantisi ve Al Naser çocuk hastanelerinin bodrum katlarında sözde kanıt niteliğinde videolar icat etmekle meşgul olduklarını” iddia ediyor.

İsrail, gerçekleştirdiği saldırı harekâtı boyunca hastanelerin Hamas tarafından ordu saldırılarından saklanmak için kullanıldığı ve bu nedenle askeri hedef olarak kabul edildiği konusunda ısrar etti.

Hamas’ın ana komuta merkezinin Gazze Şeridi’ndeki en büyük hastane olan El Şifa Hastanesi’nin altında olduğunu iddia edecek kadar ileri giden İsrail, tesisin çevresindeki açık alanda ancak birkaç köhne tüfek ve bir kuyu gösterebildikten sonra bu iddiasından vazgeçti.

Bakanlıktan yapılan açıklamada “gösterebildikleri tek şey kendi katı yürekli ahlaksızlıkları ve insanlıktan yoksunluklarıdır” denildi.

Kasım ayı ortasında, İsrail askerleri tarafından kuşatma altında tutulan ve günlerce elektriksiz bırakılan El Şifa Hastanesi’nde altı bebek ölmüştü. Geçtiğimiz günlerde bu tesisten tahliye edilen sekiz bebek daha hayatını kaybetti.

Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Güvenli bir sığınak olması gereken hastaneler ölüm, yıkım ve umutsuzluk sahnelerine dönüşürken dünya sessiz kalamaz” dedi.

Tüm o yıkımın ve ölümlerin ardından İsrail askerleri, günlerdir elektriksiz kalan bir hastane için getirdikleri kuvözlerle basına poz verdi. Tam bir alaycılık.

El Şifa Hastanesi’ndeki bebekler. Fotoğraf: Filistin Hükümeti

Ancak işgalcilerin dehşeti burada bitmiyor. İsrail ordusu Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği soykırım sırasında öldürülen onlarca Filistinlinin cesedini elinde tutuyor. Bir insan hakları kuruluşu olan Euro-Med Monitor, İsrail ordusunun El Şifa hastane yerleşkesinden, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi’nden ve civardaki diğer hastanelerden düzinelerce cesede el koyduğunu belgeledi.

Euro-Med Monitor, işgalciler tarafından iade edildikten sonra bazı cesetleri hızla inceleyen Gazze'deki tıp uzmanlarının raporlarına dayanarak organ hırsızlığı ihtimaline dair endişelerini dile getirdi. Bu tıp uzmanları koklea ve korneaların yanı sıra karaciğer, böbrek ve kalp gibi diğer hayati organların da kayıp olduğuna dair kanıtlar buldular.

ABD’li yayın kuruluşu CNN’in 2008 yılında yaptığı bir araştırmaya göre İsrail dünyadaki yasadışı insan organı ticaretinin en büyük merkezi; aynı araştırma, İsrail’in ölü Filistinlilerin organlarının yasadışı kullanım amacıyla çalınması işine karıştığını da ortaya koyuyor.

İsrail’in elinde bulunan Filistinli cesetleri yasadışı biçimlerde kullandığına dair son yıllarda çok sayıda rapor yayınlandı; bunlar arasında organ hırsızlığı ve İsrail üniversitelerindeki tıp fakültelerinin laboratuvarlarında kullanılması da yer alıyor.

Jeruslan İbrani Üniversitesi’nde fahri profesör olan İsrailli doktor Meira Weiss, Over Their Dead Bodies adlı kitabında ölü Filistinlilerden alınan organların İsrail üniversitelerinde tıp fakültelerinde tıbbi araştırmalarda kullanıldığını ve Yahudi-İsrailli hastaların vücutlarına nakledildiğini ortaya koyuyor.

İsrail’in Ebu Kabir Adli Tıp Enstitüsü’nün eski müdürü Yehuda Hess’in, yakınlarının bilgisi ya da onayı olmadan ölü Filistinlilerden insan dokusu, organ ve deri çalındığına dair itirafları da tüyler ürpertici.

 Bir İsraillinin hayatı 100 Filistinliye bedel, diyordu Galeano.

“Doğruları söyleyenden nefret edildiği kadar kimseden nefret edilmez”

Platon

Gazeteci olmak her zaman tehlikelidir. Hayatınızın değeri pek az olabilir, özellikle de güçlüleri kızdırırsanız. İster narko, ister faşist ya da Siyonist olsun, soykırımcılar için gazeteci ya satın alınmalı ya da bir baş belası olarak ortadan kaldırılmalıdır. Gerçek susturulmalıdır.

Gazze'deki katliamın başlangıcından bu yana İsrail 70’ten fazla gazeteciyi öldürdü; bunlardan bazıları Gazze Şeridi’ne atılan onca bomba arasında tesadüfen öldü, diğerleri Siyonist caniler tarafından hedef olarak seçildiler; hatta belki de bazıları The Guardian’ın yakın tarihli bir araştırmada ele verdiği üzere “Evangelio (ing. Gospel)” adlı platformda yapay zeka tarafından seçilmiş de olabilir.

Muntasır, Abdullah, Amal ve daha niceleri

Filistinli gazeteci Amal Zuhd, İsrail bombardımanı sonucu ailesiyle birlikte hayatını kaybetti. Fotoğraf: Al Mayadeen

Gazze Şeridi'nde görev yapan Türk haber ajansı Anadolu'nun kameramanı Muntasır el Sawwaf, birkaç günlük ateşkesin ardından 1 Aralık’ta Filistin bölgesine saldırılarını yeniden başlatan İsrail silahlı kuvvetlerinin hava saldırısı sonucu aynı cuma günü öldürüldü.

İşgalcilerin gazetecilere yönelik cinayetlerinin son kurbanı oldu.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recip Tayyip Erdoğan, “İsrail özellikle Gazze'de yaşanan insanlık dramını tüm zorluklara rağmen dünyaya duyurmaya çalışan gazetecileri öldürüyor. İsrail’in saldırıları sonucunda şu ana kadar 60’tan fazla gazeteci öldürüldü” dedi Cumhurbaşkanlığı tarafından düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi’nde.

Aynı günün erken saatlerinde Gazze’deki Hükümet Medya Ofisi, Al-Quds TV kameramanı Abdullah Derviş'in öldürüldüğünü bildirdi.

Filistinli kuruluşa göre, şehit edilen onlarca gazetecinin bazıları aileleriyle birlikte bombalanırken, bazıları da hastanelerde, mülteci barınaklarında, zorla yerinden edilen kişilerin oluşturdu konvoylarda haber yaparken öldürüldü.

Muhammed Ebu Hatab da onlardan biri. Geçtiğimiz 2 Kasım günü Gazze’nin güneyindeki Han Yunus’ta bulunan evlerinde ailesinin 11 üyesiyle birlikte İsrail bombardımanı altında hayatını kaybetti. 52 yaşındaki gazeteci, trajik ölümünden bir saat önce Filistin televizyonuna çıkmıştı.

Filistinli gazeteci Amal Zuhd, 24 Kasım’da İsrail'in Gazze’deki evini hedef alan bombardımanı sonucu ailesiyle birlikte hayatını kaybetti.

Aynı şekilde biri Al Mayadeen'in genç muhabiri Farah Omar, diğeri kanalın kameramanı Rabih Al-Maamari olmak üzere iki Lübnanlı gazeteci ile onlara yardımcı olan Hüseyin Aquil de Siyonist birlikler tarafından öldürüldü.

Olay, güneydeki Tayr Harfa kasabasının eteklerinde, Lübnan ile Filistin arasındaki sınırdaki durumu haberleştirmek doğrultusundaki mesleki görevlerini yerine getirirken meydana geldi.

Sadece 18-20 Kasım tarihleri ​​arasındaki üç gün içinde on Filistinli gazeteci öldürüldü. Bunlardan en az üçü işlerini icra ederken veya meslekleri nedeniyle öldürüldü. Filistinli çevrimiçi haber ajansı Quds News'in yöneticisi Hassouna Sleem ve bağımsız foto muhabiri Sary Mansour da 18 Kasım’da İsrail'in Gazze Şeridi'nin merkezindeki Bureij mülteci kampına düzenlediği saldırı sırasında öldürülmüştü. Ölümlerinden 24 saat önce çevrimiçi bir yayın esnasında, yaptıkları iş nedeniyle ölüm tehdidi almışlardı.

Tanınmış gazeteci Bilal Jadallah, 19 Kasım sabahı Gazze Şehri’ni Zeytun bölgesi üzerinden terk etmeye çalışırken İsrail’in doğrudan aracına isabet eden saldırısı sonucu öldürüldü. Filistin medya camiasının önde gelen isimlerinden biriydi; Gazze’deki bağımsız medyayı ve gazetecileri destekleyen bir kuruluş olan Press House-Filistin'in yönetim kurulu başkanlığı da dahil olmak üzere çeşitli görevlerde bulunuyordu.

Gazze’de neredeyse iki ay süren çatışmalarda İsrail ateşinde öldürülen gazetecilerin sayısı, 2022’de tüm dünyada öldürülen tüm basın çalışanlarının sayısına çok yakın. Filistin kaynakları şimdiden 77 rakamını veriyor. Bu katliam nereye kadar sürecek?

“Savaş tarafsız bir şekilde ele alınamaz çünkü insanlar tarafından yapılır ve sorumlusu insanlardır... Savaş soyut bir şey değildir; savaş benim için bir dehşettir ve dehşet karşısında tarafsız olamam... Savaş bir insanlık trajedisidir; kazananı olmayan bir trajedi. Savaşta herkes kaybeder."

Ryszard Kapuscinski, 2001

Savaş geride ölüm ve yıkım bırakır; asla iyileşmeyecek yaralar bırakır. Savaş nefreti körükler ve akıldışılıkları teşvik eder. Her iki tarafta da izler kalır. Savaş belki de insan ruhunun en kötü ifadesidir.

Filistinli ve İsrailli siviller son haftalar boyunca savaş mağduru oldular. Kıyaslanması imkânsız oranda olsa da... Bu, Siyonist gücün ve onun, Büyük İsrail hayallerinin 75 yıldır aşağılanması, aşağılanması ve öldürülmesinin doğrudan sonucu; bu hayaller suçlu Netanyahu tarafından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oturumunda açıkça savunuldu.

“Filistin topraklarındaki yerleşimcileri tutukladık, öldürdük, kötü muameleye maruz bıraktık, soyduk ve katliam yapan yerleşimcileri koruduk, her biri Filistin topraklarında bulunan Yusuf’un Mezarı'nı, Otniel’in Mezarı'nı ve Yeşu’nun Sunağı’nı ve tabii ki Tapınak Dağı'nı ziyaret ettik - son şenliklerde 5.000'den fazla Yahudi olarak -. Masum insanları vurduk, gözlerini oyduk, yüzlerini parçaladık, sürgün ettik, topraklarına el koyduk, yağmaladık, yataklarından alıp kaçırdık ve etnik temizlik yaptık. Gazze’deki mantıksız kuşatmayı da sürdürüyoruz, her şey düzelecek.” Siyonizmin işlediği suçların önde gelen muhaliflerinden biri olan İsrailli yazar ve gazeteci Gideon Levy, 8 Ekim 2023'te Haaretz'de böyle yazmıştı.

Asimetrik durumlar

İsrail polisi, iki Filistinli saldırganın 30 Kasım Perşembe günü sabah trafiğinin yoğun olduğu saatlerde Kudüs girişinde bir otobüs durağına ateş açarak en az üç kişiyi öldürdüğünü ve sekiz kişiyi de yaraladığını söyledi.

Geçen 7 Ekim’den bu yana bu ülkede 1.400 kişinin hayatını kaybettiği kayıt altına alınmış durumda, bunlar arasında öldürülen İsrailli sivillerin sayısının yaklaşık 800 kişi olduğu tahmin ediliyor; bu sayı, ülke tarihinde savaş sırasında öldürülen en yüksek İsrailli sivil sayısı.

Bu arada, bu pazar günü Gazze’nin Han Yunus ve Refah şehirleri fiilen yerle bir edildi. Son 24 saat içinde İsrail saldırılarında 700’den fazla kişi hayatını kaybetti.

Bir askeri sözcü, 3 Aralık’ta yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun savaşın başlangıcından bu yana Gazze’ye yaklaşık 10.000 hava saldırısı düzenlediğini söyledi.

13 yaşındaki Donia Abu Mohsen bu acımasız bombardımanlardan sağ kurtulan çocuklardan biri. Ancak sağ bacağını kaybetti, yetim kaldı ve Gazze’nin güneyindeki füze saldırısında iki erkek kardeşini kaybetti.

Hikayesi Financial Times’daki bir makalede yayınlandı. Donia gibi, Gazze’deki binlerce Filistinli çocuk da İsrail’in yoğun nüfuslu Gazze Şeridi’ne haftalarca süren aralıksız bombardımanı sırasında yaralandı ya da ebeveynlerini kaybetti ya da her ikisini birden yaşadı.

Filistinli bir çocuk, bugün İsrail’in Gazze’ye düzenlendiği bombardımanda babasının ve erkek kardeşinin öldürülmesi nedeniyle ağlıyor.

Savaş ve nefret, benzer yoğunluk ve orantısızlıkla Orta Doğu’nun ötesine uzanıyor.

6 Kasım Pazartesi gecesi Kanada’nın Dollard-des-Orneau kentindeki Beth Tikvah Cemaati sinagogu saldırıya uğradı. Sinagog hemen yerel polisle temasa geçti ve polis şu anda olayı kundaklama girişimi olarak araştırıyor.

Bir grup kişinin molotof kokteyli atması sonucu sinagogun kapısında yanık izleri tespit edildi.

Bu, son haftalarda giderek artan Yahudi karşıtı ifadelerden biri; Filistin halkına karşı uygulanan sistematik soykırımın da bunda kısmen payı var.

Bu arada Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan menfur bir olayda altı yaşındaki Filistinli Amerikalı Wadea Al Fayoume, ailesinin kiraladığı evin sahibi tarafından 26 kez bıçaklandıktan sonra hayatını kaybetti. Kendisi de saldırıya uğrayan annesi 32 yaşındaki Hanaan Shain, ev sahibinin “Siz Müslümanlar ölmelisiniz!” diye bağırdığını belirtiyor.

Aynı esnada, 25 Kasım gecesi, Amerikan üniversitelerine kayıtlı, henüz 20 yaşında olan üç Filistinli üniversite öğrencisi Vermont’ta 48 yaşındaki bir adam tarafından vuruldu. Üç kişiden ikisi geleneksel Filistin atkısı olan kefiye takıyordu. Pek çok Filistinli ve Filistin davasını destekleyen pek çok kişi kendilerini tanıtmak ve Gazze’de acı çekenlere desteklerini ifade etmek için kefiye takıyor.

Hisham Awartani, Kinnan Abdalhamid ve Tahseen Ali Ahmad bir beyaz tarafından silahla vurulduklarında Awartani’nin büyükannesinin Burlington, Vermont'taki evinde Şükran Günü yemeğine gidiyorlardı. Kurşunlardan biri Awartani'nin omurgasına isabet etti ve göğsünden aşağısı felç oldu. Bir daha asla yürüyemeyebilir.

Awartani, öğrencisi olduğu Brown Üniversitesi’ndeki anma törenine gönderdiği açıklamada, öğrencileri başına gelenleri çok daha geniş bir bağlamın parçası olarak görmeye çağırdı.

“Ben bu çok daha geniş kapsamlı çatışmanın kurbanlarından yalnızca biriyim. Büyüdüğüm yer olan Batı Şeria’da vurulmuş olsaydım, burada hayatımı kurtaran tıbbi hizmetler muhtemelen İsrail ordusu tarafından engellenecekti. Beni vuran asker evine dönecek ve asla mahkûm edilmeyecekti” dedi. “Bu nedenle bugün bana iyi dileklerinizi gönderip mum yakarken aklınız sadece bir birey olarak bana değil, mazlum bir halkın gururlu bir üyesi olarak bana odaklanmalı.”  

Soldan sağa Tahseen Ali Ahmad, Kinnan Abdalhamid ve Hisham Awartani; ailein avukatı Abed Ayoub tarafından sunulan bu fotoğraf 23 Kasım 2023'te, silahlı saldırıdan iki gün önce çekilmişti. Fotoğraf: AP

“İnsanlık tarihi, başlangıcından bu yana neredeyse tümüyle bir suç tarihi değil mi? Avrupa ülkeleri birbirlerine Yahudi soykırımını hatırlatmaktan vazgeçmiyorlar ama yaşanan tek soykırım bundan mı ibaretti? Namibya soykırımının (1904-1908) emri hangi şehirde verildi? Ermenistan (1915-1923), Ukrayna (1929), İspanya (1936-1975), Gazze Şeridi’nde yaşanan soykırımın emri hangi ay verildi? Hatırlıyor muyuz?

Chantal Maillard, İspanya-Belçika kökenli yazar, 1951


Soykırım ve alaycılık birbiriyle ilişkilidir. Soykırım doğası gereği alaycıdır. Onun suç ortakları da aynı veya daha fazlasıdır. İsrailli bir general, daha fazla bombalarken daha az sivili öldürmeye çalışmaktan bahsediyor; Amerikalı bir yetkili, Siyonist orduya daha fazla bomba ve top mermisi sağlarken daha az sivil kaybı istediklerini söylüyor.

Alaycı katliam

Bir adam, Han Yunus’ta İsrail bombardımanının ardından enkaz altında kalan bir çocuğun cesedini çıkarmak için elleriyle kazıyor. Fotoğraf: Reuters

Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı, savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana 15.523 kişinin öldüğünü açıkladı.

Sağlık Bakanlığı sözcüsü Eşref el-Kidre, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonlarda 41 bin 316 kişinin de yaralandığını söyledi.

Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi, Filistinlilerin ölü sayısını 8.176’sı çocuk olmak üzere 20.031 olarak tahmin ediyor.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Turk, ateşkesin bozulması nedeniyle İsrail ordusu ile Hamas arasında cuma günü yeniden başlayan çatışmaların ardından “Gazze Şeridi’nde artık güvenli bir yer kalmadığını” ısrarla söyledi. Turk, “Yüzbinlerce insan güneyde gittikçe daha küçük alanlara hapsoluyor” dedi. Birleşmiş Milletler’e göre 1,8 milyon insan (nüfusun yüzde 75'i) evini terk etmek zorunda kaldı. 

Savaşın başlangıcından bu yana 📍#Gazze’de 15.000’den fazla insan öldürüldü; bunların içinde 6.000’den fazlası çocuk ve 4.000’den fazlası kadın.

İnsanlar her şeylerini kaybettiler ve her şeye ihtiyaçları var.

Gazze’nin nüfusu yakında İsrail bombardımanlarının yanı sıra hastalıklardan da ölmeye başlayacak.

Ama Beyaz Saray’a göre İsrail, yedi günlük ateşkesin ardından çatışmaların yeniden başlamasından bu yana Gazze’deki sivil kayıplarını en aza indirmek için “çaba harcıyor”.

Pentagon sözcüsü John Kirby, pazar günü ABC’ye verdiği demeçte, “Sivil kayıpları en aza indirmeye çalışmaları yönündeki mesajlarımızı anlayışla karşıladıklarına inanıyoruz” dedi.

Bu, imparatorluğun Birleşmiş Milletler’de takındığı tavrın aynısı; eski BM yetkilisi Craig Mokhiber bu tavrı şu sözlerle kınamıştı:

"Birleşmiş Milletler’de hemen hemen tüm çatışma durumlarına uygulanan bir formülümüz var. Ama mesele İsrail ile Filistin arasındaki duruma gelince belli ki farklı bir kurallar dizisi işliyor. Ve hayal kırıklığımın büyük kısmı da sanırım buradan kaynaklanıyor. Geçiş dönemi adalet süreci nerede? Tüm sivilleri koruyacak BM güçleri nerede? Yapılanların hesabının verileceği sorumluluk mahkemesi nerede? Birleşmiş Milletler’de İşgal Altındaki Topraklarda [sivillerin] koruma altına alınması garanti edecek yaptırım gücüne sahip tek mekanizma olan Güvenlik Konseyi’nin tedbirleri nerede? Açıkça görülüyor ki, Güvenlik Konseyi’ndeki her çaba ABD tarafından veto ediliyor; bu da bahsettiğim suç ortaklığının bir başka göstergesi.”

Bu suç ortaklığı sayesinde İsrail öldürüyor, yıkıyor, yok ediyor. Filistin halkını silmek istiyor:

"Sıfır noktasına geri döndük. Bu çatışma başlangıç noktasına geri döndü. Çözüm yok, Filistin Devleti de yok. Sanki 1948’deyiz. İsrail ötekini silmek istiyor: İnsanları, taşları, ağaçları, evleri... Karşısında Filistinlilerin gösterdiği mütevazı çaba var; bunun adı direniş. Bu tüm halkların hakkıdır ama Filistinlilere bu hak tanınmıyor. Bütün halklar direnebilir, Filistinliler hariç” diyor Filistinli yazar İbrahim Nasrallah eldiario.es adlı yayın organına.

Soykırımı durdurmanın zamanı geldi. Bu kadar ikiyüzlülük, suç ortaklığı ve alaycılık yeter. Silahların dilini bırakın. Halkın dilini konuşun.

“Barış ve adalet dolu bir dünya istiyorsak, zekayı büyük bir kararlılıkla sevginin hizmetine sunmalıyız.” (Küçük Prens)

Yazar: Randy Alonso Falcón

Yayınlandığı yer: Resistencia Palestina

Yayın Tarihi: 4 Aralık 2023

Çeviri: Nahide Özkan

"Küba Gerçeği", 2023 Şubat ayında Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) girişimiyle başlatılan bir yayın. Küba'da siyaset, ekonomi, yaşam, kültür gibi konularda Kübalı yazarların ürettiği makalelerin çevirilerini yayımlayan Küba Gerçeği'nde çıkan makaleler, artık soL'da paylaşılacak.