Akıl tutulması

Bu ülke yeniden akıl tutulmasına uğramamalı. Haziran’da aklı başına gelen halk yeniden pasif izleyici konumuna sürüklenmemeli. “Bizim” aklımız tutulmamalı ve moralimiz asla bozulmamalı. İçinden geçilen uğrakta karşı tarafın ayakta kalma şansını ölçmeyi bırakıp, kalamama ihtimalinin çok daha sağlam olan dayanaklarını öne çıkarmalıyız.

Çünkü akıl tutulması başka yerde yaşanıyor. Aklı tutulan iktidardır.

Siyasette ve sosyal bilimlerde esas olan rasyonalite hipotezidir. Çünkü irrasyonalite, yani akılcı olmama hipotezi ucu açık, limitte saçma ve açıklanamaz davranışların olabileceğini söyleyen bir hipotezdir. Rasyonalite hipotezi irade gösteren öznenin her şeyi düşündüğünü söylemez. Her şeyi kontrol edebildiğini zaten öne sürmez. Ama tutarlı olduğunu, bir amacının bulunduğunu ve bu amaca uygun araçlarla hareket ettiğini varsayar. En önemlisi tutarlılıktır. Ve bu hipotez ilgili öznenin asgari bir siyasi akla, asgari bir temkinliliğe sahip olduğunu, kolay kolay paniğe kapılmayacağını da varsayar.

Bunların hiçbirinin artık mevcut olmadığını anlıyoruz. İktidarın aklı tutulmuştur. Akıl tutulmasının nelere yol açabildiğini görmeye devam ediyoruz. Akıl tutulması derken “akıl mı vardı?” diyenler çıkabilir. Kişilerden bahsetmiyorum. İktidarların üzerine “üst aklın” damgası vurulur: Ancak o zaman yönetme yeteneğine sahip olurlar. Bu vakada çeşitli ülkelerin burjuvazilerinin bilgi ve deneyimlerinden süzülerek gelmiş bir “üst aklın” gölgesi bile kalmamıştır. Bu iktidar, bu haliyle, burjuvazinin kolektif eylem problemini çözemez -sosyal bilimlerde önemli bir kavram, tüm burjuva fraksiyonlarının ortak çıkarını temsil edemez. “Üst akıl”, işe yaramayanı tasfiye edecektir. Bizim işimiz başka.

Akıl tutulması sadece bu kadar açık vermiş olmakla ilgili değil. Bu, başlı başına irrasyoneldir, o ayrı. Akıl tutulması orta gelişkinlikte, darbeler hariç iktidarın seçimle gelip seçimle gittiği bir sistem kurmuş, asgari bir basın özgürlüğü sağlamış, 80 milyonluk nüfusuyla bölgede bir ağırlığa sahip, aşiret devleti olmayıp Osmanlı mirasının üzerine kurulmuş bir cumhuriyetin köylü toplumu gibi yönetilebileceğini hayal etmektir. Tarımdan sanayiye tam dönemeden hizmetlere geçişin getirdiği disiplinsizlik, sosyalizmin ağırlığını hissettirememesinin verdiği şekilsizlik, bir türlü kentlileşememenin getirdiği varoş kültürü ve kadim lümpenliğin uzun yıllar sürecek bir dinci gericiliğe, açık diktatörlüğe yeterli zemin oluşturacağını sanmaktır.

Hayal ettikleri diktatörlük ancak ve ancak zengin enerji kaynakları ve okuma-yazma bile bilmeyen bir nüfusla mümkündür. Bunu mümkün sanmak akıl tutulmasının ta kendisidir.

Bunların hiçbiri olmayacak. Model değişecek. Burjuvazi hızla şuraya gelecek: Eski model bitti. Artık tüketim azalırken tasarruflar otonom yatırımları destekleyecek şekilde artacak, dış açık azalacak, imalat sanayisinin payı yeniden yükselirken nitelikli işgücü arzı da, talebi de canlanacak. Bu ülkenin bu şekilde devam etmesi mümkün değildir. Bu eğitim sisteminin kök salarak kalabilmesi de imkansızdır. Kadınların işgücüne katılım oranının -doğru ölçülüyorsa- yüzde 29’da kaldığı bir ülke gelişmeyi, kalkınmayı, kalıcı refaha kavuşmayı hayal bile etmemelidir. Hayal ettikleri ülke yabancı sermayenin bile işine yaramaz.

Burjuvazi -emperyalizmi de içeriyor- bu noktaya gelemezse o zaman onun da “aklı tutulmuştur” diyeceğiz. Gelirse ne olacak? Kendi programımızı “rasyonel” bir aktörün programının karşısına koyacağız.

Her durumda bugünkü durum sadece konjonktürel değil, yapısal bir yönetememe durumudur. Bu, gerici ham hayallerin tuzla buz olacağı dönemin açılışıdır. 2014, 2013’te başlayanın devam yılıdır: 2014 halka vereceği hiçbir şey kalmamış bir siyasi çizginin umutsuzca tutunma çabasına sahne olacak.
Direnecekler. Akıl tutulmasını normalleştirmeyi deneyerek zarar verecekler. Sadece zaman kaybettirecekler.

Tarihi olarak biteni pratik olarak gönderecek bir iradenin gösterileceği anlaşılıyor. Haziran başında vardığımız bir sonuçtu diyebiliriz.

İrrasyonaliteye sapmak çaresizliktir. İrrasyonal davranan öznenin yerine rasyonel olan başka özne(ler)in geçmesini özendirmek “üst aklın” standart davranışıdır.
Solun ikili bir hedefi var. Göndereceğiz ve yerine rötuş yaparak benzerini geçirmeyi hedefleyen “üst aklı” iradesiz bırakacağız.