8 Mart ve emekçi kadınlar!

Bildiğiniz gibi, dün birçok kentte ve değişik yerlerde 8 Mart anma ve kutlamaları yapıldı.

Takvimde bir 8 Mart günü olduğunu herkes biliyordur da…

8 Mart gününün “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olduğunu, sendikacılıkla ve sol siyasetle ilgisi olmayan kaç kadın, kaç insan biliyordur?

“Sol siyasetle ilgisi olmayan” dediğime de pek aldırmayın siz. Çünkü birkaç gündür, sağcı bilinen sendikal ve siyasi cenahta da bir “Kadınlar Günü” kutlama gayreti almış başını gidiyor…

Ama ne kutlama!

Türk Metal Sendikası ve Hak-İş’in bir gün arayla düzenlemiş oldukları kadın kurultaylarında, kurultaya katılan kadınlar nasıl bir feyz aldılar bilinmez!

Başbakan’ın baş konuşmacı olduğu kurultaylara katılan kadınların, kadın sorunları konusunda nasıl bir feyz aldıkları muğlak olsa da…

8 Mart günlerinde bir kadın kurultayı düzenlemeye tarihlerinde pek alışık olmasalar da, Türk Metal Sendikası Genel başkanı Pevrul Kavlak ve Hak-İş yöneticilerinin oldukça feyz almış oldukları söylenebilir!

Neden mi?

Şimdilik en büyük işçi sendikası konfederasyonu olarak görülen Türk-İş’in, son yıllardaki durumu ortada! ABD’nin meşhur eğitim programları ve ekonomik fonlarıyla desteklenerek kurulan işbirlikçi Türk-İş’i uzun uzun anlatmaya gerek görmüyorum…

Tarihi işçi sınıfına ihanet ve sermaye sınıfına üstün hizmetle yazılmış olan Türk-İş, usulden de olsa kıyısından köşesinden işçi haklarıyla ilgili açıklamalar yapardı eskiden!

60’lı 70’li yıllarda sosyal devlet uygulamalarının nimetlerinden yararlanır, hükümetlerin kendisine sunduğu kadarıyla idare edip giderdi!

12 Eylül faşist darbecileri ülkede ne kadar solcu işçi ve sendikacı varsa, tamamına yakınını cezaevlerine doldurup işkenceden geçirirken, sesini çıkarmamış olsa da…

Faşist generallerin kurdurmuş olduğu ve sendika üyesi işçilerin ücretlerini dahi asgari ücretin altına düşüren Bülent Ulusu hükümetine, Genel Sekreteri Sadık Şide’yi Çalışma Bakanı olarak vermiş olsa da, tüm ihanetlerine rağmen yine de işçi sendikası olarak anılırdı!

İşbirlikçi sendikal anlayışı gereği işçi sınıfına dayatılan teslimiyet konusunda derin bir sessizlik ve vurdumduymazlık içerisinde olsa da, arada bir celallenir “Ankara’da Türk-İş var!” derdi.

Son yıllarda Ankara’da, beğenilmeyen o Türk-İş bile yok oldu!

Mustafa Kumlu başkanlığındaki Türk-İş Yönetim Kurulu, temsil ettiği üyelerine günden güne yabancılaşırken, emek düşmanı AKP iktidarıyla dostluğu derinleştirmeye gayret gösteriyor…

Genel Başkanı Türk-İş Yönetim Kurulunda Genel Sekreter olan Türk-Metal’in bu koşullarda düzenlemiş olduğu ‘Kadın Kurultayı’nı, sendikaları kendi başkanlık (padişahlık) hesapları doğrultusunda biçimlendirirken, işine yaramayan sendikacıları boğmaya çalışan Tayyip Sultan şereflendirerek bir de konuşma yapmış…

O salonu dolduran, Türk-Metal üyesi emekçi kadınları bilemem!

Fakat Pevrul Kavlak, koskoca Başbakanın katılma tevazuunu gösterdiği bu kadın kurultayından niye feyz almasın?

Pevrul Kavlak’ın olağanüstü kongre, ya da erken bir genel kurul yapılması konusunda ön çekenlerden birisi olduğu şu günlerde az buz bir şey mi?

Tayyip sultan “yürü ya kulum” diyecek Kavlak, Türk-İş’in başına geçecek…

2. Cumhuriyet Türkiye’sinde siyaset ve işbirlikçi sendikacılık böyle yol alıyor.

Başbakan, işçilerin arasına çıkamaması gereken işçi haklarına yoğun saldırılar yaptığı bir dönemde, bir sendikanın düzenlemiş olduğu toplantıda ev sahibi gibi konuşup kurtulacak!

Tayip Sultan’ın “Yok, öyle üç kuruşa beş köfte!” muhabbeti yani…

Türk-Metal Sendikası Genel Başkan’ı Pevrul Kavlak’ın, “berber yürüdük biz bu yollarda” muhabbetinde yalnız kalmayacağı anlaşılıyor.

Çünkü başbakan Türk-Metal’in kurultayından bir gün sonra, Hak-İş’in düzenlediği “Kadın Emeği” toplantısında da konuşuyor ve kadınlara “üç beş çocuk yapın” diye tavsiyede bulunurken, “çocuklarınızı terör örgütüne kaptırmazsanız, bu ülkede barışı kadınlar sağlar” diyerek emekçi kadınları kendi politikalarına yedeklemeye çalışıyor.

Emin olun, Memur-Sen’de bu süreçte eksik kalmamak için neler yapabileceğini hesaplıyordur!

Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerin hiçbir sorunu yok!

Özelleştirildikten sonra talan edilen, yerlerinde yeller esen kamu kuruluşları yok!

İşten atılan, sendikasızlaştırılan işçiler sorunu yok!

İşçiler taşeronlaştırma, esnek çalışmanın yasalaştırılması diye bir belayla boğuşmuyor!

Bu ülkede, her gün üç beş kadın gözü dönmüş meczup erkekler tarafından katledilmiyor!

Bu ülke, kadınların sokakta yalnız başına güvenle dolaşamadığı bir hale gelmiyor!

Ve ülkeyi bu hale getiren bir başbakan, işçi sendikalarının düzenlemiş olduğu toplantılarda rahatlıkla işçilerin(!) kürsüsüne çıkıyor!

Hem de, kadınlarla ilgili toplantılarda konuşuyor!

Konuştukça meşrulaşıyor, içine düştüğü girdaptan kurtuluyor.

O konuşuyor DİSK, KESK ve Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar kan kaybederken, Memur-Sen, Hak-İş, Türk-İş’e bağlı bazı yandaş sendikalarla birlikte Türk- Metal ve Kavlak kurtuluyor, güçleniyor.

Ya asgari ücretle çalışıp, maaşını dahi düzenli alamayan ve en küçük bir bahaneyle işten atılan işçiler ve emekçiler…

Ya günden güne sosyal yaşamın dışına itilirken, devletten korunma istediği halde birer birer katledilen emekçi yoksul kadınlar kurtuluyorlar mı?

Acaba diyorum!

Acaba onları, Tayyip’in padişahlık anayasası kurtarır mı?