Düzen arayışıyla düzeni yıkmak!

“Haziran gitti gidiyor” paniğinden uzak durmanın yolu, Haziran’da milyonları neyin sokağa döktüğüne odaklanmaktan geçiyor. “Erdoğan öfkesi” açıklayıcı ama bir noktadan sonra yetmeyebilir, hatta o öfkenin nedenlerinin ötesine geçmek gerekebilir.

Mücadele eden, örgütlü olan ya da örgütlü davranma eğilimi içine girenleri bir kenara koyuyorum. Az oldukları için değil. Zaten az değiller, sorun istikrara kavuşmamaları ve siyasal-ideolojik açıdan oldukça dağınık bir fotoğraf vermeleri.

Ancak Haziran’ı ayırt edici hale getiren, kuşkusuz örgütlü kesim değil. Kitleler halinde ve hemen her yerde sokağa inenlerin önemli bir bölümü solun fiziki sınırlarının ve hatta ideolojik-siyasal menzilinin dışında kalıyordu.

Sokağa indiler ve büyük bir kararlılıkla hareket ettiler.

Diktatöre, her şeye karışan adama sinirlenmiş, çok şeyi göze almışlardı.

Aradıkları neydi?

Hükümet istifa etsin, diktatör gitsin… Sonrası?

Sonrası hassas mesele...

Haziran kitlesinin ağırlıklı bölmesi düzen değişikliği değil, düzen arıyordu. Diktatörün her istediğini yapamadığı, yaşam tarz ve alanlarına müdahale edilmediği, gelecek belirsizliğinin olmadığı bir düzen. Sol için ürkütücüdür bu laf, hele hele statükoculuğu çağrıştırdığı için...

Ancak düzen arayışı her zaman negatif bir anlam taşımaz.

Doğrudur, Haziran Erdoğan “düzen adamı” olduğu için değil “fazla kaşıdığı”, bu anlamda düzen bozduğu için patladı.

Bu patlama, solun temel ideolojik yönelimleriyle aydınlanmacılıkla, yurtseverlikle, dayanışma kültürü ile, eşitlikçilikle ve de özgürlük arayışıyla derhal rezonansa girdi.

Devrimci mücadele kitlelerin yıkıcı enerjisine yapıcılık, düzen arayışına yıkıcılık katma uğraşıdır bir bakıma. Bu uğraş, verili bir konjonktürde kitlelerin neden harekete geçtiğine ya da neden geriye çekildiğine ilişkin gerçekçi saptamalar yapmayı gerektirir.

Haziran kitlesinin “düzen arayışı” hafife alınmamalıdır. Çünkü bu küçük burjuvazinin “mülk koruma” güdüsünden başka bir şeydir. Kaldı ki, düzen arayışı emekçi sınıfları da içine alır çoklukla. Devamla, Haziran’daki “düzen arayışı”, istikrar kovalamaktan da ötedir, farklıdır.

Haziran, halkın balans ayarıdır.

Daha ötesi?

Daha ötesi duyguların, kitle psikolojisinin ötesinde siyasetin konusudur ve kesinlikle mümkündür.

Anlayarak mümkündür.

“Hükümet istifa” teması, düzen arayan kitleleri düzeni sorgulamaya cesaretlendirecek bir gözüpeklik ve iddia taşıyordu sanıldığının tersine. Kimileri bunu “düzen içi talep” olarak küçümsedi. Oysa Haziran’ın en ileri talebiydi bu ve sonrasının önünü açacak bir siyasallaşmayı barındırıyordu.

Hâlâ barındırıyor.

Ancak Haziran sıcaklığının en azından şimdilik geriye çekildiği bir durumda, “Hükümet İstifa” sloganının altının doldurulmasının daha hayati hale geldiğini bilmeli.

Tam bu noktada Haziran’daki “düzen arayışı”yla bağ kurulması gerekiyor. Murada erildiğinde büyük ölçüde rahatlayacak bir toplama “sizin asıl sorununuz kapitalist düzenle” terapisinin yetmeyeceği, iş ve ekmek meselelerini daha merkeze çekme girişimlerinin kendi başına sonuç vermeyeceği açık.

Oysa sosyalizm (aynı zamanda) bir modernleşme projesi olarak, Haziran kitlesinin hem düzen arayışına hitap etmek, hem de orada var olan sınıf dinamiklerini canlandırmak açısından çok ciddi bir potansiyele sahip.

Modernleşme sözcüğünü özellikle seçtim.

Yaşadığımız kör olası çağdışılık, Türkiye’de sosyalizme böyle bir misyon yüklüyor. Bu, sosyalist ideoloji ve siyasetin üzerinde düşünüp, gereğini yerine getirmek durumunda olduğu bir misyondur.
Yapıcı kısmı budur. Burada pozisyon almadan yoksul kitlelerin öfke patlamasını, yani “yıkıcı” enerjiyi beklemek naifliktir.