Bir televizyon programının ardından…

Kemal Okuyan'ın “Bir televizyon programının ardından...” başlıklı yazısı 28 Nisan 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Bu solun halkı heyecanlandırma şansı yok”… Bu benim düşüncem ve “bu sol”un içine kendimi de yerleştiriyorum. Önceki gece CNN Türk’te, Şirin Payzın’ın “Ne Oluyor” programında ve sonrasında bunları düşündüm.

Programdaki tartışmayı burada sürdürmek gibi bir niyetim yok. İşin gerçeği bir tartışma olduğunu da söylemek çok zor. Programın formatıyla filan ilgili değil bu. Programı hazırlayanların iyi niyetli olmadığını da kimse ileri süremez. Tersine, tam tersine...

Solun toplam görüntüsü kötü. Orada daha keskin çizgilerle tartışmak mümkündü ama bu sefer de o görüntü “birbirlerini yiyorlar”a dönüşecekti. Bunu herhalde kimse istemezdi.

Mesele şu… Solun referans noktası kalmamış. Elbirliği ile becerdiler. Kendini demokrat olmakla ifade eden bir sol, kendini Kemalizmle hesaplaşmayla ifade eden bir sol, kendini Kürt halkıyla dayanışma ile ifade eden bir sol…

Özetle kendisi olmayan bir sol!

Bu sola işçi sınıfını, emek eksenini ekleseniz ne olacak, eklemeseniz ne olacak!

Her şey olabilen, hiçbir şeydir!

Ülkenin ve bölgenin içinden geçtiği sürece yalnızca ve yalnızca Kürt sorununun merceğinden bakıp gerisini talileştiren bir sola kimse itibar etmez. Kürt olsam hiç ama hiç itibar etmem.

Orası neresi durumu var! Türkiye mi orası? Gericilik diye bir şey var… Bayağı bir şey var! Hâlâ CHP’nin laikliği ile hesaplaşma birinci sıraya yerleştiriliyor. Zaten başarısızlığa uğramış, tasfiye olmuş. Ama düşman orada, dostlar ise tarikatlardan, muhafazakar halkın derinliklerinden çıkacak! İçiniz kararmıyor mu?

Emperyalizm, başta ABD olmak üzere bölgeyi yeniden tasarlıyor, ortalık her zamanki gibi kan gölü. AKP düpedüz karşıdevrimci bir sürece imza atmış, hâlâ “statüko”yla uğraşan, “milliyetçiliği” tek sorun olarak gören bir sol. Başka ülkelerde mi yaşıyoruz?

Aydınlanma bayrağını taşımak istemeyen, cumhuriyet fikrini küçümseyen, Marx’ın “işçilerin vatanı yoktur” sözünü bir erdemlilik haline işaret etmek için sarf ettiğini sanan bir sol!

Eşitlikçilik ile özgürlükçülüğü birbirini dengeleyen unsurlar olarak ele alıp emperyalizmle, dinselleşmeyle, piyasayla özgürlük olmayacağını söyleyemeyen bir sol.

Şimdi bir de “Kürt sorunu çözülecek, o zaman işimize bakacağız” modası başladı. Şaka gibi…

Sağcılarla, faşistlerle vatan savunmasına kalkanlar bir yanda sağcılarla, faşistlerle demokrasi mücadelesine soyunanlar bir yanda...

Ama unutulmasın, bütün bunlar hep hangi eksende? Emek sekseninde. Oldu!

Programda bunları düşündüm.

Kimseye özel bir şey demiyorum. Toplam fotoğraftan söz ediyorum. Kendimi de içine koyarak.

Bu tablodan kopan sol olur, gerisine ne olur, bilmiyorum.

***

Akil bey Doğu Ergil de programın konuğuydu. Yapımcı arkadaşlara Doğu Ergil’in programa hangi sıfatla katıldığını sorma ihtiyacı hissettim öncesinde. Solcu değil. Ne yapacak? Diğer solculara not mu verecek? Böyle sordum ve bunu kabul etmeyeceğimi de belirttim. Program başladı, Doğu Ergil, not bile vermeye tenezzül etmedi, dinlememiş programın başını. Not vermedi, akıl vermeye kalktı: “sol şöyle olsun, böyle olsun…” Sol olmaktan çıksın diyor özetle. “Sağ neden sola tarif veriyor” diye itiraz ettim, bu alışkanlığın can sıkıcı olduğunu söyledim. Giderayak, “siz de AKP’yi eleştiriyorsunuz” diyerek kendisini Akil İnsanlar heyetine sokan Erdoğan’ın, tercihte tam isabet kaydettiğini kanıtladı. Memleketin saygın sosyoloğunun durumu da bu. Böyle sola böyle sosyolog.