Anayasa’yı n’etmeli?

Kemal Okuyan “Anayasa'yı n'etmeli?” başlıklı yazısı 11 Şubat 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Anayasa, yasalardan farklı olarak, “halk” uysun diye yapılmaz. Ona öncelikle uyması gereken yasalar ve “iktidar”dır. Hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ederse etsin, hangi yalan ve çarpıtmayı içerirse içersin, anayasalar, “nasıl bir toplumsal düzen” sorusuna yanıt verir. Yönetici sınıfın imzaladığı bir sözleşmedir anayasa.

Halkın talep ve arzularına bütünüyle kapalı bir anayasa, hiçbir zaman söz konusu olamaz. Adalet, eşitlik ve kamu vicdanı gibi unsurları hiç önemsemeyen, dolayısıyla meşruiyet ihtiyacı kısmen de olsa karşılanmaksızın da bir anayasa hazırlanamaz.

Peki şimdi nasıl bir anayasa gündemde?

AKP yönetimi uyanık olduğu için, ortalığa bir sürü rivayet saçıyor ve kamuoyu tepkisini ölçüyor. Sonra, ya gaz ya fren! Dolayısıyla şu anda “AKP’nin hayalindeki anayasa şudur” diyebilecek durumda değiliz.

Öte yandan, rahatlıkla “AKP’nin kafasındaki Türkiye şöyledir” diyebiliyoruz. On yıldır yaşıyoruz, görüyoruz, kendilerini bayağı iyi tanıyoruz. Özetle, AKP’nin ruhunu okuyabildiğimiz için ortaya çıkacak anayasanın ruhunu da kestirebiliyoruz.

Bu anayasa, her şeyden önce açıkça bir sınıf anayasası, zenginlerin anayasası olacak. Daha önceki anayasalar, bu özelliklerini gizlemek, hatta lafta da kalsa, sınıflarüstü bir karakter taşımak durumundaydı. Kimse işin bu yönüyle ilgilenmiyor ama, bu anayasa “piyasa ekonomisi”ni anayasal bir dayatmaya dönüştüren ilk anayasa olacaktır.

Bunun ne önemi mi var?

Doğrudur, AKP on yılda anayasal ve yasal hiçbir engel tanımadı, sosyal güvenlik kurumundan eğitim ve sağlık alanındaki reformlara, özelleştirmelerden teşviklere varıncaya kadar bütün başlıklarda bildiğini okudu. Yani, anayasada, babayasada ne yazdığının bir hükmü yok onlar için.

Bu durumda “ne önemi var ki anayasada ne yazarsa yazsın” mı diyeceğiz?

AKP “nasılsa dilediğimi yapıyorum” demiyor ve yeni bir anayasal çerçeve istiyorsa, biz de “amaaaan sen de” aymazlığına düşmeyeceğiz.

Karşı çıkacağız.

Piyasa ekonomisi denilen sömürü sistemini “kural” yapan bir anayasanın diğer bütün maddelerinden bal damlasın, peşin hüküm vereceğiz: Emeğe düşman bir anayasa demokratik olamaz!

Kimse için…

Devam edebiliriz… AKP gerici bir anayasa istiyor, çok açık. Laiklikten mutlaka kurtulacaklar. “E zaten kurtulmuşlardı”, sağlıklı bir akıl yürütme olmaz. Bu bir kavgadır. “Tanrının gücü”nü siyasete tahvil etmek isteyenlere “ülkeyi zaten benzettiniz, buyrun istediğinizi yazın” mı diyeceğiz?

Sonra AKP gevşek bir idari yapı istiyor. Uluslararası tekeller de… Avrupa Birliği de… ABD yönetimi de…

Çünkü yerelleşme denen münasebetsizlik, sermayenin daha rahat hareket ettiği bir ortam sunuyor, kamu denetimi tamamen ortadan kalkıyor, emekçi hakları sıfırlanıyor, kimse kimseden hesap soramıyor.

Merkezi devletin rolü azalıyormuş, bürokrasi hafifliyormuş! Sermaye, devletin bütün toplumsal yükümlülüklerden arınmasını istiyor. Her şey bir kâr kapısı haline gelsin diye.

Güzel. Buradan demokratikleşme ve Kürt sorununda çözüm çıkacakmış!

Buradan kapkaranlık bir ülke çıkar.

“Şurası şöyle olsun, burası böyle filan” değil, bu anayasa olmasın. Halk, “on yıllık performansından sonra senin anayasa yapma ehliyetin yok” desin. Sesini yükselterek!

Faşist 12 Eylül Anayasası mı?

AKP işine gelmeyen hiçbir maddesine uymuyor, zaten delik deşik.

12 Eylül Anayasası’na “hayır” oyu verenler, Türkiye’nin yüzakı oldu bugüne taşınan bir umudun yaratıcıları.

O zaman hata yapılmadıysa, şimdi de yapılmamalı, eskisi berbat diye, felaket anlamına gelen yenisine geçit verilmemeli.

AKP Anayasası’nı meşrulaştırıcı her tür davranıştan kaçınılmalı. Çünkü her talep, her düzeltme girişimi, her yapıcı öneri, ciddi inandırıcılık sorunu olan iktidarın ekmeğine yağ sürmek anlamına gelecektir.

İlle bir öneri gerekecekse, anayasanın girişine şu madde yazılması istenebilir: Hükümsüzdür!