Adını Koyalım: Gericiliğin ve Emperyalizmin Büyük Açılımı!

Kürt sorunu, Türkiye sorunudur. Bu geçmişte de böyleydi denebilir ama artık önemli bir fark var: Bir bütün olarak Türkiye’nin şekillendirilmesi gündemde.

Eskiden Türkiye solunda, “Türkiye devriminin yolu Kürt sorununun çözümünden geçer” demek adettendi. Biraz daha “devrimci” bir perspektiften hareket edenlerin tercihi ise “Türkiye devriminin ateşleyicisi Kürt kalkışmasıdır” olurdu. “Ne alakası var” denemezdi elbette ama Türkiye devriminin yolunun bu kadar basitleştirilmesine, bu kadar daraltılmasına itiraz edenler de çıkardı bizim gibi...

Şimdi kim doğrulanmaktadır?

“En devrimci”ler dahi, devrimin yolunu unutmuş gözüküyor: Türkiye demokrasisinin yolu Kürt sorununun çözümünden geçiyor! Militan versiyonunda Türkiye demokrasisini Kürt sorununun baskısıyla kurmak var.

Kürt sorunu önemliydi. Bunu yalnızca sol söylemiyordu. Kürt sorununun Türkiye’yi yeniden biçimlendirmek için ne kadar büyük olanaklar barındırdığını emperyalistler hep bilirdi, 1991 sonrasında iyice kavradılar. Türkiye gericiliği hep hissederdi, kendilerine güven gelmesiyle, açıktan söylemeye başladılar.

Türkiye solu gerçek bir sınıf hareketine dönüşmediği, dolayısıyla Kürt yoksuluna da gerçek bir seçenek sunulamadığı oranda, emperyalizmin ve gericiliğin Kürt sorununu Türkiye’yi yeniden biçimlendirmek için kullanmasının önü açıldı.

Bugün Türkiye’ye biçim verme uğraşında Kürt sorunu en önemli araçlardan biri durumundadır.

Evet, ortada DTP var, PKK var. “Çözülmeyen” meseleler var.

Ama unutulmamalı, karşı ağırlık koyulmadığı, öncelikler ve ilkeler böyle bir karşı ağırlık için seferber edilmediği ölçüde, adına ister “pazarlık” isterse “mücadele” deyin, genel tablonun içine yerleştiğiniz için “biçimlendirme”nin bir parçası haline gelirsiniz.

Kimse “umut verici gelişmeler bunlar” diye kendini kandırmamalıdır. Kürt gerçeğini inkar etti faşist Evren, çünkü Türkiye’ye biçim veriyordu. Onun ardılları ve belki ölümü beklerken kendisi de Kürt gerçeğini kabul ediyor, çünkü Türkiye’ye yine biçim veriyor!

Hangisi daha iyi sorusu, tuzaktır. Yıl 2009, 12 Eylül’ün felsefesi bugün başka bir doğrultuyu işaret ediyor. Kürt kimliğinin tanınması, “masaya oturulması” bütün bunlar Türk ve Kürt ilericisinin tesellisi mi olacak? Yoksa “Kürt insanı direne direne devleti, hükümeti masaya oturttu” mu denecek?

Kürt sorunu çözülmüyor. Türkiye yeniden biçimlendiriliyor. Eskisinden memnun değildik arızalı bir yaklaşımdır ama kendi başına alındığında doğrudur, gerçektir. Eskisinden memnun değildik ki, değiştirmeye, devrimci dönüşümlere yönelmiştik.

Yeni biçimlendirilen Türkiye’den memnun muyuz?

Önemli olan bu. Emperyalistlerle gericilerin inisiyatifinde kurulmakta olandan...

“Kürt sorunu çözülüyor ama...” pek naif kaçıyor. “Silahlar susacak” da...

Ömür boyu işsizliğe talim edecek birisinin “tazminatımı aldım ama” demesi gibi. Ona denecek şey midir “boş ver, zaten sömürülüyordun”!
Bu tür konularda “iyi gelişmeler de var” denmez. Ana doğrultuya bakılır, ülke nereye gidiyor, hangi aktörler süreci belirliyor bunlar saptanır. İyisi, kötüsü buradan anlaşılır. Genel olarak kötü ama özel olarak Kürt sorununda iyi diye bir şey olabilir mi? Hani Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunuydu!

Eğer Kürt sorununda gidişat iyiyse, Türkiye neden kötüye gitsin!

Yok, Kürt sorununda büyük mücadele sürüyorsa, mücadelenin tarafları birbirinden farklı ne istiyor? Bu farklılıklar Türkiye’nin biçimlendirilmesinde hangi değişik sonuçlara yol açıyor?

Daha bağımlı, daha gerici ve daha piyasacı bir coğrafyanın içinde “ama Kürt sorununda iyi gelişmeler var” demek nasıl mümkün oluyor?

Daha bağımlı, daha gerici ve daha piyasacı bir coğrafya, Türkün, Kürdün, hepimizin gerçeğidir. Buna direniş de hepimizin sorunu haline gelecektir, yakındır. “Kürdün sağcısı-solcusu olmaz”, “Kürtler şu anda uluslaşma aşamasındalar, sınıfsal ayrışma sonra” mekanikliğinin altındaki zemin ortadan kalkıyor.

Türkiye biçimlendirilirken “ilericilik”, “devrimcilik” ve “yurtseverlik” Türk yoksulu için de Kürt yoksulu için de aynı tarife, aynı tanıma mahkum hale geliyor.