Ehven-i şer solculuğu

Milli Şef iktidarından kurtulmak gerek, Demokrat Parti’yi destekleyelim…

Milliyetçi Cephe’yi düşürmek gerek, CHP’yi destekleyelim…

12 Eylül diktasına son vermek gerek, Özal’ı destekleyelim…

Erbakan’ı bitirmek gerek, Gül-Erdoğan’ı destekleyelim…

Erdoğan’ı devirmek gerek, Ordu’yu göreve çağıralım…

Ve şimdi de: AKP’den kurtulmak gerek, Sarıgül’ü destekleyelim…

Hatta güllerden herhangi biri de olabilir (Gül, Gülen, Sarıgül), yeter ki şu Tayyip ve ekibinden kurtulalım…

Kim bilir kaç solcu ömür, böyle “gerekliliklerle” geldi geçti! Gerek şartı hep yerine getirdik de, bir türlü yeter şarta ulaşamadık.

Bunca deneyimden çıkardığım iki sonuç var:

1) Eğer yeterliliğin yoksa, yerine getirdiğin gereklilik başkasının (sonuçta düzenin) yeterliliğine eklenir.

Atalarımız belli ki çok kazık yemiş, dolayısıyla bu konuda veciz formülasyonlar üretmişler. Hemen akla gelen “El atına binen tez iner” önermesidir ki bunun daha özel insanlık durumlarına atıf yapan versiyonları da bulunur. Aynı noktayı vurgulayan başka teoriler, bilindiği gibi, “ip-kuyu” veya “koyun-bacak” teorileridir.

İttifak mutlak bir gereklilik değildir, politik seçeneklerden biridir güçlüyken ve güç kazanılacaksa yapılır. Gücün varsa ve gerekliyse ittifak yaparsın ve zaten ancak o zaman ciddiye alınırsın, seninle ittifak yaparlar. Başka çaremiz yok, ittifak yapalım diye bir politika olmaz. Güçsüzlükten ve çaresizlikten kaynaklanan ittifak çabaları, kuyruk kuramları alanına girer. Kuyruk olmaktansa kendi işine bakmak yeğdir.

İttifak kurmak isteyen, özgücünü artırmalıdır. Bu önermenin tersi doğru değildir yani özgüç kazanmak için ittifak yapılmaz. Güçsüzken yapılan ittifak mevcut gücü de heder eder.

Mustafa Kemal, İngiliz-Fransız işgalcilerine karşı -bazılarının önerdiği gibi- Amerikan mandasına mı sığındı? Anadolu’nun bağrından “Manda ve himaye kabul edilemez” diye haykırdı.

Lenin, Çar’dan kurtulmak gerek, Kerensky’yi destekleyelim mi dedi? Şubat’ı Ekim’in basamağı yaptı.

Mao, Japonları kovmak gerek, Çan Kay Şek’i destekleyelim mi dedi? Japon işgaline karşı Çan Kay Şek’le ittifak yaptı ama o sırada Pekin’de yatmıyordu. Çin kırına hakim olan bir partisi, kurtarılmış bölgeleri ve halk ordusu vardı. Bu sayede Japon işgalcilerinden sonra Çan Kay Şek’i de tepeleyebildi.

Böyle yapmasalardı daha çok bekliyor olurduk.

2) Mevcut düzen, “şer” mekanizmalarından çok “ehven-i şer” mekanizmaları ile hükmünü sürdürür.

Çinli bilge Sun Tzu (MÖ 5. yüzyıl), zaferi garanti altına almak için, veya en az zararla kazanmak için şu ilkeyi belirtir: “Kuşatılmış bir orduya dışarıya açılan bir yol verilmeli.” Bir Sun Tzu yorumcusu olan Du Mu (MS 803-852) ise bu ilkeyi şöyle açıklar: “Onlara açık bir yol bırakın ki ölümüne savaşacak durumda olmasınlar.”

Bunlar hin oğlu hin hakim sınıf ideologları. Sineğin yağını çıkarmanın ustasıdırlar.

Düzen bize hep bir açık kapı bırakır. Yorulduğumuzda koynuna girebilelim diye… Sonuna kadar mücadele etmemizi o kapılarla engeller.

Tayyip’i henüz yıkamadık mı, güllerin ardına takılmamız önerilir. Şer/ehven-i şer (ölüm/sıtma) tahterevallisiyle düzen sürer gider.

Haziran Direnişi’yle birlikte, Sun Tzu taktiklerine karşı Tarık Bin Ziyad taktiği gündeme girdi. Gemileri yakma taktiği.

Bir de şimdiye kadar hiç denemediğimiz bu yolu denesek… Ne kaybederiz? Şimdiye kadar neyi kaybettiysek onu… Peki, ne kazanabiliriz? Şimdiye kadar neyi kazanamadıysak onu… Politika, risk yönetimidir.

Lenin’e rapor vermişler, koşullar şöyle olumsuz böyle aleyhe diye. “Haklısınız, olgular böyle” demiş Lenin ve eklemiş: “Peki, bu koşullarda nasıl devrim yapabiliriz?” Bütün genç devrimcilere Lenin’in “Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi” adlı kitabını -tekrar tekrar- okumalarını öneririm. Kuru bir eğitim metni olarak değil, bir macera romanı olarak...

Sonuç olarak: Kim ki Haziran’ı Sarıgül gibi gülgillerin peşine takmaya kalkar, ihanetin dik âlâsını yapıyor demektir.