Muhalifler şaşkın

Bir kez daha muhalefetten söz edeceğim. Düzen içi, sol sayılan muhalefetten…

2015 Haziran seçimlerinden önce, o ara burunları pek havalarda olan, bildiğimiz iki partili muhalefetin, bir “restorasyon projesi” kapsamında okunmasını önermiştik. Türkiye’nin içerde ve dışardaki egemenleri, daha “yönetilebilir” bir ülke istiyor olmalıydılar. Dolayısıyla yobazlığın çıldırmış halinden düzenin daha makul hallerine geçiş gündeme gelebilirdi. İster yeni bir iktidar alternatifi, ister mevcudun reformu yoluyla.

Düzeltmenin iktidar kısmı gerçekleşmedi, AKP ne gitti, ne reform gördü. Geriye, belki de kulaklarına fısıldanana fazla kaptırdıklarındandır, tamamen şaşırmış bir muhalefet kaldı. Şaka değil, o ara çok cesaret bulmuşlardı. Kimileri seçimde mazlumların dayanışmasından değil iktidardan söz edecek kadar ileri gidiyordu!

Muhaliflerimizin şimdiki hallerine bakınca, o zaman bu kadar iddialı olmalarına akıl sır erdiremeyebilirsiniz. Veya tersinden, sırtı sıvazlanmayan muhalifin her şeyi şaşırdığı sonucuna varırsınız. Bugün öyleler. Buradaki konumuz yalnızca HDP olacak. CHP başka sefere…

Diyarbakır belediye başkanının götürülmesini sineye çeken parti, başkanlarını nasıl koruyabilirdi ki? Üstelik CHP sayesinde dokunulmazlıklar zaten kaldırılmışken… Yani ortada sürpriz yokken…

Milletvekilleri ve eşbaşkanlar alındıktan sonra sineye çekme hali devam ediyor. Demek ki, daha ağırlarının yaşanmasının yolu açılmıştır.

Sineye çekmek derken; HDP zaten Meclis çalışmalarını tartışmaya başlamıştı. Önce grup toplantısı yapılmayacağını söyledi bir temsilci. Ama istifa falan söz konusu olmayacaktı. Sonra grup salonuna AB büyükelçiliklerinden misafir dolunca bu manalı (!) protesto yattı. Üstelik büyükelçilerle aynı salona dayanışmacı solcular da yerleşmişti.

Gel zaman git zaman, geçtiğimiz hafta sonu HDP’nin İstanbul İl Başkanı “artık Mecliste daha etkin çalışma yürüteceklerini” ilan etti. Milletvekillerine yönelen saldırıdan sonra durumu değerlendirmiş ve karar almışlardı.

Parantez açmalıyım: Bu söz, ilk bakışta anlam veremediğim biçimde Kürt siyasetinin sosyalist destekçilerini heyecanlandırdı. Bazıları anında twitter’a sarıldılar ve Doğan Erbaş’ın açıklamasının kamuoyuna daha fazla yayılması için parmağa kuvvet çalıştılar. Benzeri arkadaşlar daha önceleri seçim barajını aşmayı bir “devrim” saymışlardı. Ondan birkaç ay sonra ise faşizmin ancak sokakta yenileceğini keşfedeceklerdi. Akıl böyle olunca, Mecliste “daha etkin” olmaya ne anlamlar yüklenmez ki!

Ne anlam yüklenmiştir, bilemedim. Ama daha basiti aklıma geliyor; bir sonraki seçimde kimler aday olur acaba? Meclis fikri dayanışmacıların yağlarını eritir, biliriz…

Parantezi kapatalım; zaten açıklamanın sahibi ertesi gün yanlış anlaşıldığını söyledi. Yetki genel merkezdeydi. Genel Merkez sözü aldı ve TBMM’yi kast ederek “şimdilik buradayız” diye konuştu. İstenmemelerine rağmen orada olacaklardı. Sineye çekiş direniş ambalajına sokuldu.

Yanlış anlamayı anlamadım, ama önemli değil… Ne yapacaklar acaba Mecliste? AKP’nin zorlama bir seçimle hatta o zamanki muhalif tabirle darbe yoluyla oluşturttuğu, seçim sistemi yıllardır şaibeli hale gelmiş, düpedüz savaş koşullarında bir oylamaya dayanan, tarihinde ilk kez binası bombalanıp aşağılanan, OHAL ilan edip yetkilerini devreden, OHAL ilan ettikten sonra da içindeki Fethullahçılardan korkup tatile çıkan, içinden çıkan hükümetin başbakanı seçimle değil atamayla gelmiş, vekillerini hapse gönderip duran… bir kurumdan söz ediyoruz.

Parlamento fikrinin çok sadık bir izleyicisi sayılmam. Ama öyle olsaydım, bu meclisin parlamento kavramını kirlettiğinden hareket ederdim. Çalıştırmak için daha etkin olmak hiç aklıma gelmezdi! Tam tersi…

soL portal okurları, “bütün bunları biliyoruz zaten” diye düşünebilirler. O halde uzatmayayım. Gün gelir de bu şaşkınlık hali geçer, düzen içi ama sol sayılan muhalefet partileri bir kez daha cesur ve iddialı davranmaya başlarlarsa, bir buçuk yıl önceki restorasyon okumasını hatırlayın. Bilin ki, birileri birilerinin sırtını sıvazlıyordur.