Genç Sivil Faşistler Rahatsız!

Sivil faşist terimi sol jargonda 80 öncesinden beri “resmi” herhangi bir görevi bulunmayan ülkücü militanlar için kullanılagelmiştir, 2000’ler Türkiye’si ise bu tabiri daha derin bir anlamda kullanmamız için uygun bir zemin sunuyor.

Askeri vesayet rejimini tasfiye ettiklerini söyleyenlerin yerine sivil faşizmin vesayetini inşa ettikleri günümüz Türkiye’sinde, faşistlerin de bu sivilliğin dili içerisinden konuşması, sivil bir faşizmi icra etmesi gerekiyor.

Muhsin Yazıcıoğlu öldükten sonra yazılanları hatırlayın cemaatinkinden Aydın Doğan’ınkine bütün bir matbuatın sözbirliği etmişçesine, yılların Reis’inden bir özgürlük ve demokrasi savaşçısı çıkarma çabalarını, BBP’yi ve Alperen Ocaklarını demokrasiye iman etmiş ve asla Ergenekon’un oyununa gelmeyecek örgütlenmeler olarak övgülere boğmalarını…

Evet, artık kelimenin gerçek anlamıyla sivil bir faşist hareketimiz var. Bir klasik müzik konserini basarak tekbir getirip namaz kılmayı sivil ve demokratik bir hak olarak sunan, meşruluğunu sivilliğinden ve demokrasiden alan, kendisini bir sivil toplum örgütü olarak tarif eden bir faşist hareket. Üstelik cemaat ve F tipi örgütlenme tarafından aksiyoner bir güç olarak himaye altına alınmış, kollayıp gözetilen, gerektiğinde yeni sivil faşist rejimin Sturm Abteilung mensupları olarak görev yapacak hem genç hem sivil hem de rahatsızlardan oluşan bir hareket.

BBP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Öznur’un Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın konuyla ilgili yaptığı sert açıklamaya verdiği ve Alperen Ocakları’nın internet sitesinde de yer alan yanıt, BBP’nin artık, liberal-muhafazakâr ittifak eliyle yıllardır örülmekte olan ve hegemonik hale gelmiş bulunan söylemin içerisinden konuşmaya başladığını açık bir şekilde gösteriyor. BBP, kendi söylemini bu sivil ve demokrat söylemin sınırları, kodları ve argümanları içerisine yerleştiriyor, dilini ona göre kuruyor, meşruluğunu bu söylem üzerinden kurmaya çalışıyor, çünkü sivil faşizmin iktidar bloğunda kendisine de bir yer olduğunu biliyor.

Hakkı Öznur açıklamasında, Ertuğrul Günay “bir devlet adamına yakışır bir üslupla değil, Stalinist bir militanın bolşevik ağzıyla konuşmuştur. Bakan, hala soğuk savaş döneminden kalma militarist, statükocu, seçkinci, jakobenist solcu tavrını sürdürmektedir” diyor.

Zamanın ruhu, iki cümlede ancak böylesine başarılı bir şekilde dile getirilebilirdi, Öznur’u kutlamak gerekiyor!

Altında Hakkı Öznur’un imzası olmasa bu sözlerin kime ait olduğunu düşünürsünüz?

Aynı anda hem stalinizme, hem bolşeviklere, hem sosyalistlere küfredeceksiniz, üstelik bununla da yetinmeyecek, artık soğuk savaş bitti deyip militarizme karşı, statükoya karşı, elitizme ve jakobenizme karşı tavır alacaksınız.

Öznur’un yerine bu sözleri Murat Belge, Etyen Mahcupyan, Hasan Cemal, Rasim Özgür Kütahyalı, Fehmi Koru ya da Hüseyin Gülerce de sarf edebilirdi, kimse de garipsemezdi.

Bu, sivil toplumculuğun bir zaferidir, Türkiye sivil toplumcu bir faşist hareket ve sivil faşist yetiştirmeyi başarmıştır, ne kadar övünülse yeterli olmayacaktır.

Ya Öznur’un Alperenlerle ilgili söyledikleri? Aşağıdaki satırlarda Alperen gençlerin yerine Genç Siviller yazın, bakalım herhangi bir anlam değişikliği oluyor mu?

“Alperen gençler demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanır, demokrasi dışı arayışlara kökten karşıdır.

Alperen gençler militarist, faşist, darbeci, cuntacı, mafyacı, çeteci, karanlık yapılarla mücadele etmektedir

Alperen gençler şiddeti reddeder. Terörün çıkmaz bir sokak olduğunu bilir ve asla hukuk dışına çıkmazlar.

Alperen gençler her zaman demokratik usul ve kaidelere uymuşlar ve uymaya da devam edeceklerdir.”

Alperen Ocakları ile Genç Siviller’in, Hakkı Öznur’la Murat Belge’nin, farklı kutuplardaymış gibi görünseler de, aynı söylemin içerisinden konuştukları, kavgalarını dahi aynı söylem üzerinden icra ettikleri bir tarihsel momentteyiz.

Bir sivil faşizmden, liberal ve muhafazakâr bir diktatoryadan söz etmememiz mümkün mü?

Fatih Yaşlı