‘Manisa sermayenin çiftliği değildir’

Yoğun bir tarım ve sanayi havzası olan Manisa’da, krizle birlikte emeğe yönelik saldırılar da arttı. TKP, seçimlerde bu saldırılara karşı emekçilerin örgütlü bir birlik olmaları gerektiğini vurguluyor.

soL (HABER MERKEZİ) Bir yandan yerel seçimin gündemiyle meşgul olan Manisa'da, bir yandan da ekonomik kriz kent gündemine damgasını vuruyor. Daha öncesinde "Manisa Zorlu'nun çiftliği değildir" kampanyasıyla kentte önemli bir çıkış yakalayan Türkiye Komünist Partisi (TKP), kriz gündemini seçim gündemiyle birleştirerek sermaye saldırılarına karşı emekçilerin birliğini savunuyor.

TKP Manisa Belediye Başkan Adayı Yumni Kement, seçimler ve TKP çalışmalarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

soL: Yurtsever Cephe ve TKP'nin adayı olarak seçimlerde yer alıyorsunuz. Seçim çalışmalarınız nerelerde yoğunlaşıyor? Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Yumni Kement: Geniş sayılabilecek bir sanayinin bulunduğu Manisa, yoğun bir emekçi havzası. Manisa denince daha çok Vestel akla geliyor ancak Vestel'e bağlı yan sanayiler ve diğer sanayi kuruluşları da hesaba katılmalı şüphesiz.

Çalışmalarımız daha çok emekçileri hedefliyor, onlar arasında yoğunlaşıyor. Emekçilere, AKP'nin ülkeyi getirdiği noktayı ve ülkeye sahip çıkmanın önemini anlatıyoruz. Saltanat heveslisi AKP'nin ülkeyi bir felakete taşıdığının altın çiziyoruz. Bu kapsamda partimiz tarafından çıkarılan "Felaketin Eşiğinde" broşürünün yaygın olarak dağıtımını yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Krizin ülkeyi getirdiği noktada AKP'nin sahip olduğu sorumluluğunun altını çiziyoruz.

Ayrıca "Durdurun" başlıklı seçim bildirimizi ve seçim CD'mizin de yoğun dağıtımını gerçekleştiriyoruz. Çalışmalarımız daha çok emekçi semtleri olan Horozköy, Laleli ve Yeni Mahalle'de yoğunlaşıyor.

soL: Kriz Manisa'yı nasıl etkiledi? Bu durum seçim çalışmalarınıza nasıl yansıyor?

Y.K.: Kriz, daha önce de belirttiğim gibi seçim çalışmalarımızın merkezinde yer alan başlıklardan biri. Aslında AKP'nin son dönemde yaptığı saltanat tartışmaları, emperyalizmin ülke üzerindeki tahakkümü ve kriz süreci birbirini tamamlıyor.

Hatırlarsınız, bundan bir süre önce bir Avrupa Kupası maçından sonra, bir İngiliz gazetesi Türkiye milli takımının defansı için "Osmanlı defansı çürük" yorumunda bulunmuştu. Bu betimlemeye ne AKP'den, ne de CHP'den herhangi bir yanıt geldi. Çünkü emperyalizm Türkiye'nin hem Osmanlı, hem de çürük olmasını istiyor, AKP de buna hizmet ediyor.

Manisa'da krizin yansımalarına gelince, burada biliyorsunuz bir Zorlu tahakkümü var. Daha önce "Manisa Zorlu'nun çiftliği değildir" diye bir kampanya yürütmüştük. Buna karşı çıkanların gardı kalmadı. Artık "Manisa sermayenin çiftliği değildir" diyoruz. Bugün işçiler, başta Vestel olmak üzere birçok işyerinden ceketini bile alamadan kapı önüne konuyor. İşçilere kıdem ve ihbar tazminatı vermemek için o kadar çok işçi sirkülasyonu yapıyorlar ki, Manisa merkezde alıp da kapı önüne koymadıkları işçi kalmadı. Artık Yund Dağı köylerinde kahvehanelere ilan asıp işçi aradıklarını duyuyoruz. Yan sanayiler de krizi bahane edip Vestel'i takip ediyor. Danka kablo fabrikası da bunlardan biri mesela.

Kriz döneminde hukuksuz biçimde işten çıkarmalar yoğunlaşıyor. Son birkaç ay içerisinde 15 bin kişinin işten çıkarıldığını duyduk. Birçok emekçi, hakları konusunda herhangi bir bilgiye sahip değil. Biz, Yurtsever Cephe tarafından hazırlanan ve işçilere sahip oldukları hakları açıklayan broşürümüzü yaygın olarak dağıtıyoruz. Bu şekilde birçok emekçiyle temasa geçtik. İşten çıkarılan emekçilere de ulaşıyoruz. Emekçilere esas güçlerinin birlik olmalarından geldiğini anlatıyoruz, Yurtsever Cephe'de birleşmek gerektiğini vurguluyoruz.

soL: Ya tarım?

Y.K.: Tarım son krizin çok öncesinde krize girdi. 2000 öncesinde Manisa aynı zamanda bir tarım kenti olarak da bilinirdi. Artık bunu söylemek çok zor. "AB'nin Ortak Tarım Politikası'na Uyum" adı altında başlatılan süreç tarımı yok olmanın eşiğine getirdi. Kula gibi yüksek kaliteli tütünün yetiştirildiği yerlerde artık tütün ekilmiyor Manisa'da artık pamuk yok. Bu liste uzatılabilir.

Şüphesiz, tarımla birlikte tarıma dayalı sanayi de yok edildi. Sümerbank fabrikası bunun en çarpıcı örneğidir. Kentin merkezinde, çok önemli bir tesis olan ve çevrede yapılan pamuk üretiminin doğrudan sanayiye kazandırılmasını hedefleyen Sümerbank fabrikası, şimdi enkaz halinde. Tesis yok pahasına "yerli" bir konsorsiyuma satıldı. Bu konsorsiyumda yer alanlar arasında, AKP'nin mevcut belediye başkanı ile CHP ve MHP'li işadamları da vardı. "Yerli sermayeye satın, yabancıya gitmesin" diyerek lobi yapıyorlardı o dönemde. Kelepir fiyatına aldıkları fabrikayı, kiremitlerine varıncaya dek yağmaladılar. Sonra da fabrikanın arazisini bir Hollanda firması olan Redevco'ya yaklaşık on misli fiyatına sattılar. Sermayenin yerlisinin-yabancısının olmayacağını, özelleştirmenin her durumda emekçilerin çıkarına aykırı olduğunu gösteren en çarpıcı örneklerden biridir bu.

Sonra tavuk hastalıkları hastanelerinin aşı üretme biriminin kapatılması da çarpıcı bir diğer örnektir. Bu birimler, TİGEM'e bağlı tohum geliştirme merkezlerinin kapatılmasına paralel olarak birer birer tasfiye edildi. Gelinen noktada, tavuk çiftliklerinin aşı talepleri ithalat yoluyla karşılanıyor. Dönem dönem piyasada bu aşıların bulunmaması ise büyük kayıplara yol açabiliyor. Geçtiğimiz yıllarda bunun örneklerini yaşadık.

soL: Sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Y.K.: Ben teşekkür ederim, size de iyi çalışmalar.