Henüz Vakit Varken...

Son "Ergenekon" operasyonuyla birlikte solu, Kürt hareketini şaibeli hale getirmeye yönelik bir yığın iddia ortalığı kaplamış durumda. Ancak öyle anlaşılıyor ki, beyinlerin donduğu, düşünme ve muhakeme kabiliyetini yitirdiği bir dönemden geçiyoruz. Bu operasyonun ana hedefleriyle bağlantılı olarak ortaya atılan bu iddialar karşısında soL ve TKP dışında kimseden ciddi bir itiraz yükselmiyor. Tersine, sanki bunlar yokmuş gibi çok genel açıklamalar yapılıyor ve Kürt savaşında oynadıkları kanlı roller yıllardır yazılıp çizilen birkaç kontrgerilla elemanının tutuklanmasından umut yaratılmaya çalışılıyor.

Elbette bölgedeki savaşta, asker ve gerilla kayıpları dışında, binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Bunların bir kısmı sokak ortalarında enselerinden kurşunlanmış, satırla doğranmış, bir kısmı
evlerinden alınıp götürülmüş ve birkaç gün sonra paramparça edilmiş cesetleri yol kenarlarında bulunmuştur, bir kısmının ise cesetleri bile yoktur ortalıkta, nerede oldukları dahi bilinmemektedir.
Özellikle 1991-1999 yılları arasında açık bir işkencehane olan bölgede işlenen insanlık suçlarının haddi hesabı yoktur. Şimdiye kadar açılan davalarda hep aklandıkları, hatta çoğu zaman dava da açılamadığı için bu suça bulaşmış olanlardan birkaçının tutuklanmış olması bile önemli
bulunabilir. Ancak işin özünün bu olduğunu düşünmesi için insanın ya başka hesapları ya da gerçekten çok saf olması gerekir.

Kaan Arslanoğlu dururken bana söz düşmez ama, psikiyatride akıl sağlığının en temel göstergelerinden biri beynin kavrama ve muhakeme kabiliyetidir. İnsan okuduğunu ve duyduğunu anlayabiliyor, muhakeme, kıyaslama yapabiliyorsa, akıl sağlığı önemli oranda yerinde demektir.
Ama bu dönemde genel toplumsal akıl sağlığının yerinde olmadığı açıktır. Acı olan toplumun çıkarlarını temsil iddiasıyla ortaya çıkanların bir kısmının da sağlıklı düşünebilme ve olgulara teorik
bakabilme yeteneğini kaybederek körleşmiş ve akıntıya kapılmış olmasıdır.

O yüzden yaşananlar şaşkınlık vericidir. Kuruluşundan itibaren kontrgerillanın hedefi olmuş ve onunla sürekli mücadele içinde gelişmiş bir hareketin parçası sayılabilecek kesimlerin, "Ergenekon"la mücadele adı altında kendi geçmişi ve liderini kontrgerillayla ilişkilendirmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmesini anlamak mümkün değildir. Buradan halkların yararına hiçbir sonuç çıkmayacağı aşikârdır. Ortada tüm bölgeyi kapsayan büyük bir oyun olduğu bu kadar
açıkken, bunu görmezden gelmek ve tavır almamak ne birtakım küçük hesaplarla ne de politik saflıkla izah edilebilir.

Kuşkusuz, bu kez Kürt hareketini kuşatma politikası daha akıllıca yürütülmekte, hedef seçiminde dikkatli davranılmakta, bu da ciddi yanılsamalara yol açarak olayın özünü görmeyi zorlaştırmaktadır. Ancak nasıl göstermek isterlerse istesinler, hedefleri bir ve aynıdır: Bu topraklardan solu, başkaldıran ve onuruna sahip çıkan Kürt'ü silmek ve toplumu tamamen teslim alarak her şeye kafa sallayan bir sürü yaratmak. İnançlara, geçmişe ve kutsal bilinen tüm değerlere saldırı bunun içindir. Çürümüş ne kadar unsur varsa bu saldırının suç ortağıdır. Saldırı oldukça sinsi, kapsamlı ve çok yönlüdür.

Ama yine de, bu tezgâhın sahipleri bu kadar kolay başarı karşısında şaşırmış olmalıdır. İktidarın ve arkasındaki güçlerin başarılarının temel nedeni, solun ve Kürt hareketinin zaaflarıdır. Ancak bu kadar kritik bir dönemde, küçük hesaplarla büyük politikaların yapılamayacağı, işin özüne yönelinmezse atılan her adımın hasmın işini kolaylaştıracağı ve durumu bir daha geri dönülemez noktaya getireceği açıktır.