“Vel d’Hiv Baskını”

Yıl 1942, günlerden 16 ve 17 Temmuz’du. Fransa kendi yurttaşlarını, ona güvenip gelip sığınan insanları “ırkı ve dini” farklı, “aşağı” gerekçesiyle Nazi kasaplarının eline teslim ediyordu. “Kanları asil olmayan aşağılık bir halkı yok etmek” hedefiyle Fransa Cumhuriyeti 4115’i çocuk, 5919’u kadın, 3118’i erkek toplam 13.152 kişiyi bile bile bir çırpıda ölüme yolluyordu. Fransa’nın bu gerçeği dürüstçe ve ikirciksiz kabul etmesi için tam 70 sene beklemesi gerekecekti. Bir ülkenin, bir devletin tarihe geçen ayıp ve suçlarını kabul edebilme büyüklüğünü göstermesi için “asla geç” kalınmazdı. Bir milleti, bir halkı, onun yöneticilerini, onun temsilcilerini tek kelimeyle “yüceltecek”, onları “büyük” kılmayı hak ettirecek tavırlardan bir tanesi mazideki “Ak” günler kadar, “Kara” günleri hatırlamaktan geçiyor.

16-17 Temmuz 1942’de 13.152 insanı evlerine baskın yaparak toplayan işgalci Alman kuvvetleri değildi. Resmi Fransa, yani işbirlikçi ve işgüzar Vichy yönetimi bu tarihte, “Paris Fatihi” (!) Nazilerin kıllarını kıpırdatmasına mahal bırakmadan ne denli antisemit, Yahudi düşmanı olduğunu kanıtlamaya girişti. Nazilerin Fransız uşakları iki günde 9 binin üstünde polis ve jandarmanın düzenlediği baskınlarda “yakalanan” çoluk çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek “ayrımı” gözetmeksizin 13.152 savunmasız insanı Paris’in eski Bisiklet Stadyumu, “Vélodrome d’Hiver” (Kış Velodromu) kısa adıyla “Vél d’Hiv”e topladı. Burada 5 gün süresince insanlık dışı koşullarda bekletilen Yahudiler daha sonra Ausschwitz Ölüm Kampı’na sevk edildiler. Tarihe “Vél d’Hiv Baskını” diye geçen bu baskından yalnızca 25 yetişkinle birkaç çocuk sağ döndü.


Vél d’Hiv’den kalan nadir fotoğraflardan biri

Tarih ve toplumsal bellek
Hafıza-i beşerin nisyanla malul” olduğunu, yani insan ve toplumsal belleklerinin unutkanlığa yatkınlıkları çoğumuzun malumudur. “Ama arşiv” farklı deyişle gerçek tarih ve bağımsız tarihçi “asla unutmaz”. 1940-1944 arasında işbirlikçi Vichy hükümeti aracılığıyla Fransa’dan Nazi Almanyası’na zorla 76 bin Yahudi sürülmüştü. Bunların önemli bir kısmı 72 büyük konvoyla götürülmüştü. Söz konusu konvoylardan 67’sinin son durağı Auschwitz idi. 76 bin Yahudi’den sağ dönenlerin sayısıysa 2500. Toplam 6 milyon Yahudi’nin kırımıyla sonuçlanan İbranice “Felâket” anlamına gelen “Shoah”dan Fransa’nın payına düşeni, değil teslim etmek hatırlaması için bile 50 yıl geçmesi gerekecekti. İlk Sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterrand, daha ziyade General De Gaulle çizgisi denebilecek bir tavırla, Shoah’da Fransa’nın sorumluluğuna ilişkin “Cumhuriyetten hesap sorulmamalı, zira Vichy Fransız devleti değildi”, diyerek sıyırtacaktı. Ancak bir yıl sonra 3 Temmuz 1993’te çıkartılan bir kararnameyle 16 Temmuz tarihinin bir “1940-1944 arası Fransız Devleti Hükümeti sırasında Irkçı ve Yahudi Karşıtı Zulümleri Ulusal Anma Günü”ne dönüştürülmesini sağlayacaktı. Hatta, bugün artık tümüyle imha edilmiş olan Paris 15. Bölgedeki Vélodrome d’Hiver’e çok yakın, Seine nehri kıyısında Vél d’Hiv Yahudi Şehitleri Meydanı ve Anıtı oluşmasına önayak olacaktı.

Aslında Fransa’da 45 sonrasında Yahudilerin savaşta yaşadıkları unutulmuş, adeta örtbas edilmişti. Hep kahraman direnişçiler ön plana çıkartılmış. Fransız halkının olumlu yanları vurgulanmıştı. “Birlik, dirlik, devletin yüce çıkarları” (Sevgili okur bu tarz sözler size başka bir ülkeyi daha hatırlatmıyor mu? UH) adına gerçekler görmezlikten gelinmişti. Fransız Bilimsel Araştırmalar Merkezi - CNRS Bölüm müdürlerinden, tarih ve siyaset bilimcisi Anne Wievioarka, “60 Yıl Sonra Auschwitz” başlıklı çalışmasında, “Savaş sonunda yaklaşık 40 bin direnişçi sürgünden geri dönmüştü. Aralarında politik liderler, parlak kişilikler vardı. Daha da önemlisi artları örgütlüydü. Yaralar sarılıyordu. Hiç kimse mallarına el konulmuş, varlıklarının üstüne yatılmış 76 bin Yahudi vatandaşı veya sessiz sedasız dönen ufak tefek iş sahibi, esnaf, zanaatkar iki-üçbin Yahudi’yi düşünecek durumda değildi. Herkesin gözü çizgili pijamalı Buchenwald, Dachau, Treblinka’dan sağ kalan tutsak kahramanları görüyordu...” diyor.

Tarihçilerin ve kamuoyunun da bastırmasıyla süreçte gerçek değişimi başlatmak bir başkasına kısmet (!) olacaktı. Kaderin solculara bir kötü cilvesiyle, sağ etiketli, sağ gelenekli Fransız Radikal Sosyalist (De Gaullecü siyasi blok içersinde böyle bir resmi hizip mevcuttur) çizgiye daha yakın duran cumhurbaşkanı Jacques Chirac, 16 Temmuz 1995’te verdiği bir söylevde “Fransız Yahudilerinin Nazi Almanya’sına sürülmesinde sorumluluk Fransa’ya aittir. Bir Daha Asla!” diyecekti. Toplumsal bellekteki izler artık epeyce netleşmişti. Ama gerek sağdan gerek soldan yükselen trpkiler bazı muğlak noktaların sürmesine neden oluyordu.


Jacques Chirac -ortada- 1994’te meydanın açılışını yapıyor

Hollande ve Vél d’Hiv Baskını
Yeni Cumhurbaşkanı François Hollande’ın “Vél d’Hiv Baskını”nın 70. Yıldönümüne denk gelen 16-17 Temmuz tarihleri çevresinde bir konuşma yapacağı ve bu konularda ne düşündüğü beş aşağı beş yukarı biliniyordu. Ancak Hollande’ın bir çok açıdan kendine “selef” seçtiği bilinen Mitterrand’ın çizgisini ne denli izleyeceği de ciddi merak konusuydu.

Hollande “selefist” çıkmamış, bir kez daha rasyonelliğini kanıtlamıştır. Bu kez çizgisi onu Chirac’a, daha doğrusu bağımsız tarihçiye daha yakın kılmıştır. Geçmişte belli bir açılım sergileyen tüm cumhurbaşkanlarından çok daha ileri giderek kendi tarihiyle yüzleşmekten, en azından bu pürüzde toplumsal belleği şoven, milliyetçi açmazlardan kurtarmaktan yana bir tavır koymuştur. 22 Temmuz’da Vél d’Hiv Yahudi Anıtı önünde yaptığı konuşmada öncelikle Chirac’ın 17 yıl önceki çıkışını saygıyla hatırlatmış ve meslektaşını “cesareti ve açıklığı”ndan ötürü selamlamıştır: “Gerçek, bu cinayetlerin (suçun) Fransa tarafından Fransa’da işlendiği göstermektedir. Chirac bu gerçeği 1995’te dile getirmişti. Aydınlıklar ve İnsan Haklarının yurdu, sığınma ve ağırlama diyarı Fransa’nın 1942’de yolundan saparak onulmaz hatayı işlediğini vurgulamıştı. Vel d’Hiv cinayeti Fransa’nın değerlerine, ilkelerine, idealine aykırı olarak işlenmiştir. Fransa’nın onurunu kurtaran ‘Adiller’, hayatları pahasına komşusunu saklayan, hiç tanımadığı insanlara yardım eden, barbarlığa karşı çıkan isimsiz kahramanlar olmuştur. O cesur insanlar sayesinde Fransız Yahudilerinin dörtte üçü hayatta kalabilmişlerdir”, sözleriyle öteki Fransa’ya olan minnettarlığı ifade eden Hollande, “Shoah/ Yahudi Soykırımı”nın benzersizliğinin altını çizdi: “Bellek kaybolmamalı, aksi takdirde Toulouse’daki gibi felâketleri yeniden yaşarız.

Geçen hafta yayınlanan bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarına göre yaşları 15 ile 17 arası değişen gençlerin yüzde 67’si, 18 ile 24 arası olanların yüzde 60’ı ve 25 ile 34 arası gençlerin yüzde 57’si hayatlarında “Vel d’Hiv Baskını” diye bir şey duymadıklarını söylemişler. François Hollande okullarda önümüzdeki ders yılından itibaren ırkçı ve Yahudi karşıtı düşüncelere karşı eğitime öncelik verileceğini, özellikle de Shoah’ın anlamının öğretileceğini kaydetti. “Tehcir, soykırım gibi yaşananlar yalnızca Yahudilerin, ya da kurban halkların tarihi değil, bizim de tarihimizdir. Cumhuriyet belleğini yitiremez. Yitirirse o cumhuriyet cumhuriyetlikten çıkar.”
...............................................................................................
[email protected]