Tiyatro büyültecinde Erdoğan Fransız basınında

Recep Tayyip Erdoğan iktidarının son zamanlarda çağdışı ve ilkel söz ve tavırları Fransız basınında geniş yer bulmakta. Kürtaj konusuna değinilse de özellikle İstanbul Tiyatro Festivali vesilesiyle gündeme gelen kamu tiyatrolarının özelleştirilmesi tehditi turnusol kâğıdı gibi AKP iktidarının karanlık yüzünün teşhir edilmesini kolaylaştırıyor.

Geçen hafta Cuma günkü (25 Mayıs) Le Figaro, bu hafta da Salı günü (29 Mayıs) Libération ile 30 Mayıs ve 1 Haziran tarihlerini taşıyan Le Monde gazetelerinde yer alan yazı ve söyleşilerde Erdoğan iktidarının giderek artan gerici, endişe verici davranış ve kararları irdelendi, baskıcı dini ve keyfi eğilimleri vurgulandı. Üstelik bu yazıların, Türkiye’de dar bir sol liberal kesime yakınlıkları nedeniyle Fransız kamuoyunda AKP yanlısı diye bilinen Le Figaro muhabiri Laure Marchand ve Le Monde İstanbul muhabiri Guillaume Perrier tarafından kaleme alınmış olması durumun vahametini anlatması açısından çok anlamlıydı. Ayrıca Le Monde Fransa’nın en önemli tiyatro eleştirmenlerinden Brigitte Salino’yu İstanbul’a yollıyarak gelişmeleri yerinde inceletmişti. Uzmanlık alanı Türkiye olmayan, ancak Türkiye’yi merakla izleyen bazı Fransız gazeteci arkadaşlar, uzman ve diplomatik çevreler ülkenin siyasi hayatındaki gerilemeye korku ve hayretle baktıklarını, Erdoğan ve çevresinin “azılı Kemalistleri” (!) haklı çıkartacak bir konuma kaydığını itiraf ettiler.

Le Figaro: “Tiyatro Türk Başbakanın Hedef Tahtasında”

Tiyatro Türk Başbakanın Hedef Tahtasında” başlıklı makalesinde Laure Marchand “Sultan” havasına giren Erdoğan’ın keyfiliğinin laiklik yanlılarını rahatsız ettiğini ve ülkede bir “kültürler savaşı” yaşanmasından korkulduğunu yazmış. Marchand’ın epey bir gecikmeyle vardığı bu kanaat ülkede son haftalarda Tiyatro sanatı etrafında dışa vurulan baskıcı ve gerici, İslamcı köktenciliğe uzanan söylem ve niyetlerden kaynaklanmış. Yazar, İslamcı-muhafazakâr sıfatını kullandığı hükümetin, kayıtsız ifade özgürlüğünden yana gösteri dünyasına karşı bir “kültür savaşı” açtığına inanan çevreleri haklı çıkartmağa başladığının altını çiziyor. Başbakanın sanatla arasının hiç bir zaman pek hoş olmadığını şimdilerde kavrayan Le Figaro muhabiri Erdoğan’ın kamu finansman olanaklarını şantaj aracı kullanmasına şaşırmış gözüküyor.

Ermenistan sınırındaki Mehmet Aksoy heykelinin yıkılması, Çankaya Köşkü Genel Sekreteri’nin “Muhafazakâr sanat ve estetik normları oluşturulması” gibi talepleri sağcı ve tutucu Le Figaro gazetesinin sol liberal muhabirini bile harekete geçirmiş. Marchand Kemalist sert siyasi çıkışlarıyla da tanınan sanatçı Bedri Baykam ile konuşacak kadar cesur (!) davranarak, Baykam’ın şu sözlerini yansıtmış: “İslamcı hükümetin hiç bir muhalefete tahammülü yok. Şimdi artık doğrudan kültürü ve kendi görüşlerinde bir sanat dünyasını hedefliyorlar.” Gazeteciye göre bazı Müslüman entelektüeller dahi bu hoşgörüsüz tarzları eleştiriyorlarmış. Örneğin Mustafa Akyol’a göre yeni egemen sınıflar, Kemalistlerden bile ileri oranda “kötü alışkanlıklar” edinmişler ve “Cumhuriyetçi değerleri bir kenara bırakıp Osmanlı geçmişinde tanımlanmış milli(yetçi) değerleri öne sürüyorlar”mış. Gazetedeki makalede milli eğitime getirilen dini ağırlıklı yeni düzenlemelerin, RTÜK kanalıyla televizyonlara müdahalelerin de şiddetle eleştirildiğine değinilmiş.

Libération: “Türk Tiyatrosunun Belirsiz Yenilenmesi” ve Genco Erkal

Libération gazetesi 18. İstanbul Tiyatro Festivali’ni izlemek üzere özel bir muhabir, Frédéric Roussel’i yollamış. Roussel çok sayıda yazar, oyuncu ve yönetmen tiyatrocuyla görüşmüş. Bu sayede başta Genco Erkal ile yapılan söyleşi olmak üzere Dikmen Gürün, Leman Yılmaz, Sami Berat Marçalı, Hasibe Erer, Cem Uslu, Nesrin Kazankaya aracılığıyla hem tiyatro dünyası, hem de onu çevreleyen siyaset âlemine ilişkin Fransız okura bir hayli sağlıklı ve doğru bilgiler aktarılmış. Festivali düzenleyen ülkenin en büyük vakfı, 2012’de 40 yaşına basan İKSV (İstanbul Sanat Kültür Vakfı) ve bu yılın özel konuğu, Türkiye’nin dünya çapında en ünlü, etkili çağdaş sanatçısı Kutluğ Ataman ve katılımcı özel projesi, gökyüzü tasviri “Sılsel” tanıtılmış.

İstanbul Tiyatro Festivali’nin “Yeni Dalga” bölümünün önemine dikkat çeken Libération muhabiri tiyatro ve dansı harmanlayan genç sanatçı ve grupların küçük, seyirciyle teması kolaylaştıran mekânları tercih ettiklerini vurgulamış. İkincikat Tiyatrosu ve Tiyatro Hal örneklerinden sonra, daha geleneksel tarzda çalışan Tiyatro Pera’yı da anlatmış. İKSV Tiyatro Yönetmeni Dikmen Gürün günümüz dinamizminin 60’lı yılların özel (siyasi) angaje tiyatrolarının gücüne benzemediğini, bugünkü genç toplulukların daha ziyade toplumsal eleştirel bir yaklaşımı benimsediklerini hatırlatmış. Festivalin Sanat Yönetmeni Leman Yılmaz ise Yeni Dalga’ya başvuran 150 dosyadan 40’ını seçtiklerini, bunlarında 36’sının bir ilk oyun, dolayısıyla risk oluşturduğunu kaydetmiş.

Libération’a göre özel kaynaklı 40 milyon avro bütçeli IKSV belli riskleri göze alırken, bütçesinin topu topu yüzde 0,2’sini kültüre ayıran devlet sahibi ve sorumlusu olduğu toplam 58 kamu tiyatrosunu özelleştireceğini açıklıyormuş. Gazetenin konuya ilişkin uzunca bir söyleşi gerçekleştirdiği Türk tiyatrosunun 1 numaralı ismi Genco Erkal, hükümetin kültür politikasını acınacak bulduğunu belirtip, öncelikle “ihtiyacımız, Brecht’in sözcüklerindeki adalettedir”, tespitini yapmış. Erkal durumu “Hükümet tiyatroları sübvansiyone etmeyecekmiş, ya da yalnızca hoşuna gidenlere yardım edecekmiş. Böyle bir uygulama felaket, Türkiye’de tiyatronun ölümü demektir. 1923’te kurulan Atatürk Cumhuriyeti başından beri konservatuar, bale, opera, tiyatroyu da oluşturmuştu. Batılı ülkelerde olduğu gibi laik ve demokratik temelli modern bir tiyatro isteniyordu. Bugünkü -hadi İslamcı demiyelim- muhafazakâr hükümet ne tiyatro, ne bale istemiyor. Zira bunlar Müslüman kültüründe yokmuş. Devamlı laik cumhuriyete karşı bir şeyler yapmak istiyor”, şeklinde özetlemiş. Kendi oynadığı tiyatrodan çıkarak son yıllarda hareket ve üretim olanaklarının nasıl kısıldığı ve kısıtlandığını aktaran sanatçı, “çünkü piyeslerim felsefelerine aykırı” diyor. Genç nesil tiyatrocuları maalesef sadece televizyonda görebildiklerini, ama yine de bir şeylerin kıpırdadığını, yeni ifade ve sahneleme tarzlarının doğduğunu belirttikten sonra, büyük sanatçı söyleşisindeki sözlerini “Tiyatro yaptığımız sürece umudumuzu koruyoruz”, diyerek tamamlamış.

Le Monde: “Türk Kadınlarının Vajina Bekçisi, Bay Erdoğan” ve “Tiyatro Büyük Gözaltında”

Le Monde İstanbul muhabiri Guillaume Perrier ise “Türk kadınlarının vajina bekçisi, Bay Erdoğan” başlıklı yazısında Erdoğan’ın aşırı otoriterliğine her taraftan eleştiri geldiğini aktarmış. Perrier’e göre, başbakan kürtajı cinayet olarak gördüğünü söyleyerek feminist kadınlara karşı da yeni bir mücadele cephesi açıyormuş. Erdoğan, kürtajdan yana olanların Türkiye nüfusunun büyümesini engellemeye çalışanlar olduğunu savunuyormuş. CHP milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, “Başbakan vajina bekçiliğini bıraksın. Totaliter rejim insanların özel hayatına müdahale etme noktasına getirmiştir Türkiye’yi” sözlerini de yansıtan muhabir, Erdoğan’ın şimdi de “müstehcenlik”ten hareketle devlet tiyatrolarını özelleştirmek tehditini ortaya attığını yazmış. Le Monde muhabiri sanat çevrelerinin bu görüşe karşı ayaklandıklarını eklemiş.

Gazetenin festival vesilesiyle İstanbul’a yolladığı ünlü gazeteci ve tiyatro eleştirmeni Brigitte Salino dün (1 Haziran) yayınlanan “İstanbul’da Tiyatro Büyük Gözaltında” başlıklı, neredeyse tam sayfalık araştırma yazısında yaşanan ürkütücü gelişmeleri tanıklık ve örneklerle aktarmış. Tiyatrolar etrafındaki son olayların İslamcı Zaman gazetesinde yayınlanan bir makaleyle başladığını, halbuki bu makalede ihbar edilen “Günlük Müstehcen Sırlar” adlı oyunun daha önce 70 defa oynandığını hatırlatıyor. Üstelik oyunu görmeden yazan kişi (İskender Pala) İstanbul Şehir Tiyatrolarını (İBB) devlet eliyle bayağılığa hizmet etmekle suçluyor. Bunu fırsat bilen Kadir Topbaş ve Recep Tayyip Erdoğan’ın açtığı keyfileşme ve otoriterleşme sürecini anlatıyor. Salino, bu tavırları 15 milyonluk İstanbul’da bir kaç yüz kişilik bir topluluğun protesto ettiğini, bu sayının Boğaziçinde bir kaç damla “gözyaşı” olduğunu, ancak işte bu bir kaç damla göz yaşının da bugünkü Türkiye’nin halini yansıttığının altını çiziyor.

Gazetecinin görüştüğü, festivali 1993’ten beri yöneten Dikmen Gürün, “Durum vahimdir. Bay Erdoğan İBB’nin 98 yaşında olduğunu ve özelleştirilemeyeceğini eminim ki bilmektedir, bilmek zorundadır” ifadesini kullanırken, 25 yıl önce kurduğu ve 45 oyuncuyla çalışan özel tiyatro yönetmenlerinden Şahika Tekand bağımsız kalabilmek için hiç bir yardım almama yolunu seçtiğini belirtmiş. Gelirini esas itibariyle yönettiği atölyeler ve turnelerden sağlıyormuş. Ekip grubundan rejisör Cem Uslu’dan İstanbul’da 3.000 civarında profesyonel ve amatör ya da öğrenci oyuncu yaşadığını, bunların ezici çoğunluğunu yaşamlarını başka kaynaklardan sağladığını söylemiş. Salino, İstanbul Festivali’ne katılan Diyarbakır Şehir Tiyatrosu’nun Kürtçe oynadığı özgün” Antigone” uyarlaması ve Altıdan Sonra Tiyatro Kolektifi’nin sahnelediği “A CareFree Play”e özel olarak değinmiş. Kolektif kurucusu, mühendis-yazar-yönetmen Yiğit Sertdemir’den hiç para kazanmadan nasıl tiyatro yaptıklarını öğrenmiş. Le Monde yazarı makalesini gösterinin başında seyirci oyuncuların gerçek seyircileri “Korku değil, özgürlük” ibaresiyle karşıladıkları bilgisiyle noktalamış.

Paris – [email protected]