Sol Cephe ve Mélenchon – 3: “Terörün Varisi”

Kamuoyu araştırmalarında ağır ağır ve istikrarlı bir biçimde, kimilerine göre çok hızlı ilerleyerek “3. Adam” konumuna yükselen Sol Cephe’nin (SC) adayı Jean-Luc Mélenchon korkutuyor. Daha önceki yazılarımızda kişiliğini, özgüllüğü ve de savunduğu Sol Cephe Programı’nın (SCP) ilk yarısını kısmen özetleyerek tanıtmıştık. Aradan geçen sürede Mélenchon’un engellenemez tırmanışı yalnızca doğrudan siyasi hasım ve rakiplerini rahatsız etmekle kalmadı. Genelde ve görünüşte “siyasi etli-sütlülere” pek bulaşmak istemedikleri söylemleriyle ortalıkta dolaşan büyük sermaye sözcüleri dahi ‘baklayı ağızlardan çıkartmak’ zorunda kaldılar. Fransız İşverenler Sendikası MEDEF’in, aynı zamanda da IFOP Kamuoyu Araştırmaları şirketler grubunun başkanı olan Laurence Parisot Melenchon’a alışılmadık bir şiddetle saldırdı. Patronların patroniçesine göre, Mélenchon “Güzelim Fransız değerlerini” (!) savunmak dururken, "Fransız Devrimi'nin terör döneminin varisliğini” üstlenmişti. Hâlbuki SC’nin bir numaralı sözcüsü ve cumhurbaşkanı adayı Mélenchon Fransız Devrimi’nin özü, hümanist felsefesinin, istisnasız tümüne sahip çıkarken, Fransız sosyalizminin büyük önderi Jean Jaurès’in (1859-1914) şu sözlerini de eklemeyi unutmuyordu: “Büyük Devrim Fransızları sitede -kamusal hayat- kral kıldı, ancak onları işyerinde serfırgat, feodal emekçi- bıraktı.”
(Jean Jaurès 1914)

Sol Cephe emekçiler, ücretliler için yeni, daha ileri haklar talep ediyor. Örneğin, veto hakları veya çalışanların geleceğinin söz konusu olabileceği her bir sermaye hareketliliği (tasfiye, yatırım, ortaklık, satılma, taşınma vb) durumunda ücretlilere öncelikli karar verme yetkisi, ya da işyerlerini işçi kooperatiflerine dönüştürebilme hakkının tanınması hatta su ve enerji gibi toplumun ortak varlıklarını, yurt çıkarlarını ilgilendiren faaliyet alanlarının kamu mülkiyetine dönüştürülebilmesi isteniyor.

Ülkenin en güçlü ve büyük sendikası CGT Genel Sekreteri Bernard Thibault Fransızları şahsen ve örgütü adına Sol Cephe adayını desteklemeğe davet etti. CGT Komünist, Sosyalist ve Radikal Sol partilerin Ortak Program potasından doğan Solun Birliği’nin zafere ulaştığı 1981’den bu yana hiçbir dönemde bir adaya bu netlikte arka çıkmamıştı. Şimdiki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’de simgeleşen neo-liberal düzene karşı böylesi cesaret ve netlikle tavır koyan çalışanların geleceği ve haklarına böylesi bir kararlılık ve titizlikle sarılan ve de kişiliğiyle kitleleri, ilericileri, aydınları birleştirmeyi başaran Jean-Luc Mélenchon etrafındaki heyecan gerçek bir toplumsal olguya dönüşmüş bulunuyor. CGT’yi siyaset yapmakla suçlayan işverenler kraliçesi Laurence Parisot’nun Sarkozy’nin 5 yıllık cumhurbaşkanlığı performansına “mükemmel” sıfatıyla övgüler yağdırmasına ne demeli? İşsizliğin, bütçe ve dış ticaret açıklarının rekor kırdığı, sosyal dengesizliğin zirveye vurduğu, dünyada “Fransız istisnası”nı onurlandıran kültür ve sanat yaşamının eğitim, sağlık, sosyal ve insani dayanışma kurum ve haklarının en fazla darbe aldığı bir dönemi yüceltmek nasıl bir aczin ifadesidir? Patronlar Sarkozy ve siyasi şürekâsını alenen bu derece pohpohlamayı, o denli kasıldıkları “siyasi tarafsızlık” ilkesiyle nasıl bağdaştırabiliyorlardı? (Dinimize küfür edenlerin imanı olsa bari…!)

Şimdi de ilk iki yazımızda ele aldığımız Sol Cephe Programı’nın (*) ilk 4 ana bölümünden arda kalan diğer bölümleri özetlemeğe çalışalım:

Gerçek Bir Cumhuriyet İçin
Programın bu bölümü, “Gerçek bir Cumhuriyet’tin esasını oluşturan bir dizi kurumun varlığından öteye, tüm yurttaşların eşitliğidir” sözleriyle başlıyor. Bu amaçla gerçekleştirilmesi gereken toplumsal tasarı genel çıkarlara saygı çerçevesinde kalmak kaydıyla yurttaşların eşitliği, toplumun siyasi egemenliği ve özgürlükleri içeriyor.

Bunun için de öncelikle:

Birlikte yaşamının vazgeçilmez koşulu, Cumhuriyet’in orta direği “Laiklik” ilkesi ön plana çıkıyor. Bu toplumda yaşayan Fransız, yabancı herkesin, tek tek bütün bireylerin inanç ve ibadet haklarını garantileyen bu ilke, laikliği basmakalıp bir yaklaşımla yalnızca devlet-din ayrımı şeklinde görmüyor. 1905 Laiklik yasasının da ruhuna uygun olarak, “Din ile Siyaset”in asla bağdaşmayacağını savunuyor. Programa göre devlet herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm felsefi, dini ve siyasi inançlar önünde “nötr/ yansız” olmak zorundadır. Dini amaç veya hassasiyetli hiçbir kuruluş (eğitim, ibadet vs…) devletten destek alamaz. Kamu alanlarında hiç kimseye hiçbir ayrımcılık yapılamaz veya ayrıcalık tanınamaz. (Örneğin, kamu hastanelerinde doktorun cinsiyetini seçmek gibi…) SCP Avrupa kurumlarında da aynı ilkeleri savunmayı ve tüm tarikatları yasaklamayı öngörüyor. SCP’na göre laiklik barışın mutlak koşuludur. Zira bu ilke her halk ve insanın inançlarından bağımsız olarak saygı görmesini sağlar. SCP bu altbölümü, “Böylelikle Fransa’yı, ülkemizin uluslararası siyasetini yönlendiren, dünyayı inançlara göre bölmek isteyen Kuzey Amerikan ‘Uygarlıklar Çatışması’ kuramından da kurtaracağız” sözleriyle sona eriyor.

SC’nin “Gerçek bir Cumhuriyet” yolunda olmazsa olmaz ikinci koşulu “Kadın-Erkek Eşitliği ve Erkek Egemenliğine Son Vermek” kararı. SCP tam hedefe erişinceye kadar faaliyet gösterecek bir Kadın Hakları ve Eşitlik Bakanlığı öngörüyor. Her yıl sosyal muhataplarla (sendikalar, meslek kuruluşları, işveren temsilcileri, yerel yönetimler vb) yetkili makamlar arasında düzenlenecek müzakere ve değerlendirmelerde gelişmeler izlenecek, gerekli yaptırım ve önlemler alınacaktır. Bu arada kadına karşı şiddet yasası güçlendirilecek, kapsamı genişletilecek eğitim, bilgilendirme, basın-yayında cinsiyetçi, kadın ve vücudunu suiistimal eden eğilimlere karşı seferberlikler hazırlanacak. AB çerçevesinde de benzeri yapılanmalar için gerekli girişimlerde bulunulacak.

Bir başka acil müdahale gerektiren alan, “Göçmenlik” sorun olmaktan çıkartılacak. SC yabancı düşmanlığı ve göçmen avcılığını Fransız Cumhuriyeti’nin değerleriyle bağdaştıramadığından bu davranışlara derhal son verilecek. Dünyada artan göç hareketliliklerini bambaşka bir yaklaşımla ele alan, alacak olan SC göçü tehlike kaynağı veya sorun değil, tam tersine Fransa için ciddi bir insani ve maddi katkı olarak görüyor. “Sıfır göçmen” siyasetinin Fransa’yı bölen ve zayıflatan safsata bir efsane şeklinde algılayan SC sınır dışı etme takıntılarını derhal durduracak. Toplumun gettolaşmasını reddeden siyasetler geliştirilecek. Yasal durumda olan tüm yabancılara 10 yıllık tek tipte oturma kartı, aile birleştirme hakkı ve insanlık onuruna yaraşır bir yaşamın koşulları sağlanacak. Sağ hükümetler tarafından 2002’den beri çıkartılan baskıcı, ayrımcı yasalar peyderpey kaldırılacak, yabancıların ülkeye giriş, yaşama, iltica hakkına ilişkin mevzuat ve yasalar yeniden düzenlenecek. Yeni vatandaşlık yasası Fransa’da doğan her çocuğa derhal, 5 yılı aşkın bir süredir Fransa’da yaşayan göçmenlere Fransız olma hakkını tanıyacaktır.

Eşitlik yasasıyla her türlü ayrımcılığa son verilecek. Yasa çerçevesinde, örneğin eşcinsel çiftler evlenebilecek, PACS’lıların (Sivil Dayanışma Paktı - bir tür serbest evlilikle yaşama kontratı) hakları güçlendirilecek. Ayrıca engellilerin yaşamını kolaylaştıracak yasal ve maddi girişimler arttırılacak yabancı ücretlilerin maruz kaldığı dışlanma veya ayrımcılık durumlarında uygulanan cezai yaptırımlar şiddetlendirilecek her alanda ve türlü farklılıklardan kaynaklanan baskılar, ayrımcılıklar, örneğin sendikal, siyasi, dini, cinsel tercih, genç, göçebe, sosyal köken veya benzeri nedenlerden ötürü ırkçı, ayrımcı tüm davranışlara göz yumulmayacak, önünün alınması için gerekli önlemler en kısa zamanda hayata geçirilecektir.

Sağ ve muhafazakâr iktidarların başlıca favori konularından güvenlik bir korku ve tehdit kaynağı olmaktan kurtarılıp ulusal dayanışma davasına dönüştürülecektir. Baskıcı yasalar azaltılıp, hafifletilirken önlem, ikna ve yaptırım üçgeninde yeni ve etkin yöntemler geliştirilecek. Cezai yasaların özgürlükleri yok etmesi engellenecek, yolsuzluk ve nüfuz suiistimallerinin önüne geçilecektir. Polis kadrolarının azaltılması derhal durdurulacak, yeni kadrolar açılacak, emniyet kuvvetlerine yeni bir etik ve insana saygı anlayışı benimsetilecektir. Daha önceki sol hükümetlerin başlattığı, sağ iktidarların kaldırdığı “Semt polisleri” uygulamasına tekrardan dönülecektir. Güvenlik konusunda yerel yönetimler, dernek hareketleri maddi-mali olarak desteklenecek, sivil toplum ve kamu hizmetleri teşvik edilecektir.

VI. Cumhuriyet İçin Kurucu Meclis
Sol Cephe’nin kısa vadeli hedeflerinden ve de seçim sloganlarından biri de “VI. Cumhuriyet” için Kurucu Meclis oluşturmaktır. 1958’de General Charles de Gaulle (1890-1970) ile başlayan, yarı başkanlık rejimi, V. Cumhuriyet SC’ye göre miadını doldurdu. Bu nedenle SC Programı, ele alacağımız bölümde “Günümüz -siyasi- kurumları halkın iktidarından uzaklaşarak vahim bir demokrasi krizine yol açtılar” tespitinden hareket etmiş. Programda oylamalara katılan seçmen sayısının her dönemde daha azaldığını, siyasal hayatın 5 yılda bir düzenlenen ve de esas itibariyle liberalizm yanlısı medyaların hakemliğinde, adayların kişilik stili yarışmasından öteye geçemeyen başkanlık seçimlerine indirgendiği vurgulanmış. İki seçim arasında iktidarların halkı hiç iplemeyen, hatta son Sarkozy döneminde olduğu gibi halkı yok sayan bir yönetim tarzı benimsedikleri savunuluyor. Öyleyse, “Ülkeyi bir oligarşi yönetmektedir. Gerçek bir demokrasi için yeni bir Cumhuriyet kurma zamanı gelmiştir.

Bunun için de öncelikle:

Sol Cephe Programı’na göre acilen yeni bir Kurucu Meclis göreve çağrılmalı, 2010 yılında çıkartılan yerel yönetimler reformu derhal iptal edilmeli, tüm seçimlerde nispi seçim sistemi benimsenmeli ve bir Ulusal Medyalar Konseyi oluşturulmalıdır. Ardından da parlamentocu, sosyal ve katılımcı bir VI. Cumhuriyet kurulmalı, seçilmiş ve gönüllü biçiminde iki tipte vekillik belirlenmelidir.

SCP resmi kurumlardan işyerlerine, ülke çapında gerçek bir demokrasinin ancak demokratik bir Anayasa ile sağlanacağına inanır. “Geleceğini denetlemeye kararlı bir halk iktidarı almak zorundadır” ifadesinin yer aldığı SCP, kamu çıkarlarını mali çıkarların üstünde gözeten bir halk egemenliği için yeni yapılanmaları zorunlu görür. Halk mesleki, toplumsal ve siyasi hayatın her aşamasında sürekli müdahil olmalıdır. Yurttaşlık ve ücretlilik sorumluluğu böylesi bir bilinç ve davranışı gerektirir. SC’nin savunduğu Anayasa çalışanlara, istihdam ve iş, sağlık, konut, eğitim ve sosyal güvenlik gibi konularda söz ve karar yetkisi içeren yeni sosyal haklar tanır. Yeni Anayasa yurttaşların çalıştıkları yerlerdeki konumlarını güçlendirir, “ İşyeri Yurttaşlığı” diye bir hak bir sağlar. Özellikle de büyük işletmelerde iktidar artık yalnızca hisse sahiplerinin eline bırakılmayacaktır. Her aşamada ücretliler ve temsilcilerinin söz ve denetim hakkı olacaktır. Her türlü stratejik karar aşamasında ücretliler ve temsilcilerinin onayı olmadan hiçbir karar alınamayacaktır.

Kamu işletmelerinde tüketicilerin de hakkı tescillenecek ve kullanılacaktır. İşyerlerinde grev, sendikalılaşma, ifade özgürlüğü güçlendirilecektir. İşyeri Komiteleri’nin hakları, nüfuz alanları genişletilecektir.

Yurttaşlık kavramının derhal tanınacağı bir başka alan da “Konut Yurttaşlığı” deyimiyle oturulan mekânlarda olacaktır. SC başından beri AB dışı tüm yabancıların da yerel seçimlerde oy kullanmasını savunmaktadır. Bu hak derhal yürürlüğe girecektir. Başkanın yoğunlaşmış ve merkezileşmiş gücüne karşı parlamentonun yetki ve nüfuzu arttırılacak ve iktidar içi dengeler yeniden düzenlenecektir. SC Ulusal Meclis’in yürütme organı, yani hükümet üzerinde üstünlüğünden yanadır. Cumhurbaşkanı’nın tüm aşırı yetkileri kısıtlanacaktır. Hükümet icraatlarından ötürü, başkana değil meclise hesap verecektir. Adaletin yürütme gücünden yüzde yüz bağımsızlığı garanti altına alınacaktır. SCP’nin öngördüğü en önemli siyasi bağımsızlık ilkelerinden biri de medyaya ilişkindir. VI. Cumhuriyet’in Anayasası basın-yayının siyasi çevrelerden mutlak biçimde bağımsız olmasından yanadır. Bilimsel araştırmalar da siyasi iradenin gölgesinden arındırılırken, bir Halk Eğitimi ve (Sivil Toplum) Derneksel Özgürlükler Bakanlığı kurulacakmış.

Anayasayla garanti altına alınacak Katılımcı Demokrasi’nin atar damarlara kavuşabilmesi için halkın egemenliğini doğrudan kullanabileceği yeni araçlar, mekanizmalar harekete geçirilecek, bu doğrultudaki girişimler teşvik görecekler. Her düzeydeki kolektif siyasi yönetim (bucak, belediye, il, bölge, meclis, AB) mevki ve mercilerine seçilmiş statüsünde kişiler gideceği gibi bir de gönüllü statüsünde kişiler de katılacaklar. Bütün yurttaşların kolaylıkla başvurabileceği, “Anayasa’ya Uygunluğu” denetlemekle yükümlü, bugünkü Anayasa Konseyi’nin (Mahkemesi) yerini alacak çoğulcu, yeni ulusal bir yüksek hukuk mercisi oluşturulacak. Referandum veya değişik biçimlerde halk oylamalarını içerecek, Halk Müdahaleleri’ni kapsayacak ilerici nitelikte, doğrudan katılım yapıları yürürlüğe girecek. Hiçbir kamu hizmetine yurttaşlara danışılmadan son verilmeyecek. Yurttaşlar, sendikalar, derneklere diledikleri yasa tasarılarını önerme yolları açılacak. 2010’da çıkartılan Yerel Yönetimler yasası gözden geçirilip yerinden yönetimlere tam özerklik sağlayacak yeni yapılanmalara gidilecek.

SCP’ye göre gerçek bir demokratik ve sosyal Cumhuriyet’in kurulabilmesi için geniş katılımlı, yeni bir Anayasa ve yurttaşlık kavramının ülke çapında derinlemesine tartışılacağı bir kuruculuk sürecinin ardından mevcut Millet Meclisi’nden farklı bir VI. Cumhuriyet için Kurucu Meclis seçilecektir. Bu meclise mevcut Millet Meclisi üyelerinden hiç kimse katılamayacaktır. Ancak Kurucu Meclis’e seçilen üyeler de daha sonraki seçimlerde aday olamayacaklar. Kurucu Meclis’te kotarılacak Anayasa taslağının içeriği ve yeni seçimlerin biçimi en geniş anlamıyla siyasi ve sosyal örgütlerle (Fransa’da bu kavramdan sendikalar, çeşitli meslek ve sivil toplum kuruluşları anlaşılır) de görüşüldükten sonra metin Kurucu Meclis’te oylanacak ve Halk Oylaması’na sunulacak. Böylece VI. Cumhuriyet’in temelleri atılmış olacak.
Gelecek hafta aktaracağımız seçimlerden bir gün önceki son yazımızda da hem SCP programının son bölümlerini, hem de Fransa’daki son an öngörülerini yansıtmağa çalışacağız.
……………………………………………………………………………
(*)http://gesd.free.fr/fghumain.pdf
………………………………………………………………………………
Paris – 14 Nisan 2012 / [email protected]