Erwan Kerivel’in “Türkiye Alevileri”

Fransız kamuoyunda Türkiye’ye uyanan ilgi ve merak doğal olarak derinlerdeki ön yargılar kadar yakın zamanlara ilişkin televizyon ve gazete haber başlıklarının inşa ettiği kolay ve rahat klişelerle besleniyor. Bir çırpıda oluşturulan hafif “yargı ve fikirler” milletlerarası, toplumlararası siyasi, toplumsal ve kültürel ilişkilerde suiistimal, propaganda malzemesi olarak kullanılıyor. İşini ve sınıfsal çıkarlarını gayet iyi bilen kapitalist sistem, iktisadi güdü ve içgüdülerinin sağlamlığıyla bu tuzaklara hiç düşmeden istikrarlı biçimde günü gün ediyor. Olan öteki ilişkilere oluyor. Neo-liberal ve muhafazakâr çevrelerin kuklası, ömür boyu büyük boy iktidar hırsıyla yaşamış bir siyasetçi, sözgelimi Nicolas Sarkozy Türkiye hakkında yerli-yersiz bir laf ediyor, Türkler 5 yıl önce en sempatk halk buldukları Fransızları nefret tablolarının baş sıralarına yerleştiriyorlar.

Öteki (RTE) altta kalır mı? Anasına vurmak mezhebine uymadığından (kendi mezhebinden olursa ona da vurduğu görülmüştür) babasına vuruyor. Yalanmış, palavraymış! Ne umurum… Çamur atta izi kalsın yeter! Neyse ki böyle karanlık durumlarda bile ortaya Erwan Kerivel gibi birtakım ‘solduyulu’ insanlar çıkıyor ve başka bir toplumun, halkın, (bizim örneğimizde) göçmen grubunun girift gerçeklerini anlamak, anlatmak için yıllarca emek verip, onyıllarca kullanılacak, aynı toplumda yaşayan insanlar arasında iletişimi sağlayacak çalışmalar hazırlıyor.

La Verite est dans l'Homme/ Hakk İnsanda” ya da alt başlığıyla ”Les Alevis de Turquie/ Türkiye Alevileri” 39 yaşındaki Fransız Devlet Demiryolları (SNCF) emekçisi Erwan Kerivel’in kısa bir süre önce Sigest yayınlarından çıkan araştırma kitabı. Ne alaka diye sorabilirsiniz? Uzun bir hikâye… Şu kadarını söylemekle yetinelim. Baba tarafından Bröton, anne tarafından İspanyol. Anneanne Franko kaçkını Komünist militan… Erwan kendisine pek benzeyen eşi Céline ile aklı erdiğinden beri radikal sol siyasi hareketlerde militanlık yapmış, sendikacı ve göçmen derneklerine daima bir dayanışma eli vermiş bir kişilik. Brötanya’nın merkezi Nantes’ta yaşıyor. En yakın dostları Nantes Alevi Kültür Merkezi’nin kurucu sorumluları 1990 yılından beri Türkiyeli Alevilerle iç içeymiş, neredeyse onlarla büyümüş, onlarla “ahret kardeşi” olmuş. Kendi kendine iyice Türkçe öğrenmiş, Türkiye’ye gidip gelmiş gerek sahada, gerek kütüphaneler ve belli başlı kaynaklarda 10 yıl araştırmış. Sonra işinden 6 ay izin almış ve oturup yazmış. Boynunun borcu addetmiş bu çalışmayı, hem Alevi kardeşleri, dostları ve yeni nesiller için, hem de “cahil” Fransızlar için…

Erwan’a Göre “Türkiye Alevileri”
“Türkiye yüzde 99 Müslüman’dır, deyip, Türkü Kürdü ile Anadolu insanının tümünü aynı kalıba sokmak isteyenlere bir cevaptır bu kitap.” Erwan öncelikle didaktik ve herkesin kolaylıkla anlayabileceği, Fransa doğumlu genç bir Alevi’nin kökenlerini kavrayabileceği, icabında Fransızlar kadar İslamcılara, gerici ve milliyetçilere kendini savunabileceği, anlatabileceği bir araç, bir el kitabı hazırlamak istemiş. Bu yaklaşımında da büyük oranda başarılı olmuş. “Fransızlara Türkiye’nin Erdoğan’dan ya da Midnight Express’ten ibaret olmadığını göstermek istedim.” (*)

Yazar Türkiye Aleviliğinin nasıl benzersiz bir alaşım olduğunu vurguladığı giriş bölümünde, 1978 Kahramanmaraş katliamından hareketle Alevilerin yakın tarihlerde (1980 Çorum, 1993 Sivas, 1995 İstanbul) dahi nasıl kanlı baskı ve ayrımcılığa maruz kaldığını hatırlatmış. Ardından farklı kaynaklara göre Alevi nüfusu ve coğrafi dağılımını ayrıntılı biçimde aktarmış. Milliyet gazetesi soruşturması, Milli Güvenlik Kurulu verileri ve çeşitli akademik kaynakların bilimsel araştırma rakamlarını karşılaştırmalı olarak ardı ardına sıralamış. Ayrıca Avrupa kaynaklı olarak yurtdışında yaşayan Alevilerin çeşitli ülkelere dağılımını da vermiş. Türkiye’de Batı, Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere 4 coğrafi bölgede il il, ilçe ilçe köy sayısı, köylerdeki nüfus orantı ve sayısına kadar ayrıntı çıkartmış. İsim isim 42 Alevi Ocağı’nın il ve bazen de ilçe temelinde yerlerini belirtmiş. Bir de bütün bunlara Bulgaristan, Irak ve İran’da yaşayan Türkiye Aleviliği kökenli etnik grupları eklemiş.

“Alevilik İslam’ın bir bölümü müdür?” başlıklı ikinci bölümde, Türk ve Türkofon İslam’ın gelmiş geçmiş en değerli uzmanlarından İrène Melikoff’un “Alevi” tanımından hareketle bunun bir din veya Müslüman dogması olmadığını, İslam da dâhil bir inanç, hatta inanışlar, gelenekler sentezi olduğunu kaydetmiş. Alevilerin genelde İslam’ın 5 şartını hiçbir biçimde tanımadıkları savunup, buna tekabül eden olası farklı özellikleri anlatmış.

Daha sonraki 5 bölümde Aleviliğe özgü töreler, Cem ayinleri Aleviliğin 4 doğa(l) öğesi, Mevlevilik ve Gnostik (Tanrı nezdinde dinlerin yetersizliğini savunan akılcı inançlıları tavrı), Türk Şamanizm’inin etkisi ele alınarak, özlü ancak açık ayrıntılar ve yalın bir dille sergilenmiş. Sonraki iki bölümde Aleviliğin oluşumunun temel taşı Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik incelenmiş. Aleviliğin sürmesinde son derece hayati bir ağırlığı olan “Alevilik Şairleri”nden bir seçme, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, İmadeddin Nesimi, Fuzûli, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet’ten Fransızca örneklerle sunulmuş.

Fransa Alevileri ve meraklıları için 184 sayfalık bu başucu kitabında son sözden önceki 15 sayfalık bir bölümde de sosyo-ekonomik ve politik etkenler göz ardı edilmeden özetle “Alevilik ve Kızılbaş İsyanları” anlatılmış. Erwan Kerivel Alevilerin her türlü siyasi ve dini tiranlığa, zorbalığa karşı “Bin Yıllık Yürüyüş”lerinin sürdüğünü aktarmış. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yazılı “Laiklik” ilkesine her saldırıya karşı bu topluluğun mücadele verdiğinin altını çizmiş.

Diğerleri
20. yüzyılın ikinci yarısında bazı akademisyenler ve öğrencileri dışında pek ilgi çekmeyen Aleviler, Türkiye’de siyasi İslam’ın yükselmesi ve toplumun geniş kesimlerinde yaygınlaşan muhafazakârlık eğilimleriyle gündemin ön planına yükseldiler. Özellikle de, inançlarını özgürce yaşayabilmek için azınlık statüsü amaçlı belli hak taleplerinde bulundular.

Konunun demirbaş klasiklerinden Alevilik-Bektaşilik uzmanı, araştırmacı, antropolog, Milli Eğitim müfettişi, çevirmen Altan Gökalp’ın (1942-2010) ilk kez 1980’de yayınlanan “Têtes rouges et bouches noires: Une confrérie tribale de l'Ouest anatolien/ Kızılbaşlar ve Karaağızlılar: Batı Anadolu’da Bir Aşiret Tarikatı” (CNRS yayınları) başlıklı eserini anmakta yarar var.

Ve tabii ki, Türkçeye “Hacı Bektaş – Efsane ve Gerçek” başlığıyla çevrilmiş büyük araştırmacı İrène Melikoff’un temel eseri “Hadji Bektach: Un Mythe et ses Avatars: Genèse et Evolution du Soufisme Populaire en Turquie”yi (Brill yayınları 1998) hatırlatalım.

12 yıl Türkiye’de kalıp farklı üniversitelerde tarih ve karşılaştırmalı edebşyat dersleri veren Catherine Pinguet’nin Alphée yayınlarının Koutoubia dizisinden 2009’da basılan “Les Alévis, Bardes d’Anatolie/ Anadolu Âşıkları, Aleviler” (İrène Melikoff’un anısına ithaf) yazarın kendi özel gözlemlerine dayanır.

Daha yakın tarihlerde basılmış olan iki çalışmaya da değinelim: Stefanos Yerasimos’un (1942-2005) doktora öğrencilerinden, şimdilerde Aleviler ve diğer özgün cemaat/toplumlar üzerine çalışmalarıyla tanınan Thierry Fayt’ın 2003’te L’Harmattan yayınevinden çıkan “Les Alévis/Aleviler”i.

Alevi toplumunu günümüz bağlamında inceleyen CNRS araştırmacılarından Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü görevlisi Elise Massicard’ın “L'autre Turquie: Le mouvement aléviste et ses territoires/ Öteki Türkiye: Alevici Hareket ve Alanları” 2005’te PUF’te (Presse Universitaire de France) basılan araştırması da kanımızca son yılların en ilginç çalışmalarından biridir.

Erwan Kerivel’in “Hakk (Gerçek) İnsandadır” kitabından bir alıntıyla noktalıyalım: “Aleviliğin evrensel yanını açıklayabilmek ve tanıtmak benim için çok önemlidir. Bu inanç özünde adaletsizlik ve keyfiliğe karşı başkaldırıdır. Bunun insan ilişkilerindeki açılımının adı da hoşgörüdür.


“Aleviliği Fransızlara anlatmak” – BirGün gazetesi 20 Şubat 2012 - Defne Gürsoy’un Erwan Kerivel ile yaptığı söyleşi.


Paris – 20120303 / [email protected]