Devrimciler rasyonel midir?

1549 Kett isyanından: “Tüm insanların hür olabilmesi için dua ediyoruz çünkü tanrı hepsini kıymetli kanını akıtarak hür yarattı”. Devrim bir tutku olabilir. Yine de devrimi ve akılcılığı bir araya getirmeye çalışmakta yarar var çünkü tutkudan doğan inançlar, tercihler ve eylemler kendilerini doğuran tutkunun kötü hizmetkârlarıdır. Aristo’dan beri tutkulara dayalı davranışlar geleneksel olarak aklın karşısına konuyor. Tutkular akılcı hesap yapmanın önünde bir engel olabilir çünkü (i) irade zayıflığına yol açabilir (ii) eylemin sonuçları hakkında yanlış inançlara yol açabilir (iii) eylemin sonuçlarını tamamen göz ardı etmeye götürebilir (iv) zaman tercihlerini değiştirerek miyopluk yaratabilir.

Siyasal katılımın ve toplumsal hareketin en önemli konusu kolektif eylem sorunudur. Siyasal katılımdan kamusal projelere destek vermeye ve ortaklaşa üretim yapılan alanları yönetmeye kadar bir dizi önemli konu, kolektif eylemin başarısı için gereken kooperasyonun nasıl sağlanabileceği noktasına gelip dayanmaktadır. Bir cevap, özellikle küçük topluluklarda, toplumsal normların, ahlâk kodlarının, zaten içsel olarak kooperatif davranmaya yatkın olan davranış kalıplarının sorunu çözeceğine işaret etmekten ibarettir. Özellikle antropologların ve iktisadi antropolojiyle ilgilenen araştırmacıların uygun gördüğü bu cevaba göre her toplumsal grup piyasa ekonomisinin insana giydirdiği egoistlik –bireysel rasyonalitenin “dar teorisi”- zırhını kuşanmış bireylerden oluşmaz.

Kapitalizmin henüz gelişmediği ve kapitalizm öncesinin sınırlı önemdeki piyasalarına bir cebir (algebra) yapısını yüklemediği, modernitenin standartlaşmasından geçmemiş topluluklarda, belki de kolektif aksiyon sorununun doğmayabileceği bile savunulabilir. Bu böyle olabilir çünkü, iddiaya göre, değişimin ve insanlar arası ilişkilerin bir “hediye değişimi” niteliğine sahip olduğu durumlara gelişmiş piyasa ekonomilerinde yaşanan tecrübelerle kazanılmış reflekslerin merceğinden bakmak yanlıştır. Tarımsal komünler, köyler arası dayanışma ağları, geleneksel cemaatler hakikaten kamusal-ortak projelere katılmadan nimetlerinden yararlanma müşevviğine sahip egoist bireylerin henüz yaratılmadığı bir topluma denk düşüyor olabilir.

Böylece kolektif eylem sorunu kamu iktisadının en önemli genel problemlerinden biri haline geliyor. Sorun bu şekilde formüle edildikten sonra bir ortak proje olarak devrimlerin kolektif aksiyon probleminin en yakıcı olduğu ortamlardan birisi olduğunu rahatça iddia edebiliriz.

Devrimciler bireysel olarak rasyonel aktörler midir yoksa faydalarını maksimize etmek yerine diğerkâm (altrüist) duygularla mı hareket ederler? Devrimciler kolektif eylem problemini doğrudan kooperatif davranarak çözmeye çalışan ve kolektif bütünün yararı için kendilerini tehlikeye atmaktan çekinmeyen insanlar mıdır? Yoksa devrimci rasyonalite kolektif aksiyon problemine kooperatif olmayan bir bireysel çözüm arayışının optimal sonucu olarak mı tezahür eder? Aslında tüm büyük devrimciler stratejik hesaplar yapmıştır ve yapamayanları kaybetmiştir. Gündelik ahlâk ve ideoloji, soylu amaçlara sahip olmayla stratejik davranmayı uzlaşmaz pozisyonlar olarak görmeye yatkın olsa da, devrimcilerin “hesap yapma” faaliyetini icra ettikleri politika sanatının bir gereği olarak düşünmüş olmaları olasıdır. Muhtemelen büyük devrimciler ve siyaset adamları zaten doğru stratejik hesaplar yapmış oldukları için büyük sayılıyorlar.

Yine de bu iddianın, doğru olsa bile, zorunlu olarak bir fazilet (virtù) işareti olarak görüldüğünü söylemek pek mümkün değil. Kamusal alanın kalbi, sosyal taleplerin taşıyıcısı, ezilenlerin sesi olma iddiası taşıyan aktörlerin bile politik stratejiden ve taktiklerden muaf olmayı ne kendilerinin olumladığını, ne de dışlarındaki kamuoyunun bu “hesapsızlığa” bir değer atfettiğini söyleyebiliriz. Aydınlanma sonrası toplumda ve Machiavelli sonrası siyaset teorisinde, politikada stratejik davranabilme yeteneğinin, politik güçlerin enerjisini boşa harcatmayacak öngörü ve akılcı hesap yapma hassasının nüfuz etmediği ve önem kazanmadığı, ahlâken de olumlanmadığı bir dönem bulmak herhalde çok zordur.

Aslında belki o kadar da “rasyonel” değiliz. Çünkü devrim bir tutku olabilir ve tutkusuz olmaz. Ama, daha önemlisi, siyasi akıl bizim en büyük gücümüz. Bu çok önemli özellik bizi rasyonel yapmaya yetiyorsa, evet, neden olmasın bizler rasyonel devrimcileriz.