Canlılık ve enerji

Resmi sonuçlar açıklanmış ve AKP yüzde 42.87 almış. Yani yüzde 43. Bunlar resmi sonuçlar. Resmi sonuçlara göre AKP, 2011 seçimine oranla, yüzde 14.3 oy kaybetmiş. Sonuç budur. Beklenenden, yani CHP’nin yarattığı yanlış beklentiden, resmi sonuçlara göre, 3-4 puan fazla oy almalarının inanılmaz hayal kırıklığı yaratması bir algı sorununa işaret ediyor. Algı sorunu, algı yönetimi... aynı şey. “Bu durumda bile hala...” ile başlayan cümlelerin sonu gelmiyor.

Oysa ki “ne olsa etkisi olmuyor” tezi olgusal olarak yanlış. Bu gayet açık ve net. Mesele insanların ne beklediğinde. Buradan devam etmeke ve “neyin beklenebileceğini” insanlara anlatmak da bir iştir. Nasıl?

Siyasi akımların en radikal ve merkeziyetçi, disiplinli olanlarında dahi, sonradan şablon haline getirilmiş resmi anlatılarda gözden kaçırılan, canlı ve tartışmalı bir entelektüel ve politik hayat vardır. Alexander Rabinowitch’in -ABD’deki en önemli Sovyet Araştırma Merkezleri’nin en bağımsız olanında (Indiana) yıllarca çalışmış tarihçi- Ekim Devrimi etrafındaki 1.5 seneyi anlatan detaylı arşiv çalışması bize bunu büyük netlikle kanıtlıyor.

Canlı ve tartışmalı, hatta patlamalı bir iç hayata ihtiyacı olan hareketler tam da dışarıyla, hareketi saran kemerlerle iletişim kurmanın, giderek iç içe geçmenin yollarını aramak için bu tür bir dinamiğe ihtiyaç duyarlar. Tartışmaların gerçek olması bu nedenle çok önemlidir. Aynı tematiğin etrafında dönüp dolaşmak arzulanması gereken, ihtiyaç duyulması gereken, yani gerçek bir siyasi ve entelektüel faaliyet sayılmaz.

Bununla, siyasi hareketlerin bir tür agora, forum olmaları gerektiği düşüncesi arasında dağlar kadar fark var.

Siyasi hareketler sahip oldukları bütün iletişim organlarıyla o dönemde temel olacak birleştirici siyasi mesaja sahip olmalılar ve bunu göstermeliler.

Çok açık ki Haziran sosyalizme çıkarılmış bir davetiye değildir. Sosyalistlerin büyük bir netlikle aydınlanmacılık-yurtseverlik-özgürlükçülük-emek yanlısı olmak şeklinde kodladığı prensipler arasında en yeni olan özgürlükçülüktür. Yani bu konunun aşikar biçimde vurgulanması önemli.

Bu kadarını bile “teorik” bulabilecek milyonlar olabilir. Özüne ve pratik sonuçlarına katılırlar lakin sistematize edilmesine o kadar çabuk katılamayabilirler.
Burada aydınlanmacılık ve özgürlükçülük temel niteliktedir ve Haziran halkının özlemlerine en çok denk düşenler ilk elde bunlardır.

Buradan yürümemek teorik açıdan da yanlış olacaktır. Mesela, gazetede de sanayileşmeyi hızla pas geçerek hizmet sektörüne kayan göç etmiş nüfus, imalat sanayisinin gerileyişi, verimliliğin eş anlı düşüşü, geleceğin ipotek altına alınması, arazi rantına-inşaata-ilk sermaye birikimi yöntemlerine benzer bir büyüme stratejisine, kentleşmenin niteliğine dair önerme ve analizler aylardır yer alıyor. Bu uzun ve son 12 yılda hızlanan dönemin maddi sonuçları da olacaktı ve oldu.
Duayen hocalarımızdan birisi geçenlerde “Planlama, sanayicilere sanayileşmenin önemini anlatabilmekti bir yanıyla” dedi. Her tür iş böyle.  

Tüm siyasi ve ideolojik alanlarda entelektüel yoğunluk göstermekle başlamak gerekiyor. Kongreler, paneller, dergiler, toplantılar. Bu alanlarda tüm konularda -iktisat, siyaset, kültür- sola açık muhalefeti ve ilgili tüm yerellikleri sabırla ve diyalogla beslemeliyiz. Son derece özgürlükçü, son derece modern -aydınlanmacı da diyebiliriz, son derece yumuşak konuşan ve her seferinde alternatif gösteren, “yoğun entelektüel şiddet” uygulanan platformlar yelpazesi taze bir başlangıç olabilir.

Daima kadınları öne çıkararak, daima gençlerin söz almasını, aktifleşmesini teşvik ederek yapılmalı. Gerekirse şenlikli yapılmalı: Bizim platformlarımızın asık yüzlü ağabeyler ve ablaların ders verdiği platformlar olmaması gerekiyor.

Bunların olabilmesi için temel mesaj olarak ne söyleneceğini saptamak ve nasıl söylenmesinde yarar olduğunu da berrak biçimde ifade etmek şart.
Bunların olabilmesi için ciddi bir “entelektüel şiddet” ihtiyacı var ve ihtiyaç her yerde hem acil, hem büyüktür. Ve entelektüel şiddetten kasıt “akademiklik” değildir: Son derece siyasi bir terim olarak kullanılıyor.