Yerel birikimlerin talanı

Diktatör heveslimiz “öfkeli mağdur/mütecaviz” rolünü oynamayı sürdürür ve gündemi kendi üzerine kilitlemeye devam ederken, malı kapan da götürmeye devam ediyor. Özelleştirme talanlarını 12 yıldır izliyorduk bunlardan ayrışık olmayan kişisel zenginleşmeleri ve siyasetin tepesinin başrolünü oynadığı yolsuzluk çetelerinin serüvenlerini de son beş aydır daha ayrıntılı görebilme fırsatımız oldu. Dinlemeler, hukuki olsun olmasın, bu defa hayırlı bir işe hizmet etti: Vatandaşın bilgilenme hakkı bir ölçüde gerçekleşmiş oldu. Siyasiler üzerinde toplumsal denetim/baskı kısmen tecelli etti ve dört bakan düşürüldü, haklarındaki fezleke de TBMM’de kabul edildi. Kamu malı hırsızlığının Yüce Divan’a gidip gitmeyeceğini ise Cumhurbaşkanı seçimlerinin hemen ertesinde (4 Eylül’den itibaren) görebileceğiz. Giderse, Erdoğan’a daha az bulaşan üçünün (mecburiyetten) gönderilip, birinin (diğer Erdoğan’ın) aklanacağı öngörümüzü bugünden paylaşmış olalım.

Gelelim başlıktaki konumuza. Herkes 30 Mart seçimlerinin siyasi sonuçlarını tartışıyor. Çok güzel peki ya ekonomik sonuçları? Yakından izlemeyenler için anımsatalım: 12.11.2012’de TBMM’de kabul edilen 6360 sayılı Yasayla 13 yeni büyükşehir belediyesi kurulmuş, bunlara sonradan Ordu ili eklenmiş, önceki 16 büyükşehirle birlikte toplamı 30’a ulaşan ilde büyükşehir sınırları il mülki sınırları olarak belirlenmiş (yani “bütünşehir”e dönüştürülmüş) ve bu illerdeki İl Özel İdareleri (İÖİ) kapatılmıştır. 30 Mart 2014’ten itibaren bu illerde İÖİ tarafından yürütülen hizmetler ve görevler büyükşehir belediyelerine geçmiştir.

Peki ya İÖİ’nin tam 150 yıllık geçmişinin (İÖİ’nin temeli 1864 tarihli “Teşkili Vilayet Nizamnamesi”dir) birikimi olan malvarlıklarının akıbeti? 6360 sayılı yasanın Geçiçi 1. maddesine göre Valinin (dolayısıyla İçişleri Bakanının) belirleyici rol oynadığı “devir, tasfiye ve paylaştırma komisyonu” marifetiyle bu malvarlıklarının merkezi kamu kurumları ile belediyeler arasında pay edilmesi düzenlenmiş ama ağırlık merkezi birimlere verilmiştir (5. fıkra).

Dolayısıyla, İÖİ’nin tarihi ve hukuki olarak birer yerel yönetim birimi olarak işlev gördükleri, bunların maddi/beşeri birikimlerinin yerel hizmetlere özgü bir nitelik taşıdığı, dolayısıyla da malvarlıklarının ve personelinin kendi yerlerine geçen ve görevlerini devralan büyükşehir ve ilçe belediyelerine devredilmesi anayasal kamu yönetim anlayışının bir gereğidir. Ama böyle bir anlayış ortada yoktur. Zaten olmasını bekler miydiniz?

Peki sonuç? İÖİ malvarlıklarının büyük bölümü yerel hizmetlerle ilgisiz merkezi kuruluşlara devredilmektedir (halen çalışmalar sürmektedir). Daha da kötüsü, merkezi yönetime devrolan taşınmazların önemli bölümünün merkezi yönetim bütçesine katkı yapmak üzere özelleştirme programına alınmasıdır. Sürecin tam da bu yönde işleyeceğinden emin olabilirsiniz. Her özelleştirmenin bir talana dönüşeceğini de unutmadan.

Öte yandan, kapatılan İÖİ personelinin kurumlararası paylaşımında büyükşehir belediyeleri ana adres durumunda olurken mal paylaşımında tam tersine onları dışlayıcı uygulamaların egemen olması, belediyelere yüklenen personel maliyetlerini daha da ağırlaştırırken ciddi hakkaniyet sorunları da yaratmaktadır.

Bir de bu mal paylaşımının, belediyelerin iktidar veya muhalefet partisine ait olmasına göre kayırıcı/ayırımcı özellikler taşıyabileceğini eklerseniz, sorunun boyutları daha iyi anlaşılır.

* * *

Bir başka paylaşım, kapanan beldeler ile tüzel kişilikleri son bulan köylerin malvarlıkları konusundadır. Bilindiği gibi, büyükşehir belediyesi kurulan illerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmıştır. Kapanan belde ve köylerin malvarlıklarının büyükşehir ile ilçe belediyeleri arasında hizmet ihtiyacına göre paylaşılması esas olması gerekirken, bu konudaki mutabakat protokollerinin dahi (örneğin İzmir’de olduğu gibi) valinin müdahalesiyle bozulması, kabul edilemez bir merkezi tahakküm olarak ortaya çıkmaktadır.

* * *

Kuşkusuz daha kalıcı bir diğer ekonomik sonuç, AKP’nin yeni kazandığı veya koruduğu illerde kentsel rantlar talanını vahşi bir biçimde sürdürecek olmasıdır.

Not: Soma’daki iş cinayetinde yakınlarını kaybedenlerin acılarını derin bir üzüntüyle paylaşıyorum.