Vatana ihanet mi dediniz? İşte bir suç duyurusu

Aslında bu yazının omurgasını geçen haftaki yazımın bitiminde çatmış ve bu haftaya bir devam vurgusu yapmıştım. 10 Ekim Ankara katliamı kuşkusuz her şeyi değiştirdi. Ama benim bu haftaki yazı kurgumu boşa çıkarmadı, tam tersine güçlendirdi. Bu nedenle başlığını "Vatana İhanet" olarak tasarladığım yazıma devam ediyorum.

Ama önce katliam üzerine.  Güvenlik açığını bile kabul etmeyen, yani Suruç'ta olduğu gibi doğrudan sorumluluklarından yan çizenler konumuz dışı.  Reyhanlı'yı El Kaide'nin üstlenmesine ve Türkiye istihbaratının örtük desteği açığa çıkmasına rağmen hala Suriye rejimine bağlayan, Suruç'ta fail yakalandı diyerek canlı bombanın adını veren siyasetçi müsveddeleri konumuz dışı. Kalem oynatmaya değmez.

Son katliamdaki sorumlulukların açığa çıkması geneli görmeye gene yetmezdi zaten. Ortadoğu'da mezhepçi politikalar güden, emperyalizme dayanarak bölgede güç yansıtmaya kalkışan, büyük politika yaptığını sanarak cihatçıları besleyip donatan ve kevgire çevirdiği Suriye sınırından sokup çıkartan, ülkede rejim değişikliğine nefesi henüz yetmemişken Suriye'de rejim değiştirmeye kalkan, Türkiye'ye yığılmasına yol açtığı mülteci kitlelerini AB'ye baskı kozu olarak kullanabileceğini sanan, Türkiye'yi "değersiz yalnızlığa" mahkum ettiği gibi emperyalizmin her türden terör maşasının uygulama sahnesine dönüştüren ve zavallı ve cahil olduğu ölçüde tehlikeli olan bir zihniyettir asıl sorumlu olan. Ve bu zihniyet, bundan sonra olacak katliamların da aslî sorumlularının başında gelecektir hep.

Tam da işte burada konumuza yani  "vatana ihanet" alanına girmiş bulunmaktayız. Bir önceki paragrafta sayılanlar, AKP/Erdoğan'ın maceracı dış politikasının, terörizmi bir politika aracı, silahlı örgütleri taşeron olarak kullanan emperyalizmin Türkiye'yi terörle yönlendirilebilecek bir hedef ülke olarak seçmesini kolaylaştırıcı nitelikte olduğunu gösterir. Kendini kurtarmak/ iktidarını sürdürmek için her şeyi göze alan, her tavizi vermeye hazır olan bir zafiyet, tam da bunun üzerine tuz biber eker. O zaman Anayasa 92'yi ihlal ederek, TBMM izni olmadan, "yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verir", bu silahlı kuvvetlerle komşu ülkede rejimi devirmeye yeltenir, Süleyman Şah Türbesi üzerinden komşu ülkeye savaş açma senaryoları kurgular, TBMM izni olmadan İncirlik Üssünü komşu ülkelerde operasyon yapan yabancı güçlerin kullanımına açarsın. 92. maddeyi defalarca ihlal ederek ülkeyi ateşe atmanın, "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini yerle bir etmenin "vatana ihanet" dışında bir tarifi var mıdır?

Daha dolaysız örnekler de var. Şimdiki Cumhurbaşkanının, Başbakan olarak görev yaptığı dönemde "TSK'ne kumpas kurulduğu"  bizzat Başbakan Yardımcısı tarafından itiraf edildiğine göre, bunun "vatana ihanet" başlığı altında bir soruşturma ve suçlamaya dönüştürülmesi gerekmemekte midir? Suç isnadı öylesine ağırdır ki bunun Cumhurbaşkanlığı öncesinde işlenmiş olması bugün Anayasa 104'e göre TSK'nin Başkomutanlığını temsil eden ilgilinin durumunun sorgulanmasını daha da kaçınılmaz hale getirir. Ayrıca, bugünlerde TSK'ne yapılan kumpasın iktidar yapısı içinde ve yurtdışında örgütlenmiş Cemaat yapılanması ile CIA ortaklığında yapıldığının alenen ve tanıklıklarla tartışılmaya başlanmış olması, buna zemin hazırlayan Hükümetin başbakanına yönelik "vatana ihanet" suçlamasını daha da ağırlaştırmaktadır.

Buna bir suçlama daha ekleyelim: Anayasa 6'ya göre "Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz".  Şimdiki Cumhurbaşkanı, 17 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonu sonrasında Cemaat'e seslenerek "ne istediniz de vermedik" deyip çeşitli kamu alanlarının Cemaat'e bırakıldığını itiraf etmiştir. (Şimdilerde bazı coğrafi bölgelerin de başka fiili güçlere devredilmesine göz yumulduğu anlatılmaktadır). Şimdi paralel yapı denilen bu Cemaat, dış güçlerin oyuncağı/ortağı sayıldığına göre, egemenlik bu paralel yapı yanında kısmen yabancı güçlere de devredilmiş olmamakta mıdır? Bu sizce "vatana ihanet" bahsine girmez mi?

Bunların hepsi bize göre Yüce Divanlık suçlardır. Şimdi iş ülkenin yargısına düşüyor. 

Anayasa 105/3'te "Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tam sayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır" dediğine göre, Cumhuriyet Başsavcılığına yukarıda yazılanları gerekçe tutarak ilgili hakkında bir fezleke hazırlayıp TBMM Başkanlığı'na göndermesi için aleni bir suç duyurusunda bulunuyorum. Kendini işlevsiz addetmiş ve iki hafta ömrü kalmış şu anki Meclis bile bu konuyu ele alabilir. Mucizelere inanır mısınız?