Tarımda bağımlılık yolu

Oğuz Oyan'ın “Tarımda bağımlılık yolu” başlıklı yazısı 3 Ocak 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Türkiye’de tarımın tasfiye süreçleri 24 Ocak 1980 IMF programıyla başladı. 1989-94 döneminde siyasetin geri dönüşüyle kitlelerin tepkileri yeniden yankı buldu ve tarımsal desteklemeler genişleyebildi. 5 Nisan 1994 IMF programıyla destekler yeniden daraltıldı ama 1996-99 arasında gelgitler de yaşandı. Ancak Çiller’in Yedinci Plan’ı (1996-2000), IMF’ye yazılmış örtük bir niyet mektubu gibiydi ve 2000’li yılların habercisi oldu.

IMF önce Temmuz 1998’de Yakın İzleme Düzenlemesi ile, daha sonra 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubuyla (veya 1 Ocak 2000’de başlatılan stand-by programıyla) ekonomiye ve tarıma el koydu. En kapsamlı yapısal dönüştürme operasyonu, Dünya Bankası (DB) aracılığıyla, 2000’lerde tarımda yapıldı. DB’nın rolü o kadar belirleyiciydi ki, alışılmadık biçimde, 10 Mart 2000’de ona da niyet mektubu yazıldı. 9 Aralık Niyet Mektubu tarımın idam fermanıydı. Şubat 2001 krizinden sonra program teyit edildi hatta krizle gözü korkutulan iktidara ithal ekonomi bakanı ve “15 günde 15 yasa” dayatılabildi.

Programa göre, tarıma dönük tüm destekler kaldırılarak yerine “piyasayı aksatmayacak” yani üretimle ilişkisiz bir doğrudan gelir desteği (DGD) getiriliyordu. Destekleme kurumları, yani Tekel, Şeker Fabrikaları, Et ve Balık Kurumu, TMO gibi tarımsal regülasyon kurumları ile tarıma gübre, yem, tohum, damızlık, ilaç, su, kredi gibi girdiler sağlayan dolaylı destekleme kurumları ya özelleştirilecek, ya kapatılacak, ya da işlevsizleştirilecek veya faaliyetleri kısıtlanacaktı.

Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri (TSKB) de bu tasfiye sürecine erkenden dahil edildi. 16.6.2000’de çıkarılan ve taslağı bizzat Dünya Bankası tarafından hazırlanan yasa TSKB’lerin idam fermanı gibiydi. Bu yasanın geçici 1/E maddesiyle, “Kooperatif ve Birliklere (…) devlet veya diğer kamu tüzel kişilerinden herhangi bir mali destek sağlanamaz” hükmü getirilerek kooperatifçiliğin sonu hazırlanıyordu. Aynı geçici maddede Birliklerin tepesinde bu tasfiye sürecini denetleyecek ve üyeleri DB kontrolünde belirlenen bir Yeniden Yapılandırma Kurulu oluşturuluyordu. Bunlara karşılık Birliklere bazı havuçlar da sunuluyordu (Mayıs 2000 öncesindeki destekleme borçlarının tasfiyesi, kıdem tazminatlarının kısmen Hazine’ce karşılanması, Birlik genel müdürünün Bakanlık oluru olmaksızın belirlenmesi). Ancak havuç kısa, sopa uzundu. Tasfiye hızlanacaktı.
Tarımdaki bu kapsamlı dönüştürme ve tasfiye programı büyük ölçüde uygulandı. DGD henüz 2002-2003 yıllarında tüm desteklerin yüzde 80’ini aşan bir boyuta ulaştı. DGD, çiftçinin bir bölümünü, üretimden soğuttu. Rolünü yeterince oynadığı için de 2008’de sistemden çıkarıldı.

Programın ömrü aslında 2008 sonunda doldu ama yerine yeni bir şey getirilmedi. AKP’nin 2006 tarihli Tarım Kanunu’na göre “tarımsal destekler milli gelirin yüzde birinden az olamaz” hükmü dahi uygulanmadı. IMF/DB programının en çarpıcı kısıtı, tarımsal desteklerin milli gelirin yüzde yarımı düzeyini aşamaması oldu. 2010’da büyük tantanayla ilan edilen Tarımda Havza Modeli de tam bir aldatmaca oldu.

Geçici maddelerin ömrü 2008’de dolduğu halde TSKB yasası da yenilenmedi. Birliklerden hiçbiri 2000’deki durumundan daha iyi noktada değil. 2000 sonrasında 250 milyon TL’lik Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) kredisiyle Birliklere kullandırılan kredilerden dolayı bugün Birliklerin birikmiş DFİF borçları faizleriyle birlikte 1 milyar 42 milyon TL’ye ulaşmış durumda. Buna, bankalara olan borçlar dahil değil. DFİF borçları Birliklerin bilanço yapıları da bozmakta. Örneğin bankalara hiç borcu olmayıp iyi bir yönetim sergileyen Tariş Zeytinyağı Birliği’nin 27.12. 2012’de toplanan Genel Kurulu’nda sunulan verilere göre, son yıllarda DFİF borcu hariç kârda olmasına karşın, Birlik, işleyen DFİF faizleri nedeniyle zararlı gözükmekte.

TSKB’lere uygun koşullu ürün alım desteği sağlanmaz ve DFİF borçları silinmezse bu borç sarmalı tekrarlanır durur. AKP gibi teslimiyetçi bir sermaye iktidarı, Birliklerin tarım için gerekli olduğunu ve desteklenmeleri gerektiğini nihayet anlayabilecek mi? Şimdilerde DFİF borçlarının yeniden yapılandırılmasının kaçınılmazlığının anlaşıldığına dair işaretler alınıyor. Bütçe açıkları engelinin ve IMF barajının aşılıp aşılamayacağını göreceğiz.