"Ortaçağ Türkiyesi" de direniyor

Evet direniyor, kendi kültür alanının dışında saydığı partilere ve liderlere güvenmiyor, onları ya hiç dinlemiyor ya da dikkate almıyor. Yolsuzluklara kısmen inananlar dahi "onlar da yapmayacak mıydı" mazeretine sığınıyor.

Ama mesele kuşkusuz bu basitlikte değil. "Ortaçağ" göndermesi bir genellemeden ziyade, durum saptamasını çarpıcı kılmak amaçlı. "Ortaçağ Türkiyesi"nin yani esas itibariyle "köylülüğün" (şehre göçmüş köylüler dahil) sağ partilerin oy deposu olması AKP ile başlayan bir süreç de değil çok partili rejimin başından itibaren geçerli. (Ama dikkat, CHP de her dönemde önemli bir kırsal oy aldı ama oy ağırlığı gitgide kentlere ve kıyılara daha fazla yaslanıyor).

AKP'nin seçim başarıları, 2000'lerde yenilenen siyasal haritanın giderek pekiştiğini gösteriyor. AKP'nin temsil ettiği kültürel değerlerin yeni bir dinci muhafazakarlık olarak seçmen tabanını konsolide ettiği ve dışarı kaçışlara pek izin vermediğini de gösteriyor. Çünkü AKP, önceki merkez sağ partilerden farklı olarak, sadece hakim ekonomik sistemin ideoloğu ve uygulayıcısı değil, rejim dönüştürücü bir siyasi ideolojisi var ve bu da yapıştırıcı bir tutkala dönüşüyor.

Kuşkusuz AKP liderinin demagoji alanında rakipsizliği ve kitleleri etkileme kapasitesi, parti içi liderlik sultasının hiç sızıntı vermemesi de bu gidişatta etkili oldu ve oluyor. Algı yönetiminde ve hedefe odaklanmada AKP'nin diğer partilerden daha fazla partileşmiş olması da kabul görme düzeyini yükseltiyor.

Elindeki güçlü medya silahlarıyla da halkın doğru ve eksiksiz bilgiye ulaşmasını engelleme bakımından tam bir hegemonya kurmuş bulunuyor. Belki şimdi eskisinden daha fazla sosyal medya koridorlarından haberleşme olanakları var. Ama orada da her meşrebe göre haber siteleri var. Kaldı ki, televizyon dışında haber kaynağı kullanmayanların çokluğu da düşünülmeli.

Bir çıkar örgütünün kılcal damarlarını teşkil edenleri, AKP'nin palazlandırdığı irili ufaklı sermaye çevrelerini de hesaba katmalı. Bunlar, tıpkı AKP siyasetçileri gibi, iktidarda kalmayı bir varlık-yokluk ikilemi içinde görürler. O yüzden AKP iktidarını korumak için herşeyi göze alan, demokratik iktidar değişimine inanmayan bir siyasal oluşum olmak durumundadır.

Bir de sürüklenenler var. Bunlar ya oportünist liberallerdir ya da 30 Mart'ta olduğu gibi seçimin genel anlamını kavramayıp sadece yerele ve adaya bakanlar. Elbette bunun bir yerel seçim olduğu gerçeğini yeterince değerlendirip uygun adayları çıkaramayan muhalefetin zaafları da kullanılmıştır.

***

Yerel seçimler alınan oy oranı veya miktarı üzerinden değil, kazanılan başkanlıklar ve meclis üyelikleri üzerinden değerlendirilir çünkü iktidar kullanımını bu belirler, bir oy farkla bile olsa.

Örneğin bu seçimlerde CHP aldığı yüzde 28 oyla, SHP-CHP hareketlerinin son 30 yılda aldığı en yüksek oy oranına yaklaşmış bulunuyor. CHP 2014'te 1989'da SHP'nin aldığı yüzde 28,7 (İGM) oy oranını egale etmiş sayılabilir. 1989'da sağ partilerin yüzde 60'ın üzerinde oy ağırlığı gene vardı ama sağ bölünmüş olduğu için seçimden birinci parti çıkan SHP metropoller dahil en çok belediye başkanlığını kazanmıştı.

1989 seçimleri ile 2014 arasında başka farklar da var: 1989 seçimlerinde DSP de yüzde 9 oy almıştı. 2014'te rakip bir merkez sol parti olmadığı halde oyların yüzde 28'de kalması, son çeyrek yüzyılda eriyen "sol" oylarla açıklanabilir. Ayrıca 2014'ün yüzde 28'ine MHP ve Cemaat oylarından gelen takviyeler olduğu da ileri sürülebilir, ancak gidenler-gelenler sonucunda net katkının yüzde 1-1,5 düzeyini aşmayacağı söylenebilir.

İlginç olan karşılaştırma üç büyük il temelinde yapılabilir. Üç ilde de CHP 2014 oy oranları 1989 İGM oy oranlarının üzerindedir. (1989'da İstanbul'da %35,7 Ankara'da %36,6 İzmir'de %45,5). Büyükşehir oylarında ise, 1989'a kıyasla 2014 oy oranları İstanbul'un üzerinde, Ankara ile yakın, İzmir'in hafif altındadır). Ayrıca 2014'te bütünşehir uygulaması olduğu dikkate alınmalıdır.

***

30 Mart'ta "bütünşehir" uygulaması birçok ilde beklendiği gibi iktidar lehine çalışmıştır. Bu arada aday saptama hatalarının CHP'nin kayıplarındaki payı da ihmal edilmemelidir.

Biraz da seçim süreci içinde yer aldığım İzmir'e bakarsak, İzmir'de 2009'da yitirilen iki ilçe kazanılırken, kazanılmış 8 ilçenin yitirilmesinde hem aday saptama hataları, hem artık sıradanlaşan parti içi ihanetler, hem de kırsalın rolü olmuştur. Ancak asıl ağırlığı oluşturan metropol ilçelerde bu etkenler tamamen etkisiz kalmıştır.