İktidarın üniversiteleri

Oğuz Oyan'ın “İktidarın üniversiteleri” başlıklı yazısı 27 Aralık 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başbakan, kontrolü dışında kalan ender mekanlardan birinde gördüğü protestoya kendinden beklenebilecek tepkiyi verdi: Polis şiddeti, olaydan sonra öğrencilerin evlerine polis baskınları, soruşturma-yargı silahıyla baskılama ve sindirme girişimi, üniversite yönetiminin payına da şimdilik YÖK denetimi…

Olayın ertesi gününden itibaren başını İstanbul’un gözde devlet üniversitelerinin çektiği “mağdur Başbakan’la dayanışma açıklamaları” ise gerçekten utanç vericiydi. Sanki ODTÜ’de öğrenciler Göktürk-2’ye ve bilimsel-teknolojik gelişmeye karşı gösteri yapıyorlarmış gibi bir çerçeve içine oturtarak zorba iktidarın uygulamalarına arka çıkmak, bu üniversitelerin rektörleri ve yönetimleri adına bir kara leke olarak anılacaktır.
Sıradan faşizm böyle dalga dalga desteklerle yayılarak, pasif duruşlarla beslenerek, ilmik ilmik dokunarak oluşuyor. Kişisel dikta heveslilerinin yoluna taş döşeyenler, yanıldıklarını (en azından bazıları) anladıklarında, iş işten geçmiş olacak. Tarih böyle söylüyor.
ODTÜ’de öğrenciler neye karşı çıkıyorlardı?

● Siyasal iktidarın gerici, baskıcı, paralı eğitimden yana yüzünü masum slogan veya pankartlarla protesto ettikleri için eğitimleri ve yaşamları karartılan, “terör örgütü üyeliği” suçlamalarıyla yüzlercesi aylardır/yıllardır tutuklu bulunan arkadaşlarının durumunu kabullenemediklerini göstermek istiyorlardı. (Baskının şiddeti, tepkinin şiddetini de belirler).
● Teokratik faşizmin yükselişine ve onun en simgesel temsilcisine “dur” demek istiyorlardı.
● Emperyalizmin ve onun taşeronluğunu hevesle üstlenen iktidarın, ülkeyi savaşın eşiğine getirmesini protesto ediyorlardı.
● Torba yasayla araştırma görevlilerini kitleler halinde üniversite dışına atan baskıcı zihniyete karşı dayanışmalarını gösteriyorlardı.
● Üniversite yönetimlerine iktidarın müdahalesi yetmezmiş gibi özgür üniversite adına ne kaldıysa hepsini bitirecek olan pusudaki yeni YÖK yasası taslağına karşı tepkilerini sergiliyorlardı.

Aslında, çok sayıda öğretim üyesi ve yardımcısı da bu ve benzer kaygıları/düşünceleri taşımaktadır. Asıl sorun, üniversite öğrencilerinin aşırı tepki vermesi değil, üniversitelerin/ “akademia”nın otokratik gelişmeye karşı tepkisizliğidir.

Öğrenciler bir anlamda da, öğretim üyelerinin tepkisizliğine veya varsa tepkilerini örgütlememelerine, üniversite yönetimlerinin ise kendi tutuklu öğrencilerine sahip çıkmamalarına da tepkilidirler.

Bu durum ve koşullar altında, toplumun ortalamasından çok daha erkenden çok daha ileriye bakabilen, yüreğinde aydınlanma ve devrim ateşini taşıyan üniversitelilerin, bir polis devleti ve yandaş yargı aracılığıyla kendi gerici rejimini inşa etmekte olan bir siyasi figüre karşı tepkisiz kalmaları mümkün olabilir miydi?

Şimdi iktidar, ODTÜ’yü de bahane edip, üniversiteler üzerine yeni baskı düzenekleri kurma veya bunları hızlandırma hazırlıkları içine gireceğinin işaretlerini veriyor. Yeni YÖK tasarısına son biçimini verip hızla tedavüle sokması, bunun ilk aşaması olabilir. Bu, üniversitelerde yeni bir yarılmayı da gündeme getirebilecek. Bakalım seslerini yükseltenler 1980’lerin başındaki YÖK düzeninin oluşmasına karşı o sırada tepki verenlerin sayısına ulaşabilecek mi?
***
Bugün Odatv davasının duruşması var. Bu duruşma, bu düzmece davadan yargılanan son tutuklu sanıkların, Soner Yalçın ve Yalçın Küçük’ün, tutukluluklarının kaldırılması talebini daha kitlesel olarak dile getirmenin de bir fırsatı olarak görülmelidir.