Halkın bir de ne ilk bakışta ne de ilk analiz ölçeğinde görünmeyen bir gündemi var ve olmalı. Gerçek sorunlarla sistemik bağlantıların kurulabilmesi, düzen partilerinin ötesinde bir duruşu gerektirir.
Halkın gündemi gerçek gündem mi?
Oğuz Oyan
İktidarın muhalefeti kendi gündemine çekmeye, anayasa değişikliğini gündemin birinci sırasına oturtmaya çalıştığı bir dönemden geçildiği söylenebilir. Muhalefet partilerinin şimdilik çoğu buna itiraz etmekte ve toplumun gerçek gündeminin geçim sıkıntısı olduğunu dolayısıyla ekonomik ve sosyal sorunlara çözüm getiremeyen iktidarın gündem değiştirmeye çalıştığını iddia etmekte. Tamam ilk yaklaşım olarak bunu kabul edelim ama işler gerçekten bu kadar basit mi?
Öncelikle şu uyarıları yapalım:
- İktidar, seçimlerden ilk kez ikinci sırada çıktığı, birçok yerel yönetimi yitirdiği ve üstelik sert bir istikrar programı uygulamak durumunda kaldığı bir süreçte, gündemi değiştirme/belirleme gücünü hâlâ koruyabiliyorsa, bunun nedeni, muhalefetin özellikle de birinci sırada gelen ve büyükşehirlerin çoğunu kazanan ana muhalefetin siyasete ağırlık koyamamasıdır.
- İktidar bloğunun hem anayasa gündemine hazırlık yapmak hem de halkı ezen istikrar programına tepkileri yumuşatmak amacıyla giriştiği normalleşme/yumuşama gündemine balıklama atlayan ana muhalefet, iktidarın anayasal hukuk düzenini ve halkın ekonomisini berbat etme sorumluluğunu güçlü bir biçimde gündemde tutamamaktadır.
- İktidarın bir başka atağı da “iç cepheyi güçlendirme” bahanesiyle dış politikada bugüne kadarki ağır hatalarının muhalefet tarafından gündemde tutulmasını engellemektedir. Zaten NATO konusunda aralarından su sızmıyor. İsrail konusundaki ikiyüzlülüğünü ise kendi ortakları, YRP ve Hüdapar bile yüzüne vuruyor. Ama asıl yüzüne vurulması gereken konu, AKP’nin “BOP Eş Başkanı” ve mezhepçilik hevesleriyle Ortadoğu’yu ABD emperyalizmine ve İsrail siyonizmine hazırlamış olmasıdır. Bu hazırlık da özellikle Suriye’nin bölünmesi ve etkisizleştirilmesi üzerinden yapılmıştır. Bunun eleştirisini, AKP’nin günahını paylaşan Gelecek Partisi’nden, Deva’dan, YRP’den ve Hüdapar’dan bekleyemezsiniz. CHP ise bu konuda okulu kıran öğrenci gibidir, yani ortada yoktur. Oysa iktidarın ve ortaklarının tam da buradan ağır biçimde suçlanması gerekmektedir. Bunun için “cepheden meydan okuma siyasi cesareti” olmayınca, yani AKP meydanı boş bulunca, dünden beri etkili video kayıtlarını medyaya sürerek Filistin katliamını kınamada öne çıkmayı başarmaktadır. Kendisini de toz kondurulmaz bir mevkie taşıyabilmektedir.
- Bütün bunlara, CHP liderinin Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı yapmak üzere harekete geçmesini; hiçbir saygınlığı ve meşruiyeti kalmamış bir makama “saygıda kusur etmeme” hamlığını; siyasi nezaketten çoktan kopmuş iktidar ortaklarının liderlerine hak etmedikleri biçimde itibar kazandırma tutumunun ince siyaset sayılmasını eklediğinizde CHP’nin şimdiden ikinci sıraya gerilemiş olmasına şaşırmak gerekir mi? Kitlelerin siyasi değişime/münavebeye dönük umutlarının körelmesine neden olmak, halkın gerçek gündemini olumsuz anlamda değiştirmek olmuyor mu acaba?
Halkın gerçek gündemi, görünür olandan daha fazlası değil mi?
Şimdi burada Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin III. Genel Kurulu açılışında 6 Ekim’de Ankara’da yaptığım konuşmamım bir bölümünden biraz genişleterek bir alıntı yapayım.
Halkın bir görünen gündemi var. Bunlar kişiye, aileye, mekana, sınıfsal ve kültürel aidiyetlere ve farklı koşullara göre kuşkusuz çok büyük çeşitlilik gösteriyor. Ama genellemelere hiç uygun olmadıkları da söylenemez. Ortak gündem başlığı, çoğunluk için ekmek ve yaşam mücadelesinden başlıyor, sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşabilme mücadelesine uzanıyor. Özellikle de eğitimin dinci bir saldırı altında bulunması, tarikatların okullarda cirit atması birçok veli ve öğrenci açısından sorunlarının temelinde görülüyor. Bazıları içinse kültürel hakların savunulmasından cinsiyet ayırımcılığına kadar giden sorunlar sıralanıyor. Üretim ve bölüşüm ilişkilerindeki haksızlıklara; işten çıkarmalara, örgütlenme yasaklarına/sendikasızlaştırmaya, iş cinayetlerinin madenlerden inşaatlara, iş kazalarının kurye ve MESEM ve diğer çocuk cinayetlerine, devletin sorumluluğundaki tren kazalarına uzanmasına ve kamunun görevini yapmak yerine bunları sıradanlaştırmasına kadar gidiyor. Çeteleşmeden uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasına, cinayet ve adi suçların her türlüsünün kanserli dokular gibi yayılmasından yargı sisteminin adalet değil adaletsizlik üretmesine kadar giden bir dizi görünür gündem kişisel ve toplumsal gündemlerde sıralı/sırasız öne çıkıyor. Çocuk cinayetlerinden, çocuk kayıplarına, tarikat yurtlarında/kurslarında çocuk istismarlarına varan bir dizi olay; uyuşturucu ve mafyanın pençesindeki gençlerin karıştığı cinayete varan bir yığın suç, toplumda çeşitli travmalara neden oluyor.
Bunlar suyun sathına çıktığı için görünür olan toplumsal sorunlar. Peki ya yüzeye çıkmayanlar? Örtbas edilen tecavüzler, tacizler, aile içinde tutulduğu için çoğu ortaya çıkmayan ensest vakaları, hatta cinayetler? Bunların sayısının, ortaya çıkan vaka sayısını aştığını kolayca tahmin edebiliriz. Demek ki, gerçek anlamda bir toplumsal travma yaşandığından ve bunun medeni hukuk yerine din kurallarının öne çıkarıldığı, adalete güven sarsıldığı için kişisel adalet arama eğilimlerinin ve mekanizmalarının güçlendiği AKP devrinde katmerlendiğinden de söz edebiliriz. AKP döneminde 100 bin nüfusa düşen mahkum/tutuklu sayısı bakımından dünya liderliğine oynamak bunun bir sonucudur, tabii cezaevleri sayısının çok hızlı artışı ama gene de yetersiz kalışı da. Bu yüzden adi suçluların çoğu tutuksuz yargılanıyor ve serbestçe gezip tekrar tekrar suç işleme özgürlüğünü kullanabiliyorlar bu ülkede. Bir dinci-faşist rejim inşa sürecindeyken, muhalif siyasilere bu kolaylık gösterilecek değil elbette!…
Peki bir toplumsal travmaya dönüşen bu suç toplumu-mafya devleti eşleşmesini açıklama çabaları hiç mi yok? Elbette var. En azından bağımsız medya kanallarında araştırmacı gazeteciler ve bilim insanları bunu neredeyse her gün yapmaya çalışıyorlar, bunun ötesine geçip ayrıntılı makale ve kitaplar da üretiyorlar. Ama genellikle görünen gündemi bir adım öteye taşıyan bağlantıları ortaya çıkarmakla yetiniyorlar.
Görünen gündemi bir adım öteye taşıyarak gerçek gündemle belirli bağlantılarını kurmaya çalıştığımızda toplumun sigortalarının atmasını en azından şu başlıklara bağlayabiliriz (Bu, tüketici olmayan ve öncelik sıralaması yapmayan bir sıralamadır):
- Aileyi öne çıkarmaya sözde öncelik veren, hatta “Kadın Bakanlığının” adına bile tahammül edemeyip “Aile Bakanlığına” çeviren AKP zihniyeti, gerçekte aileyi çok zayıflatmıştır. Bunun ana nedeni, ailenin yaşayabilir bir ekonomik/toplumsal/kültürel birim olma kimliğinin hızla aşındırılmış olması ve parçalanma sürecine girmesidir. Açlık ve yoksulluk sınırları üzerinden bakıldığında ailelerin yüzde 80’inin yoksulluk sınırının altında yaşadığını, önemli bir bölümünün de açlık-muhtaçlık sınırında yaşama tutunmaya çalıştığını, kendi geçimlik ürününü üreten kırsal üretici modeli de artık bir şey ifade etmediğine göre kentsel aileleri bir arada tutan bağların çok zayıfladığını saptamak zorundayız. Erken işçileşme de bunun uzantısındadır. Demek ki, ailenin zayıflaması gelir bölüşümünün aşırı bozulmasıyla bağlantılıdır. Gençlerde çabuk zenginleşme hayallerinin kurulması, yaşam tarzları arasındaki uçurumların açılmasıyla bağlantılıdır.
- Aile zayıflarken eğitimin de çökertilmekte oluşu birbirini besleyen zincirleme etkide bulunmaktadır. Bilimsel ve laik eğitimden uzaklaşılmasına koşut olarak tarikatların önünün açılması, seçkin okullar dışında eğitim standartlarının iyice gerilemesi, bunca yatırım yapılan İmam hatiplerde bunun daha da görünür hale gelmesi, aslında tam bir çöküş tablosudur. Bu sorunlu yapıdan sorunlu toplumsal katmanlar türeyecektir.
- Yolsuzlukların iktidarın tepelerinden başlayarak meşrulaştırılması, yargıda da aklanıyor olması, toplumun bütün katmanlarında bir ahlaki bozulma ve çürümeye neden olmaktadır.
- Yolsuzlukların yaygınlaşması mafyalaşma ve çeteleşmenin de yaygınlaşmasına götürür. Çünkü bunlar birbirini besleyen bileşik kaplardır. Bu koroya uyuşturucu ticareti ve kullanımının ana damar olarak katılması sürecin doğal uzantısındadır. Nitekim Türkiye AKP öncesinde uyuşturucuda daha çok geçiş ülkesi olarak anılırken artık hedef ülke haline gelmiştir. AKP’nin ve çete reisleriyle resim çektirmeye meraklı MHP destekli içişleri bakanının bunda katkısının ihmal edilemez düzeyde olduğunun altı çizilebilir.
Asıl gerçek gündem, görünmez olanlarla bağlantılı
Halkın bir de ne ilk bakışta ne de ilk analiz ölçeğinde görünmeyen bir gündemi var ve olmalı. Buraya kadarki bağlantı ve analizler düzen partilerince de yapılabilir. Ama gerçek sorunlarla sistemik bağlantıların kurulabilmesi, düzen partilerinin ötesinde bir duruşu gerektirir.
Kapitalist sistemin bütün sorunların ana kaynağı olarak görünememesi bunlardan birincisi.
Gene bu sistemin ürettiği emperyalist bağımlılık ilişkilerinin hepimizin yaşamını nasıl derinden etkilediği de ilk bakışta görünmez. Görünmesi de zaten istenmez.
Aydınlanma devriminin insanı insan yapan, insan aklını özgürleştiren tarihi işlevinin çalışması istenmez, gündemin dışına itilir. Yerine her türlü hurafe, bilim dışı inanç sistemleri doldurulur.
Düzenin ideoloji üretim merkezleri, başta günlük medyası, toplumun gerçek gündemlerinin görünür olmaması için varlar.
Geçtiğimiz hafta sonu üçüncü genel kurulunu tamamlayan Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi tam da bunun tersi için, yani gerçek gündemleri görünür kılmak için var. 15-28 Eylül’de Yürüyüşünde bir kez daha vurgulandığı gibi içimizdeki NATO’nun bir terör örgütü olduğunu halkın gündemine sokmak için var. Günlük sorunlar ile sistemik sorunlar arasındaki bağlantıları görünür kılmak için var. Halkın gerçek gündemini siyasal alana taşıyabilmek için var. Yolu açık olsun!