24 Ocak

Oğuz Oyan'ın “24 Ocak” başlıklı yazısı 24 Ocak 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

24 Ocak yakın tarihimizin meş’um (uğursuz) bir günüdür. Hem 20 yıl öncesi, hem 33 yıl öncesi, hem de bugünkü tarih itibariyle…

24 Ocak 1993, Uğur Mumcu’nun katledildiği tarihtir. Bu katliamla, devletin karanlık güçlerini, devlet himayesindeki infaz-yolsuzluk çetelerini, Gladyo’yu, Ortadoğu’nun İslamcı rejimlerinin Türkiye operasyonlarını, bütün bunların kanat gerdiği uyuşturucu ticaretini ve silah kaçakçılığını, siyaseti yolsuzluk aracı olarak kullanan siyasetçileri teşhir etmeye yönelen araştırmacı ve cesur gazeteciliğe gözdağı verilmek istenmiştir.
Bu gözdağı aynı zamanda Türkiye’nin cumhuriyetçi, laik, bağımsızlıkçı, sol Kemalist ve sosyalist kesimlerine yöneliktir. Bu katliam, bugün kendi rejimini inşa edebilmek için bu kesimler üzerinden bir silindir gibi geçmeye başlayan ve yolsuzlukların ana adresi olan AKP iktidarının adeta habercisi gibidir. Bugün bağımsızlıkçı, özgür düşünceli (hakim ideolojinin dışına çıkan) kesimlere yönelik fiziki katliamlar belki azaldı ama onları etkisizleştirmeye yönelik hukuk-yargı katliamları hiçbir dönemde görülmeyen yoğunluğa ulaştı.

***
24 Ocak 1980, Türkiye’nin neo-liberalizmle tanımlanan üçüncü küreselleşme dalgasına sorgusuz sualsiz itildiği tarihtir. Bunun dışına çıkmaması için de 12 Eylül 1980 askeri-faşist- emperyalist zorbalığıyla bu dalgaya adeta perçinlenmiştir. Türkiye’nin görece bağımsız ve iddialı bir sanayileşme-kalkınma yoluna girmesini öngören Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983) ve bunun arkasında durabilecek siyasi irade, yerli gericiliğin işbirliğiyle engellenmiştir. Türkiye, 1950’lerde olduğu gibi, yeniden dış dinamiklerin belirleyici olduğu bir büyük dönüştürme operasyonuna konu yapılmıştır.

1980’lerde, önce askeri darbe yönetimi, ardından da askeri rejimin başbakan yardımcılığından gelen Özal’ın kurduğu ANAP yönetimi altında, Türkiye’de hem içerde emek kesimlerinden sermayeye doğru büyük gelir transferleri gerçekleştirilmiş, hem de ülke dışına değer transferinin kapıları bir daha kapanmamak üzere açılmıştır. 1989’da sermaye hareketleri üzerinde tüm kontrollerin kaldırılmasıyla bu süreç hızlanmış, artık sıcak para hareketlerinin belirleyeceği bir yola girilmiştir.

1990’larda siyasi düzlemde ANAP anlayışlarından kısmi bir kopuş vardır ancak istikrarlı ve kalıcı değildir. Çiller’le birlikte DYP ekonomik politikalar anlamında ANAP’laşacaktır. SHP de tutarlı bir gelecek vizyonuna sahip olamayacak, Çiller ve 5 Nisan 1994 IMF programı ile ortak olacaktır. 1990’ların ilk yarısında ekonomik sorunların çözümsüz kalması, iktidar ve muhalefetteki merkez sağ ve sol partilerin iç didişmeleri, Türkiye’de dinci sağın yükselişini hızlandıracaktır. 1990’ların ikinci yarısı, 2000’lerin ekonomik ve siyasal anlamda hazırlığının yapıldığı bir kuluçka evresi gibidir.

24 Ocak 1980 ruhu 1 Ocak 2000’den itibaren geri gelecektir. Böylece bir yandan yakın tarihin ikinci büyük ekonomik dönüştürme operasyonu, diğer yandan Cumhuriyet tarihinin ikinci büyük siyasi/toplumsal dönüştürme operasyonu başlatılacaktır. 24 Ocak 1980 ruhu 12 Eylül askeri-faşist darbesiyle tamamlanmıştı 9 Aralık 1999’daki “Niyet Mektubu”yla geri çağrılan 24 Ocak ruhunun bu defaki eşlikçisi faşizan bir dinci devlet inşasıdır. Kitlelerin uyuşturulması ve sindirilmesi sadece din üzerinden değil, kolluk güçlerinin ve yargının sahte kanıt üretim merkezleri ve sinsi zorbalık araçları olarak kullanılmasıyla ve siyasal İslam’ın karşı devrim sürecinin topluma “demokratikleşme süreci” olarak pazarlanmasıyla sağlanacaktır. Sistemin para kanalları, büyük finansal kazançlar elde etmeyi de ihmal etmeden, bu rejimin ayakta tutulması için seferberdir.
***

Bugünkü 24 Ocak (2013) ise, iktidarın yargı silahını kullanarak İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerine büyük çullanmasının yeni bir buluşma tarihidir. Bugünkü duruşmayla, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve çalışma arkadaşları, çöken iddianamenin dayanaksızlığını bir kez daha gösterecek ve asıl “çete”nin düzmece iddianameler hazırlayanlar arasında aranmasını haykıracaklardır. İzmirliler şimdiye kadar olduğu gibi bugün ve yarın da siyasi çetelere teslim olmayacak, gereken yanıtı her düzlemde vereceklerdir.