Umudumuz Gandalf ama Azrail’e de razıyız

İlginç, çelişkili insanlarız biz. Tepemizde fiilen saltanat kuruluyor ve bunu nefretle izliyor, gücümüz yettiğince direniyoruz ama bir yandan Yüzüklerin Efendisi’nde Aragorn’un taç giydiği sahnede heyecandan gözlerimiz doluyor. Ülkenin üzerine çöken karanlık gerçek umutlarımızı boğdukça, hayali zaferlerden, süper kahramanlardan umut devşirmeye çalışıyoruz. Kendi kendimizi yönetme iradesini başkalarına delege etmenin apolitik kolaycılığına o kadar alışmışız ki, boğuştuğumuz gericilik uzunca boylu ve akılsız bakışlı, Tahsin Yücel’in çok isabetli biçimde Smerdyakov’a benzettiği bir adamda cisimleştikçe, onun bir antitezi, aydınlık ve ilerici bir kurtarıcı çıksın da bizi bu bataklıktan çekip çıkarsın istiyoruz.

Gezi Parkı’ndaki “gelir mi gelir” konulu kolaj kuşkusuz şakaydı, ama bu beklentiyi anlatıyordu.

Ne istemediğini bilen ama ne istediğini pek bilmeyen milyonların özlemi bu. Bir iyilik meleği, herkesi birleştirip yalnızca kötüleri kovacak bir kahraman bekliyoruz. Elimizde kendi aklımızın cılız fener ışığıyla içinde kaldığımız karanlık o kadar kesif ve korkutucu geliyor ki, Rohirrim’in başındaki Gandalf gibi arkasından şafak söken bir kurtarıcı hayali kuruyoruz. Sonra da kaçınılmaz olarak modern aklımız galip geliyor, ayaklarımız yere basıyor ve böyle bir insan gelmeyeceği için umutlarımızı kolon kanserine, uçak kazasına falan bağlıyoruz.

Konu ne olursa olsun insanları istemedikleri değil istedikleri şeyler birleştirir. Bir siyasi iktidarın yıkılması ve yerine yenisinin kurulması birbirinden ayrılamaz süreçlerdir ancak bu imha-inşa bütünlüğü içerisinde sağduyulu insanları birleştirecek olan inşa projesinin çekiciliğidir. Yıkılacak şey ne denli çirkin ve kötü olursa olsun, salt imhaya dayalı bir projeden ancak azgelişmiş vandallar heyecan duyar. Modern ve gelişkin insan bir şeyi, yerine ne yapacağını (en azından bir ölçüde) tasarlamadan yıkmaz.

Bu yüzden yalın AKP karşıtlığının birleştiriciliği ancak “allahını seven defansa gelsin”e, yani elimizde kalanları savunmaya dayalı olabilirdi; nitekim 2013 Haziran’ında öyle oldu. Yerine ne kuracağımız konusunda bir ortak doğrultu, bir alternatif iktidar kurgusu geliştiremedik; dolayısıyla en ileri talebimiz olan “hükümet istifa” sloganının altı “hele bir devirelim sonrasına bakarız”dan ileri bir çerçeveyle doldurulamadı. Bu yüzden bunalmışlıktan gelen büyük bir duygudaşlıkla dayanıştık, direndik, ancak savunmadan çıkıp düşmanı yıkacak ataklar yapamadık.

Bu sadece bizim değil, dünya çapında ayaklanan tüm kitlelerin eksikliği ve emperyalizmin yalan makinası Hollywood bu eksikliğimizi çok iyi biliyor. Bu yüzden düzen karşıtı görünen sahte umut hikâyeleri hep aynı kritik yerde, yıkımın bittiği noktada kesiliyor ve sonrasına dair tek kelime edilmiyor. Bombalar patlıyor, gökdelenler devriliyor, Tyler Marla’nın elini tutuyor ve göre göre ne görüyoruz? Koca bir...

Asıl önemlisi ise bugün ne yapacağımız: Zira yenilginin ağırlığına teslim olursak gözlerimiz zamanla, istemeye istemeye de olsa diktatörlüğün zifiri karanlığa alışır ve umutsuzluğumuz yüzünden eline büyükçe bir lamba alan her kim olursa olsun kurtarıcı gibi görünür. Örneğin Ergenekon terörü günlerinde Tayyip’in önlenebilir yükselişini sağlayan yetmez ama evetçi liberal hainlerden ya da görece modern İslamcılardan biri pekâlâ kurtarıcı kılığında karşımıza çıkartılabilir. Olmaz demeyelim ve eğri oturup doğru konuşalım; pek çoğumuz bir yıl önce Cemaat Tayyip’in pisliklerini ortaya saçtığında bundan az da olsa, temkinli de olsa umutlanmadı mı?

Kimsenin devrimini onun yerine başkası yapmaz. Kendi devrimini yapamayanlar, devrimlerini çaldırırlar. Bu yüzden, bizi boğan bu karanlıktan gerçekten kurtulmak istiyorsak, yalnızlığımızın depreştirdiği korkular içinde kurtarıcı beklemeyi bırakmamız ve kendimizi kurtarma sorumluluğunu üstlenmemiz gerekiyor. Bu ülkenin başına çökmüş olan karanlık dağılacaksa, onu dağıtacak aydınlık Gandalf’ın arkasından doğan güneşe değil, Dumbledore’un ölüsünün başında toplanan öğrencilerinin asalarından uçlarındaki tek tek cılız ama birleştiklerinde göz kamaştıran ışığa benzeyecek. Ne kadar kalabalık ve birlikteyken ne kadar güçlü olduğumuzu 2013 Haziran’ında gördük. Artık yalnızca ne istemediğimizde değil, makul bir ölçüde ne istediğimizde de ortaklaşmalıyız.


Not: Bu köşede bir dahaki buluşmamız yeni yılın ilk gününe denk gelecek, dolayısıyla şimdiden herkese iyi yıllar diliyorum. Biraz dağıtmaktan kimseye zarar gelmez, yılbaşı gecesi iyi eğlenceler!

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal