"Eylemlere bu gençler öncü oluyor; çünkü kaybedecekleri hiçbir güvenceleri yok, ama henüz başında oldukları ve heba olmasını istemedikleri bir ömürleri ve yıkılıp gitmesini istemedikleri bir ülkeleri var."
‘Kökü dışarıda’ milyonlar
Nevzat Evrim Önal
Eylemler gerici iktidarı yordu. Sadece işi insan dövmek, eziyet ederek yıldırmak olan polisler değil, mesleği yalan söylemek olan AKP demagogları da yoruldu. Gerçeğin sert esen rüzgarına karşı cılız yalanlardan duvar örmeye çalışıyorlar ve diktikleri her çubuk savrulup gidiyor.
Her birine tek tek laf yetiştirmeye gerek yok, dolayısıyla biz “Kabataş fantezileri” ayarındakileri geçip, ciddiye alınmaya değer olana, baş demagog Mehmet Uçum’un yalanlarına gelelim. Çünkü Uçum, bu köşeye başlarken kavga edeceğimizi söylediğimiz “okumuş karanlık”ın önemli temsilcilerinden biri. Diğerlerinden akıllı olduğu için, son iki haftanın öyküsünü, bu ülkenin genç insanlarının aklına kendi onurlu eylemlerine dair “acaba?” şüphesi düşürecek bir yerden kuruyor.
Uçum çok özetle şunu söylüyor: “Eylemler dış güçlerin provokasyonu ve bu doğrultuda ‘turuncu devrim’ yöntemleri kullanılıyor. Emperyalist örtülü propaganda gençlere ‘nihilist’ bir ruh hali benimsetiyor ve onları kendi menfur amaçları doğrultusunda araçsallaştırıyor.”1
Artık genç değilim ama günlerdir partimle beraber eylemlere katıldım; dolayısıyla Uçum’un yazdıkları beni de ilgilendiriyor ve bunlar çok ağır iftiralar. Gelin, elimize aklın neşterini alalım ve inceleyelim…
***
Önce işin kolay kısmını halledelim.
Eylemlere katılım iki milyonun üzerinde ve kitlenin başını üniversite öğrencileri ile genç işçiler çekiyor. Sayın Uçum bu ülkede emperyalist dış güçlerin iki milyon insanı sokağa dökebilecek bir manipülasyon örgütlenmesi olduğunu mu düşünüyor? Eğer durum buysa, Türkiye korkunç bir istihbarat ve güvenlik zafiyeti içindedir, Türkiye Komünist Partisi’nin ısrarla söylediği gibi yönetilemiyor demektir.2 Bu denli vahim bir durumdaysak, bunun baş sorumlusu hiç tartışmasız Uçum’un 22 buçuk yıldır kesintisiz biçimde iktidarda olan partisidir. Dolayısıyla, eğer Uçum’un iddiaları doğruysa, bu ülkede iktidar derhal değişmeli, emperyalist provokasyonlara engel olacak bir iktidar kurulmalıdır.
Uçum’un bu iddialarına delil olarak eylemleri cımbızlaya cımbızlaya bulabildikleri ise gaz maskesi takmış bir semazen ve Pikaçu kıyafeti giymiş bir vatandaş. Eylemlerde “Avrupa Birliği” sloganları yok, başka ülkelerin bayrakları yok, emperyalist devletlere yönelik cılız bir talep ya da çağrı dahi yok.
Ama eylemlerin ortak sembolü, polisin tekme atmaktan, ayaklarının altına almaktan çekinmediği Türk bayrağı. Emperyalist işgalden kurtuluşumuzun, bağımsızlığımızın sembolü.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in İngiliz İşçi Partisine sitemleri ve Avrupa basınına verdiği kimi demeçler kuşkusuz bu bağlamda değerlendirilebilir ve utanç vericidir. Ama sayın Uçum çocuk mu kandırdığını düşünüyor? CHP emperyalistlerin güdümünde olabilir, ama eylemler CHP güdümünde falan değil. Bu ülkede CHP’nin iki milyondan fazla insanı sokağa dökme gücü vardı da bugünü mü bekliyordu? Hayır efendim, İmamoğlu meselesine aşağıda geleceğiz, ama eylemler CHP’nin sokak çağrısıyla başlamadı ve büyümedi. Eylemler başladı, büyüdü ve CHP denen cılız, parça parça yapıyı önüne katıp sürükledi.
Dolayısıyla haberler kötü, sayın Uçum. Karşınızdaki, bu ülkenin bir türlü boyun eğmeyen insanlığıdır.
***
Peki, neden bugün, neden gençlik, ve konu İmamoğlu mu?
Yine kolay olanından başlayalım, konu İmamoğlu değil. İmamoğlu yalnızca doğru zamanda doğru yerde olan bir müteahhit. Uçum’un partisindeki ya da CHP’deki binlerce başka müteahhitten pek bir farkı yok. Konu, bu ülkenin ekonomisinin 2018’deki Rahip Brunson krizinden bu yana emekçiler ve gençler için bir türlü düze çıkmıyor olması. Hatırlayınız, bu krizi atlatabilmek için o dönem AKP’de olan İBB meydanlarda tanzim satış çadırları kuruyor, kişi başına iki kiloyla sınırlı ucuz domates falan satıyordu. 2019 Martında İmamoğlu seçimi kıl payı kazanmış, AKP güreşe doymayan mağlup pehlivan gibi ısrar edince 23 Haziran’da fark kıldan biraz daha kalınca bir hal almıştı.
Sonra pandemi. Ekonomi bir kez daha alt üst oldu ama en fazla etkilenen, eğitimleri rezil olan öğrencilerdi. Bugün eylemlerde başı çeken üniversiteliler, pandemi yıllarında bir yandan uzaktan eğitim saçmalığıyla boğuşuyor, diğer yandan üniversite sınavına hazırlanıyordu.
Sonra 17 Aralık 2021 döviz kuru krizi. Bugün eylemlerde başı çeken gençler ülkelerinin parasının bir günde pul olabileceğini 2018’de görmüştü, bir kez daha gördü.
Sonra deprem. Sayın Uçum’un partisi insanları enkaz altında ölüme terk ederken, iletişim kanallarını halen açıklamadığı nedenlerle kısıtlarken (ve “kestik çünkü gerekliydi” gibi cümlelerle savunmaya devam ederken3), Kızılay çadır satarken; bugün “nihilist” olmakla suçladığı gençler deprem bölgesine koşup bir insanı dahi olsa kurtarmak için canla başla çabalıyorlardı.
Bütün bunlar olurken İmamoğlu birkaç öğrenci yurdu, birkaç kent lokantası açtı ve İstanbul sahillerinde sırtını Uçum’un partisine dayamış birkaç avantacının nargile kafesini yıktı. Ama bu yıllarda her gün daha fazla yoksullaşmakta olan gençler için, yıkılan kaçak kafeler boğaza karşı değnekçinin birine fahiş çay parası vermeden sevgilisiyle oturabilmek, kent lokantaları bir öğünü poğaça ile değil sıcak yemekle geçirebilmek, tarikat kontenjanı olmayan yurtlar ise gözünü para hırsı bürümüş ev sahiplerinin insafına kalmadan barınabilmek ve okuyabilmek demekti.
İmamoğlu herkesin hakkı olması gereken şeylerin kırıntılarını yaptı ve, aynı Uçum’un partisinin sayısız belediye başkanı gibi, sanki görevini yapmıyormuş da büyük fedakarlıklarda bulunuyormuş havasında billboardlardan, metro vagonlarındaki ekranlarından, Halk TV’de dönen reklamlardan sürekli bağırdı.
Çok bir şey yapmadı ama hem yaptıkları o güne dek pek yapılmamış şeylerdi, hem de bunları ihtiyacın çok büyük olduğu yıllarda yaptı. Ve bir ile sıfır arasındaki fark miktar açısından birdir, ama oranlandığında sonsuzdur.
İmamoğlu bu yüzden Ekmeleddin İhsanoğlu, Mustafa Sarıgül, Muharrem İnce ya da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha tehlikeli bir rakibe dönüştü. Diğer sahte mesihlerden önemli bir farkı olduğu için değil, doğru zamanda doğru yerde bulunup halkın, bilhassa da gençlerin öfke ve hayal kırıklığının dışavurumuna vesile olduğu için.
***
Devam edelim, bu öfke ve hayal kırıklığı nasıl birikti?
Sayın Uçum, “emperyalist dış güçler” falan diyorsunuz ya, İslamcı ve gerici partiniz iktidara gelirken bu ülkenin kentli, eğitimli insanlarını Avrupa Birliği üyeliği havucu sallayarak ikna etmişti. 2011 itibariyle takke düşüp kel göründü ve Gezi’de yenilen kuşak topluca Batı’ya göç etmeye çalıştı. Ne var ki emperyalistler o kuşağın suratına kapıyı çarptı. Şimdi eylemlerde başı çeken gençler Gezi’de yenilen abi ve ablaları gibi kapağı bir şekilde Avrupa’ya atma, İsveç’te bulaşıkçı olma hayali kurmuyor. Bu gençleri “nihilist, kökü dışarıda” diye yaftalayacağınıza aralarına girip biraz sohbet etseydiniz, ülkelerinde onurlu ve anlamlı bir hayat yaşamak istediklerini duyardınız.4
İkincisi, bu ülkede yoksulluk hep vardı ama “okumak” düzenin gençlere sunduğu kurtuluş reçetesiydi. Kimsenin “kurtulduğu” falan yoktu, ama böyle bir öykü vardı ve buna inanılıyordu. Partiniz, sayın Uçum, bu öyküyü buruşturup attı. Türkiye tarihinde ilk defa diplomayı “altın bilezik” olmaktan çıkartıp bir anda çöp olabilecek bir kâğıt parçasına dönüştürdünüz. İmamoğlu’nun diplomasını iptal ederken aynı torbaya koymak zorunda kaldıklarınızın içinde Galatasaray Üniversitesi’nde bölüm başkanı olan bir profesör vardı. Akademik teamüller gereği bu insanın danışmanlık yaptığı ya da jürisinde yer aldığı tüm lisansüstü dereceleri, sınavına girdiği tüm dersleri şaibeli hale getirdiniz. Bu ilk de değil; Mustafa Kemal’e saygılarını belirten genç teğmenlerin kariyerlerini yaktınız ve partinizin haysiyetsiz sosyal medya teröristleri o idealist gençlerin yüzlerini sanki kasiyerlik yapmak utanılacak bir şeymiş gibi BİM kasiyeri fotoğrafına montajlayıp dalga geçti. 15 Temmuz’da Fethullahçılar darbe denediğinde, bir gecede çoğu milletvekillerinizin oylarıyla açılmış 15 üniversiteyi kapattınız ve hiçbir suçu olmayan on binlerce gencin eğitim hayatını altüst ettiniz.
Bununla sıkı sıkıya bağlı olarak, üçüncüsü: Bu ülkede adam kayırmacılık hep vardı. Örneğin Zübük romanına ilham veren Demirel Cumhurbaşkanıyken sırtını ona dayayan yeğeni, manevi oğlu falan banka hortumluyordu. Ama partiniz, sayın Uçum, bu konu tüm öncüllerini fersah fersah aştı. Zaten yıllar boyunca sınav sorularını çalıp sonra “başarılı Anadolu çocuklarıyız” yalanıyla devlette kadrolaşan Fethullahçılara arka çıkmıştınız. Son yıllarda ise bir yanda diplomalar çöp olur, diğer yanda yoksulluk ve işsizlik patlar, gençler gelecek kaygısına gömülürken; partinize yamanan, internet dilinde “AKP Çocukları” olarak anılmaya başlanan tipler çakarlı arabalarıyla trafikte terör estirip suratlarını kokain tepsilerine gömerken video paylaşacak kadar şirazeden çıktı.
Bunda şaşılacak bir şey yok, emek verilmemiş, hak edilmemiş kazanç kadar insanı alçaltan, şerefini, haysiyetini yok eden bir şey bulamazsınız. Ama çağımız internette arsızlık çağı ve bu ülkenin emekçi halkı, bilhassa da geleceğini yok ettiğiniz gençler her arsızlığı gördü, not etti.
Son olarak, sizden önceki tüm siyasi iktidarlar gibi, sizinki de önünde sonunda bir sermaye iktidarıydı; birinci önceliği zaten zengin olan patronları daha zengin etmekti. Ama bu konuda da tüm öncüllerinizi fersah fersah aştınız. Yirmi küsur yılın bilançosunu çıkartmakla uğraşmayacağım. Yazının başından beri altını çizdiğimiz, 2018 itibariyle girilen dönemde halk yoksullaşırken, sermaye ölçüsüzce zenginleşmeye devam etti.5 Sadece son dönemde, gençlerin yurt dışından biraz olsun ucuza sipariş edebileceği spor ayakkabıdan ya da hobi eşyasından alacağınız verginin peşine düşerken, örneğin Sabancı’nın Pegasus’u almadığınız vergilerle filosuna 44 uçak ekledi.6
Zannettiğinizin aksine, bu ülkenin halkı kör ya da balık hafızalı değil, gençler hiç değil; bunların tümü bir kenara yazıldı.
***
Sayın Uçum, ortada apaçık bir gerçek var. Partiniz, iktidarı boyunca Türkiye’de Cumhuriyeti yıkıp yerine hukuksuz, keyfi idareye dayalı, yürütmenin denetlenmediği, yargının araçsallaştırıldığı, bu ülkeyi kuran meclisin işlevsizleştirildiği, laiklik ve bağımsızlık ilkelerinin yok edildiği bir rejim kurmaya çalıştı. Bunun için kiminle ittifak yapmanız gerekiyorsa onunla ittifak yaptınız. Cumhuriyeti yıktınız yıkmasına, ama yerine kalıcı bir şey kuramadınız ve kuramayacaksınız; çünkü yurttaşların rızasına değil tebaanın itaatine dayalı bir devlet kurmaya çalışıyorsunuz. Ve sürekli sloganını attığımız üzere, “bu halk boyun eğmez.”
Bilhassa da gençler...
Elinizde, yamalı bohça rejiminize yanlayan ve “Evlad-ı Fatihan’ız, Osmanlı torunuyuz, asarız, keseriz” diye sayıklayan, pasta küçüldükçe nüfusu küçülen bir kabile var. Onun dışında ise, köksüzlük, nihilizm, emperyalizme uşaklık iftirası attığınız gençlik duruyor. Onlar, hayatlarını, yüz yıllar boyunca içten içe çürümüş ve sonunda çatırdayarak devrilmiş, yıkılıp gitmiş Osmanlı’da değil Jöntürklerde, İttihatçılarda, Kuvayı Milliye’de, Müdafaa-i Hukuk’ta ve nihayetinde Mustafa Kemal’in şahsında somutlanan, bu ülkeyi kuran devrimci, cumhuriyetçi iradede köklendirip anlamlandırıyor.
Yani birilerinin “200 yıllık uyku” diye küçümsediği, apar topar ittifakınıza katmaya çalıştığınız Öcalan’ın “kapitalist modernitenin son 200 yılı” diye tü kaka ettiği7 Türk aydınlanmasında ve modenleşmesinde…
Çünkü bu sayede tebaa değil yurttaş oldular, bu sayede seçme ve seçilme hakları var, bu sayede protesto hakları anayasa koruması altında, bu sayede örgütlenme hakları var, bu sayede medreselerde değil üniversitelerde okuyorlar.
Ve siz, bunların hepsini yok etmeye, “kökü dışarıda” olmakla suçladığınız gençlerin kök salmaya çalıştığı toprağı zehirlemeye kalkıyor; onları dilediğiniz gibi budayabileceğiniz, dilerseniz su vermeyip kurumaya terk edebileceğiniz ya da söküp atabileceğiniz, saksılara gömülü bodur bitkilere dönüştürmeye çalışıyorsunuz.
Eylemlere yetişkin saymayıp ailelerine şikâyet ettiğiniz bu gençler öncü oluyor; çünkü kaybedecekleri hiçbir güvenceleri yok, ama henüz başında oldukları ve heba olmasını istemedikleri bir ömürleri ve yıkılıp gitmesini istemedikleri bir ülkeleri var. Layık oldukları tüm zenginliklere el koyup holdinglere ve tarikatlara peşkeş çektiğinizi, sahip oldukları her modern hakka göz diktiğinizi biliyor, görüyorlar.
Haberler kötü, sayın Uçum. Bu ülkenin gençliği ne nihilist ne kökü dışarıda. Bu sıfata sahip olanları arıyorsanız, çevrenize bakın. Bu ülkenin gençliği geçmişini Cumhuriyet’te temellendiriyor, geleceğini Cumhuriyet’te arıyor.
Ve sizin yeni Osmanlıcı gericiliğinize boyun eğmeyecek.