Kırık düşler ülkesi

Hayaller-gerçekler konulu viral sözlerden ilki “Hayaller Paris, Gerçekler Eminönü”ydü. Adı geçen semtte, önce havuz taşıyla kaplanıp sonra beyaz badana vurulmuş bir altgeçit duvarına siyah keçeli kalemle yazılmıştı; harfleri dahi sanki kendilerini hapsoldukları duvardan çekip kurtarmaya çabalıyor gibiydi.

İnsanlar önünde selfie çekip “hayatımın özeti” diye sosyal medyada paylaştılar. Çok haklılar, çünkü kentli Türkiye’nin özeti bu. Çok bereketli bir ülkeyiz bir, dört mevsimi ve bütün duyguları doya doya, dibine kadar yaşıyoruz. Öyle ki, mantıklı düşünmeye nadiren zaman ve fırsat kalıyor. Hayata dev bireysel hayaller kurarak başlıyoruz. Her şeyin en güzelinin bizim olacağı, aşkların en coşkulusunun (her nasılsa) evliliklerin en saadetlisine dönüşeceği, canımız istediğinde çalışıp istemediğimiz kadar çok para kazanacağımız hayatlar düşlüyoruz. Bu hayallerde hayatımızın başrolündeyiz ve geri kalan herkes en iyi ihtimalle yardımcı oyuncu. Niteliklerimizden eminiz, becerilerimizle kimsenin yaratamayacağı farklılıklar yaratabilir, kafasız para babası patronları parmağımızda oynatabiliriz. Elinde Anahtarcı’nın yaptığı mistik anahtarla düzenin kaynak koduna giden kapıyı arayan Neo gibiyiz. Mümkün olanın en iyisi için emek vermek yerine mümkün olmayan mükemmelliklere kapı aralayacak fırsatların peşinde koşuyor, kafamız o badanalı altgeçidin duvarında yarıldığında da durup, üzerine hayal kırıklığımızı karalıyoruz. Bunu belki bir, belki birkaç kere yaşadıktan sonra ise pes edip sıradan olana razı oluyoruz.

Çünkü burası Matrix değil gerçek hayat, burada insan kendisini kendi ayakkabı bağcıklarından tutup yukarı çekemez ve bu hayatın düzeni böyle kaldığı müddetçe, kimseye kurtuluş yok.

Bu yüzden beni affedin ama seçim sonuçları belli olduğunda yaşadığımız, iki yıl önceki Haziran günlerindekine benzeyen “nasıl koyduk ama” hissi de çok anlamlı değildi; şimdi herkes herkesle pazarlığa oturduğunda yaşadığımız düş kırıklığı da değil. Ne bekliyorduk? İki ekonomi kurmayı bugün Bilderberg toplantısına katılıyor olan CHP*, hırsızlığı ve katilliği AKP’den yalnızca miktarsal anlamda daha az olan MHP ve oylarını metropollerde bize verdiği umut, ülkenin doğusunda ise islamcılık yaparak şeriatçılara uzattığı zeytin dalıyla yükseltmiş olan HDP bütün siyaseti kenara koyup bir olağanüstü üçlü koalisyon hükümeti kuracak, ülkeyi AKP ve yaptıklarından arındırma operasyonu mu başlatacaklardı? On üç yıllık kadrolaşmanın ardından bunu hangi bürokratlarla, hangi yargı mensuplarıyla yapacaklardı? Onlar devleti toptan söküp takarken ekonomiyi kim yönetecekti? On üç yıl boyunca Erdoğan’ın çok başarılı bir biçimde ters piramit gibi inşa ettiği, en temele tek başına kendisini koyduğu, o çekildiği anda büyük kısmı dağılacak sermaye çıkarları ne olacaktı? İslamcılaşmanın üzerine gidileceği zaman HDP’nin içindeki şeriatçılar, MHP’nin içindeki Türk-islam sentezciler ne diyecekti?

Söz konusu üçgen biçiminde koalisyonun kurulma ihtimali kuşkusuz yok değil, ama bu olsa dahi kapsamlı bir operasyona gitmez, olsa olsa dört bakanı Dalton Kardeşler gibi yüce divana yollarlar. Onların da başına gelecek olan en fazla Cumhur Ersümer’in başına gelmiş olandır, fazla acıtmaz. İşin gerçeği şu ki, Türkiye tarihinde düzenin kendisini kapsamlı biçimde yolsuzluklardan aklamaya ve demokratikleşmeye giriştiği tek dönem 27 Mayıs sonrasıdır. İnanmayan 61 Anayasası’na bakabilir. Sonuçları Türkiye sermaye sınıfı için felaket olmuş, neredeyse iktidarı toptan kaybetmiş ve bir daha böyle işler yapmaya tövbe etmiştir. O gün bugündür devletin sopası sadece bizim gibi sıradan insana kalkar.

Dolayısıyla hayaller Yassıada, gerçekler Deniz Baykal. Üstüne bir de görüşme kaçak sarayda değil de Dışişleri konutunda yapıldı diye sevinmemizi bekliyorlar.

Bu yüzden mevcut meclis dağılımından da, sonuçları radikal biçimde değiştirmeyeceği açık bir olası erken seçimden de çıkacak olan “ülkeyi hükümetsiz bırakmayalım, istikrarı koruyalım” yaveleri eşliğinde restorasyondur. Burada çoğumuzun umudu olmuş HDP’ye düşen rol de bu umudu olabildiğince uzun süre canlı, dolayısıyla kendisine umut bağlayanları olabildiğince uzun süre sisteme bağlı tutmak. HDP’li bir arkadaşın seçimin ertesi günü dediği gibi, halkın “elektriğini boşaltma ihtiyacı vardı”, HDP de paratoner oldu. Hepimizin gayet insani nedenlerle hissettiği gerilimden kurtulma ve ufacık da olsa bir mevzi kazanma ihtiyacını çok başarılı bir biçimde kendi siyasi kazanımlarına tahvil ettiler.  

Ama gerilim olmadan ilerleme olmaz. Bu ülkede de hayallerini bir oy pusulasına koyup haramilerin insafına terk etmeyecek kadar direngen, tek derdi kişisel konfor ve huzur olmayan insanlar var. Bu insanlar örgütlenecek ve bu umutkıran, düşkıran düzenin karşısına daha güçlü dikilecek.

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal

Not: Seçim döneminde kaçınılmaz olarak köşenin kadrajı büyük siyasete kaydı ve sizi bilmiyorum ama ben ikrah ettim, kusasım geldi. Önümüzdeki haftadan itibaren kentli, eğitimli emekçilerin meselelerine dönüyor olacağız.


* Söz konusu iki kişi Demirel’in damadı İlhan Kesici ve CHP’nin seçim boyunca parlattığı ekonomi programının sunucusu Selin Sayek Böke. Listede ayrıca Mustafa Koç, HDP’nin Cumhuriyet’teki köşe yazarı Nuray Mert ve bugünlerde şeriatçı Altan Tan’a koalisyon ayarı çekmeye çalışan Soli Özel var.

Tam listeye şuradan bakabilirsiniz.