Nevzat Evrim Önal

"Halk olarak ülkemizin tarihi boyunca en büyük zararı, gericilerin bu ülkeyi kendi kıbleleri olan ABD’ye benzetme çabasından gördük. Bizi daha fazla benzetmelerine izin vermeyelim."

Düzenin bir ‘ünlü’sü olarak sapık katilin işlevi

Nevzat Evrim Önal

“Sapık Katil” karakteri, popüler kültür sahnesine Alfred Hitchcock’un 1960’da çektiği Sapık filmiyle çıktı. 

Daha önce de seri katilleri konu alan, az olmayan sayıda film çekilmişti; ancak Sapık iki açıdan “ilk”ti. Birincisi, öncülleriyle karşılaştırılamayacak derecede kitlesel biçimde pazarlanmış ve izlenmiş, dört dalda Oscar’a aday gösterilmişti. İkincisi ve daha önemlisi, ilk defa bu filmde seyircinin odaklandığı, heyecanla merak ettiği ve filmin sonunda çözüme kavuşan konu cinayetin nasıl ya da kim tarafından işlendiğinden ziyade katilin psikopatolojisiydi. 

Bu tarihten itibaren çekilecek başka yüzlerce filmde benzer bir yol izlenecek; senaryo, cinayetlerden ziyade katili biricik ve olağanüstü bir karaktere dönüştüren özgün sapıklığına odaklanacaktı. Böylelikle Sapık Katil kimliksiz bir canavar olmaktan çıkacak, sadece korkulan değil giderek ilgi duyulan, detayları merak edilen ve daha önemlisi yüceleşen ve hayran olunan bir karaktere dönüşecekti. Bu eğilim, doruk noktasına Anthony Hopkins’e kariyerinin ilk Oscar ödülünü kazandıran, Kuzuların Sessizliği filmindeki Hannibal Lecter rolüyle ulaşacaktı.

Bu sürece paralel olarak, gerçek hayattaki seri katillere yönelik de yoğun bir ilgi yükseldi. Örneğin ABD tarihinin en ünlü seri katillerinden Ted Bundy’nin “kariyerini” anlatan Vikipedi makalesi, “Adolf Hitler” makalesinden belirgin biçimde daha uzun. Üstelik makalede aktarılan iğrenç cinayet detaylarının çoğu, katilin idamından bir gün önce verdiği (ve anlaşıldığı kadarıyla büyük ölçüde kendini övdüğü) röportajda yer alan doğrulanmamış iddialara dayanıyor.

İçinde yaşadığımız kapitalist toplumda, merkezinde medya sektörünün durduğu kültür endüstrisi, sermayenin en fazla tekelleştiği sektörlerden biridir. Popüler kültür de kesinlikle insanların bireysel beğenilerinin toplamı değildir; aksine, insan psikolojisinin manipülasyonuna dayanan ve egemen ideolojiyi oluşturmaya yönelik bir ilgi ve algı inşasıdır.

Bu bağlamda, yukarıda verdiğimiz (ve sayısını sınırsızca çoğaltabileceğimiz) örneklere baktığımızda, gerçek ve hayali sapık katillere yönelik kitlesel ilginin aktif biçimde düzen tarafından imal edildiğini görüyoruz. 

Amaç ise kesinlikle sadece sinema bileti satmak değil. Gelin, inceleyelim…

***

Seri katillik ile ilişkilendirilen ve en temel unsuru başkalarına yönelik empati yoksunluğu ve kayıtsızlık olan antisosyal kişilik bozukluğunun (ASKB) biyolojik bir temeli olduğuna işaret eden bulgular mevcut olsa da; bu bozukluk hemen her zaman çocukluk döneminde yaşanan istismar ve/veya ihmal edilme sonucunda güçlenip bireyin kişiliğinin egemen unsuru haline geliyor. Ayrıca ASKB’nin bireyin davranışlarını belirleyecek derecede güçlü olduğu durumlarda yol açtığı antisosyal eylemler de “sosyal” olanın ne halde olduğuna, yani başta cinsiyet rolleri olmak üzere genel toplumsal koşullara göre şekilleniyor. Dolayısıyla bazı insanların genetik nedenlerle “katil doğduğu” ve kaçınılmaz biçimde cinayet işleyeceğini söylemek imkânsız. Bildiğimiz tek şey, ASKB olanların seri katiller içindeki oranının, toplumun genelindeki oranına göre çok yüksek olduğu. Yani seri katiller büyük ölçüde bu bozukluğa sahip insanlar içinden çıkıyor.   

Daha önemlisi ise şu: Seri katillik kesinlikle ABD merkezli popüler kültürün abarttığı sıklıkta ve evrensel nitelikte değil. İstatistikler seri katilliğin nadir görülen ve dünyanın geri kalanıyla karşılaştırılamayacak derecede ABD’ye özgü olan1; bu ülkede de esasen 1960’ların sonlarından itibaren yükselmeye başlayan, 1980’lerde doruğa ulaşan ve sonrasında düşüşe geçen bir olgu olduğunu gösteriyor.2 Ayrıca aynı dönemde ABD’de cinayet ve bütün diğer suç oranları da benzer bir seyir izliyor.3 Yani ülke genel olarak suça batarken, sapık katiller tarafından işlenen cinayetlerin sayısı da artmış.

Tanıdık geliyor, değil mi?

Toplumu oluşturan ilişkilerin çürüyüp dağıldığı kriz dönemlerinde hem bireyin güvenliği ortadan kalkar hem de şiddet yaygınlaşır ve olağanlaşır. Seri katillerin de daha çok böyle dönemlerde faaliyete geçmesi bir tesadüf değil ve bu insanların eylemlerinin toplumsal bağlamdan bağımsız düşünülemeyeceğini gösteriyor. Örneğin Rusya ve Ukrayna tarihindeki seri katillerin neredeyse tümü Sovyetler Birliği’nin dağıldığı yıllarda ilk cinayetlerini işlemiş; benzer bir durum 1. Dünya Savaşı’ndaki yenilgi sonrasında Almanya’da da yaşanmıştı.

***

Tartışmamız açısından önemli olduğunu düşündüğüm için Amerika örneğine geri dönüyorum. ABD’de sermaye düzeni başkan Kennedy’nin vurulduğu 1963 yılından itibaren büyük bir ideolojik krize sürüklenmiş, bu bunalım 1970’lerin başında petrol kriziyle birlikte ekonomik bir boyut da kazanmıştı. Tüm yönleriyle burada ele almamız imkânsız olsa da şöyle özetleyebiliriz: ABD toplumunda bir yandan eski geleneksel yapılara ve bunlara içkin muhafazakâr ideolojiye kitlesel biçimde meydan okunuyor; diğer yandan meydan okumayı gerçekleştiren liberal ideoloji, çoğunun gerici niteliği tartışmasız olan bu eski yapıların yerine bireysel özgürlükten başka bir şey önermiyordu.

İstediklerini aldılar. Sermaye düzeni sadece bireyin özgürlüklerini kısıtlayan muhafazakâr baskı mekanizmalarını değil, genel olarak devletin toplumu bir arada tutan tüm sosyal unsurlarını tasfiye etti ve bu fonksiyonları sıradan yoksul insanı dışlayacak piyasa mekanizmalarına devretti. 1963-1980 yılları arasında cinayet oranı iki katına, tecavüz oranı üç katına çıktı. 

Bir yandan da bu sürece insanların birbirini umursamaz hale geldiği bir bireyselleşme eşlik etti.

Amerikan toplumu 1990’ların sonuna kadar 1963 öncesine göre çok yüksek suç oranlarıyla yaşadı, sonra devlet sosyal fonksiyonlarıyla değil ama demir yumruğuyla geri döndü. 1968-2000 dönemi boyunca azalma eğilimi gösteren polis tarafından öldürülen insan sayısı hızla artmaya başladı ve 2000-2018 arasında iki katına çıktı.4 Bugün bu olgu öyle çarpıcı bir hal almış durumda ki, emperyalist sermayenin en önemli yayın organlarından The Economist’te bile geçtiğimiz Ağustos ayında “Polis eskisinden çok daha fazla Amerikalı öldürüyor. Niye öfke yok?” başlıklı bir makale yayınlandı.5

Northeastern Üniversitesi’nden kriminoloji profesörü James Alan Fox, toplam cinayet vakaları içerisinde hayli küçük bir yere sahip olsa da popüler kültür aracılığıyla büyütülen Sapık Katil söylencesinin toplumda nasıl bir etki yarattığını bir röportajda aşağıdaki paragrafla özetliyor:

“Ancak son birkaç on yılda işler değişti. Toplu cinayetlerin yarattığı korkunun yanı sıra halkın genel olarak kaygısı ve birbirlerine olan güvensizliği arttı. İnsanlar artık ‘eskisine göre çok daha tetikte ve dikkatli’ ve patlak lastiğini tamir etmesine yardımcı olmak istediğini söyleyen bir yabancının yardımını kabul etme olasılıkları daha düşük.”6

Söz konusu profesör bu değişimin iyi bir şey olduğunu düşünüyor. Ama yaşananlar, düzenin bir toplumu manipülasyon ve tehditle nasıl teslim alıp baskıya boyun eğer hale getirebileceğine dair ibret verici bir örnek sunuyor.

***

Bu olguları sıraladıktan sonra, yazının başından beri etrafında dolandığımız soruyu sorabiliriz: Düzen neden sapık katilleri seviyor?

Birincisi, sapık katil öykü ya da vakaları, bir yandan dehşet verici ve abartılı detaylarıyla kitlelerde şiddetli duygular tetikleyip onları meşgul etmek ya da manipülasyona uygun hale getirmek için çok uygun, diğer yandan politik bir bağlama oturtulup düzeni eleştirmek için kullanılmaları hayli zor. Yani Ted Bundy, Jeffrey Dahmer gibi tiplerin ya da Türkiye’deki Palu ailesinin yaptıklarını gündemde tuttuğunuzda (veya hakkında bir popüler film çekip hatırlattığınızda) kimsenin aklına popülerleştirilen dehşetin içinde yaşadığımız sömürü düzeninin doğrudan ya da dolayı bir sonucu olduğu gelmiyor. 

Dolayısıyla sapık katil vakaları, her ne kadar toplumsal birer olay olsa da, içerdikleri abartılı anti sosyallikle düzenin kendisinin anti sosyalliğinin üzerini örtmekte kullanılabiliyor.

Buna çarpıcı bir örnek olarak 17 Ağustos depreminden sonra, 13 Eylül 1999’da işlenen Şehriban Coşkunfırat cinayeti ve ardından İstanbul’da metalci gençlerin takıldığı mekanlarda yapılan “satanist avı” gösterilebilir. Bazı açılardan geçtiğimiz günlerde yaşanan Semih Çelik vakasına benzeyen olayda üç ruh hastası genç, bir başka genç kızı öldürüp “şeytana kurban ettiklerini” söylemişti. Devlet ve medya el ele, sermaye düzeninin on binlerce insanın canına mal olan deprem karşısındaki aczini örtmek için olayın üstüne atlamış, tecavüz edilip öldürülen genç kızın cesedinin bulunduğu haldeki fotoğraflar dahi manşetlere taşınmış, bu dehşet gösterisiyle halkın deprem sonrasında hissettiği haklı öfkenin hedefi saptırılmıştı. 

Ta ki iki ay kadar sonra Düzce depremi olup, binden fazla insan daha enkaz altında ölene kadar…

İkincisi, doğrudan karşı karşıya kalınan korku öfke veya karşı saldırı refleksi de tetikleyebilir; ama nereden ve kimden geleceği belli olmayan bir saldırıya yönelik süreklileşmiş kaygı yalnızca aklı dumura uğratır ve insanların sinmesine, pasifize olup kendi can güvenliklerinin derdine düşmesine neden olur. Bu açıdan sapık katil vakalarının popülerleştirilmesi korku atmosferi yaratılması ve halkın çeşitli baskı mekanizmalarına daha kolay rıza gösterecek bir hale getirilmesi için çok uygundur. 

Örneğin gerçek hayatta seri katillerin kurbanlarının çoğunluğu olmasa da azımsanamayacak bir bölümü erkektir. Filmlerde ise kurbanlar neredeyse her zaman genç, çekici kadınlardır ve yine neredeyse tüm örneklerde bir alt metin olarak “onun da o saatte orada ne işi vardı?” sorusu sorulur. Bu popüler kültür akımını başlatan Hitchcock’un sinema tarihindeki belki de en gerici, en kadın düşmanı yönetmen olması nasıl bir tesadüf değilse; Semih Çelik vakasının hemen ardından, bir üniversite kürsüsünde değil hapiste olması gereken bir yobaz olan Ebubekir Sofuoğlu’nun “bu kızcağız İslam hassasiyeti ile yetiştirilmiş olsaydı kendisine namahrem olan bu katille hiç tanışmayacaktı bile ve şu an hayattaydı. İslami hassasiyetler çiğnenmeye devam ettikçe, tabii ki istemiyorum ama bu acı hadiselerle ne yazık ki karşılaşmaya da devam edeceğiz” sözleriyle korkuyu büyütmeye çalışması da tesadüf değildir.

Daha genel anlamda uyanık olunması gereken ise politik bağlamından kopartılıp münferit birer dehşet hikayesine dönüştürülen her tecavüz ya da cinayetin ardından polisin yetkilerinin artırılmasının yüksek perdeden gündeme getirilmesi. 

Türkiye’de sapık katil cinayetlerinin de, her türlü suçun da artıyor olmasının sebebi, toplumu oluşturan ve bir arada tutan adalet duygusu, kardeşlik hissi, toplumsal ahlak gibi olumlu nosyonların sermaye egemenliği ve onun yirmi küsur yıldır uygulayıcısı olan AKP iktidarı eliyle yok edilmiş olması. Şimdi bu yok ettiklerinin yerine, aynı ABD’de olduğu gibi, çok daha serbestçe şiddet uygulayacak bir polis devleti kurmak istiyorlar. 

ABD örneğinden görüyor ve biliyoruz; buna boyun eğilirse, suç olan cinayetlerin yerini polisin işleyeceği yasal cinayetler alır. 

Halk olarak ülkemizin tarihi boyunca en büyük zararı, gericilerin bu ülkeyi kendi kıbleleri olan ABD’ye benzetme çabasından gördük. Bizi daha fazla benzetmelerine izin vermeyelim. Sapık katil cinayetleri de, her türlü diğer suç da örgütlü bir halka dönüşerek ve birbirimize olumlu bağlarla bağlanarak önlenir. Herkesi kendi bencil yalnızlığına hapseden ve parası kadar değeri olduğuna inandıran piyasa düzeni bu bağları kuramaz. O ancak polis tutup, maaş verip ateş ettirir.

Emekçi halk kendi güvenliğini kendisi sağlamalı, içinde yaşadığımız ve yalnızca zenginlerin güvende olduğu düzeni yıkıp, kendisinin güvende olacağı düzeni kendi elleriyle kurmalıdır.  

  • 1Bugüne dek ABD tek başına dünyanın geri kalanından daha fazla seri katil çıkartmış durumda: https://www.worldatlas.com/crime/countries-that-have-produced-the-most-serial-killers.html.
  • 2https://serialkillersinfo.com/serial-killer-statistics/serial-killers-by-decade/.
  • 3https://www.disastercenter.com/crime/uscrime.htm.
  • 4https://www.thepublicdiscourse.com/2020/06/65309/ (Şekil-1)
  • 5https://www.economist.com/united-states/2024/08/22/police-are-killing-more-americans-than-ever-wheres-the-outrage.
  • 6https://news.northeastern.edu/2023/04/26/serial-killer-decline/.