Dindar, kindar ve asalak nesil

Ülkenin emeğiyle geçinen insanları olarak şunu hiç tereddütsüz söyleyebiliriz: İslamcılar bu topluma yapışmış asalaklar. Topluma hiçbir faydaları yok; ondan besleniyor ama ona değer katmıyor ve zayıf düşürüp sağlığını bozuyorlar. Bugün ortadan kalksalar toplum zarar görmez, ama her gün emip tükettikleri büyük miktarda toplumsal kaynak faydalı işler için kullanılabilir.

Üstelik bu, salt son birkaç yılın meselesi değil. Asalaklık, islamcılığın fıtratında var. İslamcı ideolojinin kökeninin dayandığı ulema, Osmanlı tarihi boyunca tek bir anlamlı işe yaramamış; ancak sürekli toplumsal kaynaklardan otlanmış ve otlanamadığı anda kazan kaldırmıştır. İmparatorluk maliyesi iflas edip toprak rejimi bozulduğunda ilk isyan edenler, çiftçi olup da toprakla uğraşmamak ve boş beleş yaşamak için medreselere doluşmuş suhtelerdi*. Ulema, imparatorluğu kurtarmak için yapılan her modernleşme çabasına bencilce direndi, fetva üzerine fetva çıkarttı ve devrim tarafından süpürülene kadar memleketin kanını emdi. Bu bağlamda, gericilerin cumhuriyet devrimlerinden en fazla dillerine doladıklarının harf devrimi olması mantıklı; çünkü harf devriminin bir hedefi gerçekten de ulemanın, yani işi gücü tek bir kitabı okuyup işine geldiği gibi yorumlamak olan, skolastik çağ keşişlerinden beter asalakların toplumsal etkisini kırmaktı. 

Hazmedemedikleri, bunun başarıya ulaşmış olmasıdır.

Ne var ki bu başarı, cumhuriyetin ilericiliği özel mülkiyet düzeninin sınırlarına çarpana kadar sürdü. Kapitalizmin işsizlik ve sefalete mahkûm ettiği toplumsal kesim büyüdükçe, Marx’ın Komünist Manifesto’da “aylaklık içinde çürüyen yığın” olarak tanımladığı ve “gerici entrikalara kendini satmaya yatkın” olduğunu vurguladığı lümpen proletarya, islamcılık tarafından din afyonuyla uyuşturulup ucuza satın alınarak bu topraklara uygun biçimde kurgulandı.

Bu kurgunun hamileri, Türkiye’nin en gerici mülk sahipleri, “hacıağa”lardı. Üretim namına hiçbir işin ucundan tutmayan bu adamlar, zenginliklerini esasen devlet himayesinde gayrimüslimlerin mallarını yağmalayarak, bilhassa Demokrat Parti’nin 6-7 Eylül provokasyonu sayesinde edinmişti (örneğin Beyoğlu’ndaki iş hanlarının çoğunun 1955-56 arasında tuhaf biçimde el değiştirdi). Benzer bir süreç metropoller göç ile büyürken yaşanan gayrimenkul zenginleşmesinde, kamu arazilerine çökülmesiyle işledi. Böylelikle islamcı zenginler, kendilerine en uygun para kazanma yöntemleri olan rantiyelik, esnaflık ve ticarette hâkim hale gelerek kapitalizmin finans hariç her üretmeden kazanma yöntemlerinde ustalaştılar.

Toplam öğrenci sayısı bir milyonu aşmış imam hatip saçmalığı buraya oturuyor. Bu kadar imama ihtiyaç yok. Halkın bu yönde özel bir talebi de yok; aksine kontenjanlar boş kalıyor ve insanlar çocuklarını kaydettirsin diye kırk takla atılıyor. En dindar aileler bile imam hatip okullarını son çare olarak görüyor ve çocuklarının gerçek bir meslek edinmesini istiyor. Ne var ki islamcı para babalarının, iktidarlarına bekçi ve değer üretmeyen getir götür işleri için emirlerine amade olacak, kafası pek çalışmayan, gerektiğinde içinden cihatçı devşirilebilecek bir genç lümpen yığına; yeni bir asalak suhte kuşağına ihtiyacı var.

Soruyorum: Hırsızlık, tecavüz, sübyancılık ve akla gelen her türlü ahlaksızlığın buradan fışkırmasında şaşılacak bir şey var mı? İnsanı ahlaklı kılan, her şeyden önce özsaygı ve özgüvendir; bunları da emeğiyle değer üretme becerisine sahip olduğunu görmesi sağlar. Tek faydalı işin ahirette hurilere kavuşmak için ibadet olduğunu düşünen, değer üreten emeği nafile bir çaba gören ve islamın iktidarı için her alçaklığı mubah sayan insanlar ahlaklı olamazlar.

Ve tersi de doğru: Bu ülkenin işçilerinin önemli bir bölümü sağcı ideolojilerin etkisinde kendi çıkarlarını göremiyor ve savunamıyor olabilir; ama islamcı güruhun içinde işçiler çok küçük bir azınlık.

Bugün, bir kez daha, 2013 Haziranı’ndaki gibi karşı karşıya duruyoruz. Bir tarafta ülkenin eğitimli, aydınlıktan yana, dinsel değil modern kurallarla yaşamak isteyen, kentli emekçileri var, biz varız. Diğer tarafta ise bize hakaret eden, baskı ve şiddet uygulayan cahil, gerici, asalak lümpenler.

Biz olmasak, bu ülkeyi bir gün dahi döndüremezler. Emeğimizle bu faydasız softaları beslemek zorunda değiliz. “İmam yetiştirmeyen imam hatipler kapatılsın” diyen Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi, tam da bu karanlıktan çıkış yolunu gösteriyor.


[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal

* Medrese öğrencisi demek olan suhte, aynı zamanda softa kelimesinin kökenidir. Konuyu merak edenler, Celali İsyanları öncesi ve sırasında dolup taşan medrese imarethanelerinin nasıl bugünkü Ensar Vakfı’na benzer tecavüz yuvaları olduğuna dair tarihsel bilgiler için Prof. Mustafa Akdağ’ın Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celali İsyanları eserine bakabilir.