Daha 13 yaşında…

“13 yaşında çocuk intihar eder mi…” Bu cümle sadece çok sevdiğim bir ağabeyimin değil, pek çoğumuzun ilk tepkisiydi Berrin’in intiharını öğrendiğimizde. Ne var ki, 2014'te 55'i oğlan, 63'ü kız olmak üzere 15 yaşından küçük 118 çocuk intihar etmiş.

Yüz on sekiz…

On yıl kadar önce Berrin’in hemşerisi Bursalı punk grubu Deli, yaptıkları bir şarkıyla milyonlarca gencin öfkesinin sesi olmuştu. Şarkı küfürlü ismiyle gündeme geldi ve gündemde kaldı, oysa en etkileyici kısmı “kaybettim ben kendimi, yok ettiniz geleceğimi” sözleriydi.

Gelecek ne tuhaf; asla tam olarak yok edilemiyor ama hep daha fazla yok edilebiliyor.

O zamandan bu zamana, Türkiye’nin başına çöreklenen gericiler çetesi gençliğin geleceğini her gün biraz daha yok etti. Ve şimdi, daha 13 yaşında kendisini bornoz kuşağıyla kalorifer borusuna asan bir kız çocuğunun ölüsünün başına toplanmış açıklama bulmaya, doğru tepkiyi vermeye çalışıyoruz. Ve pek çoğumuz sorumluluktan kaçmaya o kadar muhtaç ki, bunu yaparken suçu “çocuğunu yarış atına çeviren ebeveynlere” yıkmaya çalışıyoruz.

Bugün Türkiye’de bir erkek maddi açıdan güvenceli ve toplum nezdinde saygın bir hayata sahip olmak için nitelikli eğitim verdiği varsayılan bir üniversiteden mezun olmak zorunda değil. Ama bir kadın, eğer patroniçe olup aile şirketinin başına geçmeyecekse, bunlara ancak nitelikli bir eğitim ve o eğitime dayandırılan, erkeklerin ödemek zorunda olmadığı pek çok ek insani bedel içeren bir beyaz yakalı kariyer ile sahip olabiliyor. Üstelik burada dahi pek çok meslek kadına kapalı. Bu yüzden yükseköğretim mezunlarının 4 milyonu erkek, 2,5 milyonu kadın olsa da, yüzde 12’ye dayanmış olan diplomalı işsizlik kadın emekçiler söz konusu olduğunda yüzde 17’ye çıkıyor.

Diyelim ki kızlarını, daha başarılı olmasını umarak zorladılar. Ya ne yapsalardı? “Çevremiz geniş, olmadı zengin bir koca buluruz” diye mi düşünselerdi? Bir alternatif olarak kızlarını buna göre yetiştirmeyi mi gözetselerdi?

Gücün, itibarın, yüksek gelirli işlerin ve hepsinden önemlisi iktidarın her geçen gün daha fazla erkek tekelinde toplandığı AKP ülkesinde kızı olan bir aileyi, çocuklarını eğitim hayatında başarılı olmaya zorladılarsa da, bunu yaptıkları için suçlamak hem insafsızlık, hem de yanlış.

İkinci yaygın tepki ise Deli’nin şarkısında ifade edildiği biçimde “s..yım sınav sisteminize…

Türkiye’nin merkezi sınav sisteminin herhangi bir aklı başında pedagogu dehşete düşürecek derecede saçma olduğu kesin, ama meseleyi “çocukları çok zorluyoruz”a getirenler yanılıyor. Bir sınav sistemi, ne denli zor olursa olsun adilse, başarısız olan katılımcılar bunu kabullenmekte pek sıkıntı yaşamaz. Berrin’i intihara sürükleyen TEOG sistemine getirilen en önemli eleştiri ise zor değil, az başarılı ile çok başarılıyı ayırt etmeyecek derecede kolay olması.

Kuşkusuz insanların hayatlarının maddi koşulları ve saygınlığının daha çocukken kimi sınavlarda gösterdikleri performansa göre belirlenmesinin savunulacak yanı yok, ama bugün bunu dahi tartışamayacak durumdayız. AKP gericiliği, insanların beceri ve niteliklerini öylesine hor görüp önemsizleştiren bir Türkiye yarattı ki, bu ülkede önü en açık insan nitelikli değil itaatkâr, asla sorgulamayan, isyan etmeyen, efendisi için yalan söylemeye, suç işlemeye, alçalmaya hazır insan. Göt kıllığı sadece miting heyecanına kapılmış bir teyzenin hezeyanı değil; hırsızlığı tescilli bir AKP bakanı tarafından “ara eleman ülkesi” olarak tanımlanan AKP Türkiyesi’nde, imamlar düzenin makbul insan tanımı.

Bu düzen kendisini toplumsal refahı büyüterek değil, hayatı güzelleştirerek değil, insanları hep daha fazla boyun eğmeye zorlayarak ve alçaltarak, hayvanlaştırarak sürdürüyor. Çalışkanlığın, emek ve çabayla geliştirilen becerilerin, yaratıcılığın, zekânın hiçbir değeri kalmamış durumda ve insanın hayatta ne denli ilerleyeceği kimleri tanıdığı ve ne kadar alçalmaya, köpekleşmeye hazır olduğuyla belirleniyor. İlle de bazı pozisyonlar için bazı sınavlardan geçilmesi gerekiyorsa o sınavlarda da hile yapılıyor, sorular çalınıyor.

Gençliğin, bilhassa da genç kadınların geleceğini işte böyle yok ediyor; onları umutsuzluğa, çıkışsızlığa, mahkum ediyorlar. Berrin’i daha 13 yaşında intihara böyle azmettirdiler. Dolayısıyla ailesini suçlayıp sorumluluktan sıyrılmaya çalışmayalım veya meseleyi sınav sisteminden ibaret zannetmeyelim. Ortada korkunç bir suç, bir cinayet var. Büyük suçlu ülkenin başına çöreklenmiş gerici imamlar çetesi kuşkusuz.

Küçük suçlu da onu hala yıkmamış olan bizleriz.

Not: Önümüzdeki Pazar (24 Ocak) saat 13.00’de Adana Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yeni insanı nasıl kuracağımızı tartışacağız. Bekleriz…

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal