Beton, çatlak ve levye

Çok temel bir sorunumuz var, düşmanı yenemeyeceğimize öyle inandık ki, zayıflıklarını üzerine gidilmesi gereken zaaflar değil, dalga geçilip rahatlanılacak komiklikler olarak görüyoruz.

Bu, haftalardır tartıştığımız örgütlü bir güç karşısında örgütsüz olma sorununun bir türevi. Ülkenin eğitimli emekçileri, ilericileri olarak büyük bir toplumsal potansiyele sahibiz, ancak bu potansiyeli harekete geçirecek örgütsel mekanizmalardan yoksun olduğumuz için ezilmiş egosunu sosyal medya hesaplarından kâh atarlanıp kâh alay ederek tamir etmeye çalışan birer nitelikli trole dönüşmüş haldeyiz.

Üstelik düşmanın sosyal medya trollüğü bile (maaşlı ve) örgütlü.

Meseleyi sevimsiz ama çok açıklayıcı bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum; şu geçtiğimiz haftaki imam ve salatalık meselesi. Olay islamcılara ait bir haber sitesi tarafından ifşa edildi ve bir anda sosyal medyada ikisi de esasen bizim cenahtan üreyen iki yanlış tepki arasında, sürtünen fırtına bulutları gibi yıldırımlar atlamaya başladı. Bir tarafta imamı “cinsel özgürlüğünü yaşayamayan bir mağdur”a dönüştüren, neredeyse Onur Yürüyüşü’nde polis şiddetine maruz kalan insanlarla aynı kefeye koyan bir naiflik; diğer tarafta dalga geçmek için kol kadar salatalık fotoğrafları paylaşan bir lümpenlik. Üstelik bu iki yanlış birbirini götürmüyor, mantıklı bir ortalamada buluşmuyor; aksine bizi yekpare davranabilsek etki yaratacağımız bir konuda parçalı ve kendi içinde didişen, etkisiz bir yığına dönüştürüyor.

Ortada birbirini tamamlayan iki hata var.

Hata 1: Kendi özgürlüklerimizi savunurken islamcı bireylerin özgürlüklerini de savunmamız gerektiği zannı. Oysa islamcı olmak, kişinin sadece cinsel değil pek çok özgürlüğünden bile isteye vazgeçmesini içeren bir tercih. Esareti tercih eden ve bize dayatanların özgürlüğünü savunmak, onlarla empati yapmak bizim işimiz olmamalı.

Hata 2: İslamcı cenahın her çelişki ya da gafının dalga malzemesi haline getirilmesinin karşı tarafı damlayan suyun taşı aşındırması gibi moral olarak zayıflattığı zannı. Oysa bu, düşmanı öldürmek yerine gıdıklamaya ve “bak bir şey yapamıyorsun” diye böbürlenmeye benziyor.

Bu iki hatanın birbirini tetikleyerek ve yapanları çatıştırarak bu denli güzel bir bütün oluşturması tesadüf değil; zira ikisi de liberal ideolojiden ürüyor: “Bireysel özgürlükler dokunulmazdır, o zaman imamın cinsel özgürlüğü de dokunulmazdır; ama islamcı diktatörlük bireysel özgürlüklerimize dokunuyor, o zaman onunla bireysel mücadele etmeliyiz.” Her iki hatanın temelinde de bu akıl yürütme var, ama aslında birincisine insancıllığımız, ikincisine ise öfkemiz istismar edilerek sürükleniyoruz. Oysa gerçekten insancıl olmak için insana düşman islamcıların felaketini yürekten arzulamak gerekir, öfke ise her kabardığında püskürtülerek değil, demlenip bilenerek bir silaha dönüşür.

“Flamasız Gezi”den beri aynı çıkışsızlık; bir yanda artık karikatüre dönüşen kinayekâr Gezi mizahı, öte yanda islamcılığa yaranma çabaları olarak yeryüzü sofraları. Ne var ki, bu ikilemden ibaret kalsa tutarsızlıktan dağılacak olan akıl yürütme, iki tarafa da baskın bir duygunun; “bizden çok güçlüler, ne yapsak baş edemeyiz” çaresizliğinin sayesinde sürdürülebilir hale geliyor.

Düşman yenilmez ise, en fazla dalga geçilebilir.

Oysa islamcı çete her gün başka bir elemanını yiyerek küçülüyor. Küçüldükçe, manevra yeteneği zayıflıyor, aklı daralıyor. Kesinlikle göründükleri kadar güçlü değiller ve giderek zayıflıyorlar. Yekpare bir kaya değil, kumu denizden, demiri hurda tren rayından çekilmiş beton gibiler ve her sarsıntıda biraz daha çatlıyor, parçalarını yitiriyorlar. Biz ise ya “yok yok, hala taş gibiler” ya da “oha çatlağa bak kolum sığar oraya benim” diyor, sonra da oturduğumuz yerde oturuyoruz. Oysa yapılabilecek, yapmamız gereken ve yaparsak sonuç alacağımız bir şey var: Sağlam bir levye bulup o çatlaklardan en derin ve bizi en çok ilgilendireni zorlamaya başlamak.

Metaforu somutlayalım. Kritik çatlak, insanlığın evrensel kazanımları olan bireysel değil toplumsal hak ve özgürlükler ile, bunları ezmeye çalışmak zorunda olan islamcılık arasındaki çelişki; levye o hak ve özgürlüklerin kaynağı olan aydınlanma; yapmamız gereken ise boyu iki yüz yıldan daha uzun olan bu levyeyi hep birlikte tutup, aynı yöne, laikliğe doğru yüklenmek.

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal