Bekçi köpeği olup sevinmek

Dikkat, aynı kazığı ikinci kez yemek üzereyiz! Üstelik neredeyse tamamen aynı adamlardan.

Sosyal medyada, arkadaş çevremizde Avrupa’ya vizesiz seyahat meselesini nasıl tartıştığımıza biraz yabancılaşıp bakarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız; 2004’den farksız. O zaman da Türkiye’nin AB üyeliği tartışılıyordu ve “daha engelli rampasının önüne park etmemeyi bile bilmiyoruz, bizi almazlar” diyor, ardından uzaklara dalıp “keşke alsalar” diye fısıldıyorduk.

Çünkü biz bu ülkenin artık sıfırı tüketmiş batılılaşma çabasının son kuşağıyız. Daha ufacıkken Amerika’nın her taşın altından çıkıp dünyanın canına okuyan üç günlük kaba bir emperyalist; Avrupa’nın ise her nasılsa bu kötülüğe hiç bulaşmamış binlerce yıllık zarif bir uygarlık olduğu öğretildi bize. Öyle bir medeniyetti ki bu, faşizm bile bizdeki gibi pespaye değil rafineydi; mesela Mussolini’nin ilk işi trenlerin zamanında kalkmasını sağlamak olmuştu. 

90’lar boyunca bir yanda dinci gericilik yükselir, diğer yanda kirli savaş ve mafya ülkenin ruhunu, insanlığını kemirirken anne ve babalarımız bu mitolojiye daha da umutsuzca sarıldı. Uygarlaşma tutkusu uzak bir hayale dönüştükçe, “batı” basbayağı bir fetiş haline geldi. Öyle ki, bir yol bulunup (genelde orada yaşayan akrabaların yanına gitmek suretiyle) çıkılan Avrupa tatilleri Hac ziyaretine benzer bir uhrevi nitelik kazandı.

AKP ve onun alçak liberal yancıları 2000’lerin başında gerici iktidarı bize bu yolla pazarladılar. AKP Sivas’ta insan yakan barbarlar gibi değildi, ülkeyi korkunç bir ekonomik krizden çıkartıyordu ve hepsinden önemlisi, bizi Avrupa Birliği’ne sokacaktı.

Biz “keşke” dedik; onlar da uygarlaşma hayalimizi istismar edip ülkenin canına okudu.

Şimdi, on yıl ve sayısız rezilliğin ardından aynı numarayı bir kez daha deniyorlar. Üstelik bunu iç hesaplaşmalarına malzeme yapacaklar. Bu saatten sonra diktatör bizden en ufak bir olumlu tavır bekleyemez. Ama hem onu devirip hem gericiliğin on üç yılda kazandığı mevzileri korumanın hesabını yapan “ılımlılar” için mülteci anlaşması ile gündeme gelen vizesiz seyahat ve yeniden konuşulmaya başlayan AB üyeliği, aynı eşekliği yaparsak bizi yürütmeye yarayacak harika bir havuç olur. 

Bu yüzden akıl ve ahlak göreve!

Bir, AB ile yapılan mülteci anlaşması, insanlık tarihinde eşine az rastlanır bir alçaklık vesikasıdır. Bu anlaşma ile Türkiye, o mukaddes uygarlığa doluşup onu kirletecek pis doğuluları, gerektiğinde kolunu bacağını ısırarak zapt edecek bir bekçi köpeği olmayı kabul etti. Ülkemiz koca bir amele pazarına dönüşecek ve Avrupalı patronlar kendi sokaklarında gezinip karnını doyurmaya çalışan işe yaramaz göçmenleri de Türkiye’ye tıkıp, yerine işlerine yarayacak, eğitimli ve beceri sahibi olanları alacak. Suriyelilere sahte can yeleği satan şerefsiz insan tacirlerine küfrederken, hep birlikte insan ticaretinden çıkar sağlayan bir ülkeye dönüşüyoruz. Serbest dolaşım hayaliyle bu rezilliği reddetmediğimiz takdirde suç ortağı oluruz. İnsanlar, medeniyetler arasında vize duvarları olması kuşkusuz bir sorun, ama kendi adımıza bu sorunun etrafından dolaşmak için mülteci anlaşmasını kabul etmek, İstiklal’de bomba patladıktan birkaç saat sonra “trafik sorunu çözüldü” demek kadar hayvanlık olur.

İki, Batı dışlayıcıdır. Yazdığı romanlardan çektiği filmlere, bilgisayar oyunlarına kadar tüm popüler kültürde kötülüğün, barbarlığın kaynağı hep Doğu’dur. Yüzüklerin Efendisi’nin sonunda Aragorn Mordor’a karşı “Batı’nın erkekleri”ni savaşmaya çağırır. “Burası Sparta ulan!” diye kükreyen Leonidas, egzotik ve dejenere Doğu karşısında uygar ama kodu mu oturtan Batı’dır. Bu medeniyette Doğu’ya ait bir şey ancak sığıntı olabilir ve bu kendisine hep hatırlatılır. Türkiye’nin birkaç milyar Avro’ya satın alınan bekçi köpekliği bu tavırla pek uyumludur. Naziler de toplama kamplarında Yahudilerin bir kısmını bekçi yapıyordu.

Bu cendereden tek bir gerçek çıkış var: Başımızdaki, Doğu’ya has alçaklık ve ahlaksızlıkların en çirkin halini temsil eden güruhu toptan kovmak, tüm yaptıklarını yıkmak. Diyaneti, imam hatipleri, cihatçı yuvası vakıfları, tarikatları kapatmak. Bu ülkeyi dinci gericilikten arındırmak ve insanlığın beşiği olan bu coğrafyada, dünyanın en ileri uygarlığını kurmak.

“İmkânsız” derseniz, “bekle de gör”den başka yanıt veremem. Ama “ben de varım” derseniz, buyurun Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi’ne.


[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal