Atarlı ortalamacılık bizi kurtarmaz

AKP ve AKP’lilere sosyal medyada çakmanın bizi kendine müptela eden, dayanılmaz bir hafifliği var. Otobüste ya da serviste trafiğin açılmasını beklerken, işten kaytarırken veya arkadaşlarla sohbet sarmadığında telefonu açıp yardırıyoruz. Candy Crush’ta iki level geçmek veya Angry Birds’te birkaç domuz pataklamak gibi bir şey bu: Öfkemizi boşaltıp kazan olmuş kafamızın basıncını azıcık düşürüyoruz, aldığımız like’larla, retweet’lerle de örselenmiş gururumuz okşanıyor.

Eğri oturup doğru konuşalım; bu artık lise yıllarında uyuz olduğumuz hocalara ithafen tuvalet duvarına küfürlü maniler yazmaya benzemeye başladı. Kuşkusuz bunda hepimize sivilceli ergen muamelesi yapan, her gün parmak sallayıp hotzot eden, müdür atanınca kendini bir halt zannetmiş din hocası kılıklı diktatörün payı büyük; ama öfke ve isyanımız “atara atar”a sıkıştıkça niteliksizleşiyor, bağlamını kaybediyor ve amaçsızlaşıyor. Üstelik toplumsal etkisi sıfır olan bu atarlanmalar bataklıkta debelenmeye benziyor: Enerjimizi sonuçsuz ve gelgeç bir biçimde boşalttıkça örgütsüz yalnızlığımızı ve bundan kaynaklı etkisizliğimizi kanıksıyor, umudumuzu daha da yitiriyor, çürüyoruz.

Halimizin farkında mıyız? 2013 Haziranı’nda islamcı gericiliğin parti ve iktidarını tarihin çöplüğüne göndermek için ayaklanmıştık; şimdi salt diktatör gitsin diye o partiyle kurulacak herhangi bir koalisyona razı hale geldik. Bu arada islamcılık tüm düzen siyasetine çöreklendi. Modern bir anayasa yerine Medine Vesikası peşinde koşmalar, türbanın faziletine övgüler, “çocuk gelin” diye şirinleştirilen pedofiliye onaylar havada uçuşuyor. Alayı “dinimiz amin”e bağladı, her yer gülsuyu kokuyor ve bunu kanıksamamızı istiyorlar.

Kanıksadığımız anda, çok uzak olmayan bir gelecekte bu ülkede uygar biçimde yaşama şansımızı bütünüyle yitiririz. Belki 1 Kasım’ın ardından islamcılık “demokratize” edilir, biz de rahat bir nefes alırız; ama bir sonraki yükselişinde bu ülkede ilericiliğe dair ne kaldıysa süpürür.

Bu yüzden artık Emrah Serbes-vari sığlığı bırakmamız gerekiyor: Kibarca söylersek, bu ülkenin ırzına sadece meyve suyu içenler geçmedi. Türkiye halkının tüm ilerici değerleri ayaklar altına alınırken, islamcılıkla mücadele darbecilikle eşanlamlı hale getirilirken, cumhuriyet ve laiklik yıkılırken, işçi cinayetleri, kadın cinayetleri sıradanlaşırken AKP asla yalnız değildi. Bugün “kandırıldım” diye nedamet getiren liberal hainler Fethullahçı tetikçilerle kol kola yetmez ama evet pankartının ardına doluşmuştu. Bugün Said Nursi güzellemeleriyle Cemaat’e göz kırpan Demirtaş’ın partisi pazarlık masasında fırsat-tehdit hesapları yapıyordu. Bugün Davutoğlu’nu zor durumda bırakmamak (ve seçim sonrası kurulması hesaplanan büyük koalisyona şimdiden limon sıkmamak) için IŞİD hakkında öğrendiklerini halktan saklayan Kılıçdaroğlu’nun partisi olan biten her şeye “seyret karışma” prensibiyle yaklaşıyordu.

Ve hepsinden önemlisi bugün ara sıra demokrasi konusunda endişelerini dile getiren bütün patronlar kasalarına avuç avuç, kürek kürek para atıyordu: Özelleştirmeler, kamu ihaleleri, ucuz krediler, doğayı ve kentleri talan eden rant paylaşımı, ülkeyi borca batıran devasa dış kaynak akışı… Tayyip Erdoğan’ın söylediği yalanlar buradan köye yol olur; ama Aydın Doğan'ın kendisine “sizin döneminizde 1'e 5 kazandım” dediğini ifşa ettiğinde kesinlikle yalan söylemiyordu. On üç yıl boyunca biz borca battık, onlar zenginleşti.

Artık sadece başımızdaki diktatörü değil, kafasız bir islamcıdan 75 milyon nüfuslu, 92 yaşında bir cumhuriyetin başına bela olacak bir diktatör yaratan karanlığı sorgulamanın zamanı gelmedi mi?

Geldi. Ama bu sorgulama ne kadar alaycı, taşı gediğine koyan bir üslupla olursa olsun, ne kadar radikal görünürse görünsün, bu yazı boyunca tartıştığımız “atarlı ortalamacılıkla” yapılamaz. Bir karanlığı gerçekten defetmek için onu yok edecek bir aydınlık gerekir. On üç yıldır Türkiye ve Orta Doğu’da birikmiş olan karanlığı, bu yıldızsız geceyi, birkaç cılız mumla aydınlatamayız; sadece o mumlar bitene kadar erteleriz. Bizi kurtaracak olan, bu topraklarda yeni bir şafak sökmesidir.

O şafak, her iş ve meslekten emekçinin, işçi sınıfının şafağıdır. O şafak sosyalizmdir.

İnanın!

Oylar Komünist Parti’ye!

[email protected]
@nevzatevrimonal
www.facebook.com/nevzatevrimonal