Seçim günü yazısı

Bugün 30 MART, ülke tarihinin belki de en önemli, ölüm kalım savaşına dönüşen, yerel seçimi bugün yapılıyor. Bu seçimlerin, emeğiyle yaşayan tüm insanlarımız için güzellikler getirmesi umuduyla, seçim yasaklarını da dikkate alarak, seçim sonucunda oluşacak yerel yönetimlerin nasıl olması gerektiğini, toplumculuk adına neler beklediğimizi yazmak istiyorum.

Toplumcu belediye adından da anlaşılacağı üzere, bir kent veya beldede yaşayan insanların burada ve birlikte yaşamaktan doğan ihtiyaçlarını, en temellerinden başlayarak bedelsiz ya da maliyetine karşılayan yerel yönetimdir. Bedava veya maliyetine diyorum çünkü devlet vatandaşlarından ayırmaksızın toplumun tüm ihtiyaçları için vergi ve benzeri gelirler elde etmektedir. İşte bu kamu gelirlerinin tümünün vatandaşların ihtiyaçları için harcanması ise, kaynağını uluslararası temel insan hakları sözleşmelerinden alan anayasal bir zorunluluktur.

Meseleye böyle baktığımızda ise, üretim araçlarının mülkiyetinin kamunun elinde olduğu, dolayısıyla vergi olmayan, sosyalist sistemlerdeki yerel yönetimlerde, toplumculuğun en ideal şekilde uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü bu ekonomilerde amaç kâr etmek olmayıp geneliyle, yereliyle ihtiyaçları karşılamaktır. Tüm sorun, demokratik merkeziyetçi bir anlayışla ihtiyaçları doğru tespit edip, iyi bir planlamayla ekonomiyi buna göre yönlendirmektir ki, karşı devrimlere yol açan sorunlardan biri de kanımca buradadır.

Bugünkü konumuz ise bizim gibi kapitalist ülkelerde, yerel ihtiyaçların giderilmesidir. Bilindiği gibi, kapitalist ekonomilerde üretim, ihtiyaçları karşılamak için değil, parayla desteklenen ihtiyaçlara yani talebe göre yapılır. Ancak başta da belirttiğimiz gibi, devlet insanların beraber yaşamaktan doğan toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuştur. Vergiler bunun için alınmaktadır. Kamu hizmetlerinden kâr beklenmesi devletin tanımına aykırı olup, yerel ihtiyaçlar da bedava veya maliyetine karşılanmalıdır.

Yerel ihtiyaçlar ise gecekondusuz insanca barınma, deprem ve doğal afetlerden korunma, ulaşım, yeşil alanlar, spor sahaları ve turizm tesisleri, oto park, eğlence tesisleri yapılması, ısınma, aydınlanma, altyapı, deniz, göl ve nehir kıyılarının işgalden kurtarılıp halka bedelsiz açılması, hava, su, görüntü ve gürültü kirliliğiyle mücadele, yerel çaptaki sağlık ve eğitim hizmetleri ve daha birçokları olarak sıralanabilir.

Bu hizmetlerin gereği gibi verilebilmesi için yerel yöneticilerin, kentteki veya beldedeki sendikalar, meslek odaları, STK’lar, üniversiteler, bilim adamları ve mümkün olduğu kadar kentliyle, kent konseyi veya başka adlarla ortak yönetim yollarının geliştirmesi ortak akıl yaratması gerekir. İşin en önemli yanı bu toplantılarda alınacak kararların ise bağlayıcı nitelikte olmasıdır. Yöneticilerin arka ceplerinden nasıl hazırlanıldığı bilinmeyen yüzlerce proje çıkararak bir kenti iyi yönetmeleri ise mümkün değildir. Belediye meclis toplantılarının halka açık ve şeffaf olması ve internette yayınlanması mutlaka gereklidir.

Tabii ki, bütün bunları gerçekleştirmek için yerel yönetimin başında olacak kişilerin de, konusunda eğitimli halktan yana, yüz kızartıcı suçlara yolsuzluklara karışmamış olması en önemli unsurdur. Bugünkü gibi, aday adaylığından başlayarak 5 yıllık başkan maaşının veya meclis üyeliği ücretinin yüzlerce defa üstünde seçim masrafı yapan adayların toplumcu yerel yönetici olmaları mümkün değildir. Doğal olarak da bunlar kendilerini finanse edenlere hizmet vereceklerdir.

Bağlayıcı karar alma ve özellikle de başkan adaylarını seçme konusunda hiçbir yetkileri, dolayısıyla da etkinlikleri olmayan kent konseylerinin eksikliklerini tamamlamak için halktan yana insanların mücadelesi, temel mücadelenin sınıfsal ve politik mücadele olduğu unutulmadığı takdirde önemlidir. Kent ve beldelerimizde insanca ve daha kaliteli yaşamak istiyorsak, toplumcu yerel yönetimler için VERILEN SAVAŞ MUTLAKA BAŞARIYA ULAŞMALIDIR.