Pislik kokuyor

Yıllarca maliye müfettişliği yapmış biri olarak, birçok soruşturma yaptım, yolsuzluk konusunda birçok yazı yazdım. En son Rezilliğin Bini Bir Para adlı yazım ise sanırım en beğenilenlerden biri oldu. Ancak ben bile, bu yaşıma kadar bunca tecrübeme rağmen böyle bir rezillik görmedim. Görülen odur ki, yıllar sonra devleti ele geçiren AKP, Cemaat’iyle ve tüm yandaşlarıyla beraber ülkemizi, Osmanlı’nın işgal ettiği düşman topraklarından biriymiş gibi hiçbir kural tanımadan yağmalamaktadır, bunca rezilliğe rağmen vazgeçmeye de niyetleri bulunmamaktadır.

Bu noktadan sonra bizim, kimin yaptığının pek de önemi kalmayan bu operasyon sonucunda, RTE’nin çocukları da dahil olmak üzere, belki de yedi sülaleriyle beraber, her kademedeki bürokratların, memurların, yerli-yabancı işadamlarının(!), yerel yöneticilerin, başka da bilmem kimlerin katıldığı, çeteleşmiş örgütlenmelerle halkımızın milyar dolarlarını çaldıkları anlaşılmıştır. Bakanların evlerindeki paracıklar(!) para kasaları, para sayma makinelerinin görüntüleri ve sahiplerinin pişkin gülümsemeleri insanın içini bulandırmaktadır. Soruşturmanın başlamasından 8 gün sonra görevden alınan bakanların soruşturmayı engellemeye, delillleri karartmaya yönelik icraatları ise herhalde, dünya demokrasi(!) tarihine geçecektir.

Bu soygunu yaparken işledikleri suçlar ise rüşvet alma, verme, aracılık etme, ihaleye fesat karıştırma, sahtecilik, hayali ihracat, kara para aklama, tarihi eser kaçakçılığı bu suçları işlemek için çete kurmak ve kamu görevlileri için TCK’da düzenlenen başkaca birçok suçtur. Bu suçlar Anayasamızın 68. maddesinde düzenlendiği gibi, YÜZ KIZARTICI SUÇLAR’dandır, yasal düzenlemelere göre, bu suçları işleyenler, milletvekili veya kamu görevlisi dahi olamamaktadırlar. Yüz kızartıcı denmesinin nedeni ise toplumun ahlak düzeninin reddettiği, yapanları dışladığı, yani AHLAKSIZ suçlar olmasındandır. Ben öyle din bilgisi fazla olan(!) sosyalistlerden olmamakla beraber, İslam dini açısından da yolsuzluktan elde edilen paraların haram sayıldığını biliyorum. Hatta bazı şeriat düzenlerinde de hırsızlık yapanların elinin falan kesildiği de bilinmektedir. Bundan da fenası, Cemaat’in dediği gibi, seks kasetleri falan varsa, zina yapanlara bazı şer’i düzenlerde verilen cezayı ise hatırlamak bile istemiyorum.
Suçlamalar ve türleri o kadar çok ki, bir köşe yazısı kapsamında, hepsini incelemek mümkün bulunmamaktadır. Çok tartışılan soruşturma usulüne baktığımızda ise yüz kızartıcı yani AHLAKSIZ SUÇ’lardan veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmadığından, soruşturmanın, savcıların, doğrudan ve izin almaksızın yetkili bulunduğu 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet Ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’na göre yapılmakta olduğunu, hüküm olmayan hallerde CMUK’un (CEZA MUHAKEMELERİ KANUNU) geçerli olduğunu görmekteyiz. Bakanlar hakkındaki soruşturmalar ise Anayasamız gereğince MECLİS SORUŞTURMASI şeklinde yapılabilmektedir. TBMM’nin yüz kızartıcısı da dahil yüzlerce suçlu, şüpheli ve sanıktan oluşan yapısı ve AKP’nin çoğunluğu düşünüldüğünde bu işin pek de mümkün olmadığı ise açıkça anlaşılmaktadır.

Çok tartışılan kolluk kuvvetleri meselesine baktığımızda, CMUK’un,160-161 ve 164’üncü maddeleri gereğince, adli kolluk kuvvetlerinin adli işlemelerde, kayıtsız şartsız savcının emrinde olduğu hüküm altına alınmış olduğundan, AKP tarafından, soruşturmayı kontrol edip durdurmak için, ADLİ KOLLUK YÖNETMELİĞİ’NDE yapılan değişiklikler, kanuna aykırı olduğundan, tamamen usulsüz ve yok hükmündedir. Ayrica, yargıyı tamamen yürütmenin emrine sokacağından, Anayasa’ya ve uluslararası tüm demokrasi normlarına bile aykırı olup, Danıştay da bu yönetmeliğin yürütmesini durdurmuştur.
Bir başka tartışma konusu ise CMUK’un 157 maddesinde açıkça belirtildiği gibi cumhuriyet savcıları tarafından dava açılana kadar, yürütülen soruşturma işlemlerinin tamamen gizli olma gereğidir. Ancak 11 yıllık iktıdarında bu gizlilik prensibine uyulmamasını bir marifet gibi algılayıp karşı çıkmayan suçsuz, günahsız olanlarda dahil birçok insanın özel hayatının gazetelerde çarşaf çarşaf sergilenmesine neden olan AKP hükümeti bundan şikayet edecek en son merci konumundadır.

Ben 36 senelik memuriyet hayatımda, kara para soruşturması dahil birçok soruşturma yaptım, gereğine göre de savcıya veya bakanlığa gönderdim. Birçok bakan dahil, hiçbir ciddi müdahale ile de karşılaşmadım. Gönül isterdi ki çoğu kamu görevleri ile ilgili bu soruşturmaları da kamu görevini bilen, tarafsız denetim elemanları yürütsün ve tüm kamuoyu sonuçlardan tatmin olsun! Ancak 1980’den beri devam eden devleti işgal süreci içinde bu nitelikte devlet memurlarından kalmadığı herkesin malumudur.

Cemaat’le beraber, devleti, en ufak memuruna kadar politize ettiği kadrolarla doldurup işgal eden, şimdi bile Anayasa suçu işleyerek, adli kolluğa müdahale eden, kendini kovuşturan, memur ve yargı mensuplarını görevden alan AKP hükümetinin ve her düzeydeki kamu görevlisinin hiçbir eylem ve işlemine güven kalmamıştır. Özellikle parayla ifade edilebilen kamu hizmetleri, her seviyedeki sınavlar, memur alımları hatta belki de milletin umut bağladığı milli piyango, loto gibi şans oyunlarının bile mercek altına alınma geregi ortadadır. Yolsuzluk çamuruna batmış, debelendikçe baskıyı artıran bu hükümetin artık ömrünü doldurduğu açıkça görülmektedir. TEMİZ TOPLUM isteyen halkın talebi açık ve nettir. AKP HÜKÜMETİ GİTMELİDİR.

İşin politik yönüne baktığımızda ise, bırakın kendi atadığı, 11 yıldır türlü çeşitli kanunsuzluğu beraber yaptığı yargı ve Emniyet mensuplarını, nasıl oluşturulduğu hala belleklerde tazeliğini koruyan HSYK hakkında bile suç duyurusunda bulunan AKP acizliğini bir kez daha göstermiştir. AKP tarafından defalarca yargıya müdahale edilmiş, soruşturmalar engellenmiştir. Anayasamızın vazgeçilmez hükümleri, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, tarafsızlık ilkeleri defalarca çiğnenmiş ve yok edilmiştir. Hukuk devletinin rafa kaldırıldığı sokaktaki vatandaş tarafından bile açıkça görülmektedir.

AKP ve Cemaat 90 yıldır bir türlü yerleştirilemediği anlaşılan bazı teorisyenlerin durmadan önündeki sayıyı değiştirip tartıştığı cumhuriyeti 11 yılda yok etmişlerdir. Şimdi ise Cemaat, oklarını tam da bilmediğimiz taleplerini yerine getirmeyen AKP’ye çevirince beraberce ve büyük ölçüde devleti de yok etmişlerdir. Ekonominin de çökmesiyle tam bir DEVLET BOŞLUĞU oluşmuşken muhalefete baktığımızda ise Cemaat’in istedigi adayları belirledikten başka aynı paralelde muhalefetini sürdürüp öldürücü darbeyi vurmayan veya vuramayan CHP’nin halka umut veremediği açıkça görülmektedir. Umudum ve kanım ise, artık ömrünü dolduran bu partinin yerel seçimler sonrası halk tarafından tasfiye edilmesidir. BDP ve hülle partisi HDP ise kendi soylemlerinden anladığımıza göre adaylarını aşiretlere onaylatmakla meşgul olup, Kürt emekçileri ve ülke genel politikası ile hiç ilgilerinin bulunmadığı bir kez daha anlaşılmıştır.

Bunun yanında, tam da AKP müttefik ararken bazı liberal çevrelerdeki eski operasyonlardan doğan mağduriyetleri kaldırmak ve Cemaat’ten öç almak seklinde beliren eğilimler ise yanlış ve tehlikelidir. Hep ve ısrarla söylediğim gibi, bugün ve tam da ihtiyaç oldugu sırada SOL CEPHE’nin geciken zamanlamasının yanlışlığı ise bir kez daha anlaşılmıştır. Bütün bunlara rağmen, bu devlet krizini de Haziran Direnişi’ndeki potansiyelini aynen koruduğu görülen, sanılandan çok daha bilinçli halkımızın çözeceği iyice anlaşılmıştır. Halktan yana sol örgütlerimiz ise anlamalıdır ki, mücadelenin yol ve yöntemini bu halk hareketi içinde öğreneceklerdir. Ancak ben yine de hava kirliliğinin yanında, son zamanlarda artan sağlığa zararlı kokular nedeniyle pencerelerinizi fazlaca açmamanızı öneririm.