Pislik kokusu devam ediyor

17 Aralık yargı operasyonunun üzerinden neredeyse 2 hafta geçti. Hiçbir demokratik ülkede olmayacak şekilde, AKP hükümeti daha da militanlaştırdığı şebekesiyle hâlâ yerinde duruyor. Suç delillerinin üstünü kapatıyor, yok ediyor, muhtemelen kimi suçluları da kaçırıyor ve yeni suçlar işliyor. Doğrudan Başbakan’ın oğlunun karıştığı 3. dalga operasyon ise Anayasa’ya aykırı olarak engellenip, yüzlerce yargı mensubu ve devlet görevlisi şu veya bu şekilde kanunsuz olarak görevinden alınıyor. AKP, tarafsız, işini yapan yargı ve devlet mensuplarından sonra, şimdi de eski suç ortağı Cemaatçi olarak fişlediklerini devletten temizlemekle meşgul! Yani artık ülkemizde, demokrasi ve hukuk devletınin kırıntısından bile bahsetmek mümkün değil...

Tüm bunlar olur ve ülkemiz dünyanın gözü önünde demokrasiden her gün biraz daha uzaklaşıp yolsuzluk sıralamasında en üstlere tırmanırken, en sağcı adayları bulmaya çalışan muhalefet, Meclis koltuklarında oturup her zamanki gibi RTE’ye laf yetiştiriyor. Muhtemelen de Hocaefendi’den işaret bekliyor. Muhtemel bir seçim yenilgisinin sonucunu düşünmek bile insanı gerçekten ürkütüyor. Sol Cephe örgütlenme aşamasındayken, ben de soruşturma konusu suçlara kısaca göz atmak istedim.

Bilindiği gibi TOKİ, AKP ve yöneticilerinin en çok sebeplendiği yer olup, soruşturmada belirtilen suçların çoğu bu kuruluşun işlemleri dolayısıyla işlenmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, usulsüz olarak imar yetkisi verilen Şehircilik Bakanlığı ve bu kuruluş imar izni olmayan, çoğu korumaya alınmış birçok araziyi devletten veya şahıslardan üç kuruşa veya bedavaya alıp imara açarak onlarca, yüzlerce misli değerini artırdıktan sonra, ihale falan yapmadan, pazarlık usulüyle, ihalesini verdiği firmalardan doğan rant paylaşılmaktadır. Böylece, yolsuzluğa batmış inşaat sektörü ekonominin motoru haline gelirken, görevi dar gelirlinin konut ihtiyacını karşılamak olan TOKİ uygulamaları sonucu, dar gelirlinin konut ihtiyacı artarak dururken, ülkemizde ciddi anlamda bir lüks konut stoğu oluştuğu ise işin başka bir boyutudur.

11 yıldır yapılan değişikliklerle kuşa çevrilen İhale Yasaları’na göre bile bu durum ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturmaktadır. TCK’daki cezası ise, kamu zararı halinde 1/2 artırılmış olarak, 5-12 yıl arası hapis cezası iken, AKP hükümeti tarafından bu yıl yapılan değişikle 3-7 yıla düşürülmüştür. Aynı şekilde, savcılığın birçok suçlamasında mevcut, rüşvet suçunda da 2005 yılında yapılan değişikliklerle, “yapması gereken bir işi yapmak veya yapmaması gereken bir işi yapmamak” şeklinde ifade edilen basit rüşvet, rüşvet tanımından çıkarılıp, “görevi suistimal” kapsamına alınmış, cezası da 4-12 yıldan 1-3 yıla düşürülmüştür. Bu değişikliklerin neyin hazırlığı olduğu ise şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.

Rüşvet suçu, ancak kamu görevlileri tarafından işlenen suçlardan olduğundan, örneğin kamu görevlisi babasının yapacağı bir iş karşılığı menfaat temin eden çocukların veya akrabaların durumu, suça iştirak kapsamında değerlendirilecektir. İştirakin cezası ise genelde aynı tutarda olmaktadır. İlginç suçlamalardan biri de kara para aklamaktır. Kara para, yasadışı yollardan elde edilen para, mal ve her türlü değerler olarak adlandırılmaktadır. Genelde de dünyada kara para, uyuşturucu, silah kaçakçılığı, fuhuş vb. hepsi de ahlaksız, dinen de caiz olmayan yollardan elde edilmektedir. Uluslararası ekonomiye, düzene zararları düşünülerek, kara parayla ilgili Türkiye’nin de imzaladığı birçok uluslararası anlaşma mevcuttur. 1997 yılında da bu mücadele için Maliye Bakanlığı bünyesinde, başkanlık şeklinde, MASAK adı altında özel bir birim oluşturulmuş ve özel bir yargılama usulü getirilmiştir. Özellikle de, İran ilişkilerindeki kara parayla ilgili en az 1 yıldır önemli emareler varken, bırakın yapılan ihbarı, bankalar tarafından tüm şüpheli para hareketlerinin periyodik olarak bildirildiği bu birimin soruşturma bile başlatmaması, işin önemli bir boyutudur.

1. İran’la ilgili kara para trafiğine baktığımızda ise ABD ve AB’nin BM Güvenlik Konseyi kararıyla, İran’a kapsamlı ambargo uygulanıyor. Sebep, uranyumu zenginleştirme çalışmaları.
Son iki yılda ambargo genişletildi. Dünya bankacılık sistemi İran’a kapatıldı.

Bankalar üzerinden İran’a tek kuruş giremiyor. Tek kuruş çıkamıyor. İşte bu şartlarda İran derin devleti tarafından, illegal olarak yapılan petrol ve benzeri ihracatın bedellerini tahsil etmek ve ithalatında kullanabilmek için oluşturulan birçok hayali şirketin bir kısmı Türkiye’de kurulmuş, 5 kuruş vergi vermeyen ve kontrol dışı bu şirketler kanalıyla, altın üzerinden ödemeler ve para transferleri yapılıyor. İsmi üstünde bu kara para işlerinde başta devlet büyükleri(!) ve bürokratlarda avantasını bol bol alıyor. Bu paraların başka nerelerde kullanıldığı ise meçhul. İran da, kendisine uygulanan ambargo yumuşatılmaya başlarken, kendisini de soyduğu anlaşılan bu şebekeyle ilgili soruşturma başlatmış. Yasal olarak en az 3-7 yıl hapis cezasını ve suçtan elde edilen tüm malvarlığına el konmasını gerektiren bu suçlarla ilgili olanların malvarlığındaki tedbirlerin kaldırılması ise işin önemli bir boyutudur.

AKP, Cemaat ve tarikatların 1980’lerden beri devlete yerleştirdiği kadrolar ise, büyüklerini hiç aratmadan, sade vatandaşın kapısından giremediği devlet dairelerinde ve muhalefet partileriyle beraber yerel yönetimlerde istedikleri gibi at oynatmaktadırlar. Örneğin epeyce bir usulsüzlük yapıp, makam odasını Mısır’dan sahte faturalarla getirdiği mobilyalarla donattığı söylenip sessizce istifa ettirilen bölgemizdeki üst düzey bir maliye yetkilisinin durumu, bunun açık ve basit bir örneğidir.

Yüz kızartıcı suçlardan elde edilen bu paraların önemli bir kısmı politikaya aktarılıp, siyaset(!) finanse edilirken kalanların cebe atıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Geçen dönemdeki seçimlere, üye olmadan DSP’den katıldığım 35 bin civarındaki nüfusuyla Çeşme’de, AKP ve CHP adaylarının harcadığı trilyonları görünce gerçekten şaşırmıştım. Sonrasında ise meşhur Karadağı yok edip hafriyatta kullanan liman inşaat şirketi, termal kaynakların üzerine AVM yapan meşhur şirketimizin kanunsuz elde ettiği çıkarlar ve diğerleri durumu net olarak açıklığa kavuşturdu. Şimdi de hem de aday adaylarının aylardır bina boyu posterlerine harcadıkları paraların kaynağı, gerçekten araştırmaya değerdir. AKP’yi iktidara getiren sebeplerden biri olan bu kirlilik nedeniyle, dürüst ve halktan yana insanların -bazı istisnalar dışında- herhangi bir seçimi kazanması mümkün bulunmamaktadır.

Geçen yazımda da belirttiğim gibi, tüm kanunsuzlukları beraber yapıp ortak oldukları Cemaat’le çıkar çatışmasına girip boğaz boğaza gelen AKP’nin müttefik arayışları başlamıştır. Bir yandan Balyoz, Ergenekon gibi soruşturmaların kanunsuzluğu söylemi yayılırken, şimdiye kadar susan kendi güdümüne getirdiği orduya suç duyurusu yaptırılmaktadır. Şu unutulmamalıdır ki, bu parti döneminde hukuka uygun hiçbir işlem yapılamayacağı gibi, tek talep, “AKP İSTİFA” olmalıdır. Bu soruşturmaların kanunsuzluğu kabul ediliyorsa da AKP’nin gündeme getireceği anlaşılan genel bir aftan önce, tüm siyasi yargılamaları tüm sonuçlarıyla ortadan kaldıran bir kısmi af teklifi hazırlanmalı ve TBMM’ye derhal sunulmalıdır.

Görüldüğü gibi solcuyum, ilericiyim, demokratım diyen hiç kimsenin bu düzen partilerine verecek oyu bulunmamaktadır. TKP, ÖDP, Halkevleri arasında başladığı belirtilen güçbirliği görüşmelerinin, Haziran’dan beri yiğitçe direnen halkımızın talepleri doğrultusunda, ülkesini seven tüm dürüst insanların her türlü örgütlerinin, hatta bireylerin bir araya getirileceği ve en azından seçime kadar sürecek demokrasiyi, temiz toplumu ve diğer tüm ortak ilerici talepleri karşılayacak şekilde genişletilmesi şimdilik yapılacak en doğru iş gibi gözükmektedir.