Güncelleşme zamanıdır

Özel nedenlerimden dolayı sizlerden ayrı kalıp, yazamadığım uzunca bir sürede, ülkemizde ve dünyada, umudumuzu artıran çok önemli olaylar gelişti. 11 yıldır iç ve dış konjonktür ve teslimiyetin bedeli olarak küresel dünya patronlarının büyük desteğiyle tam anlamıyla bir saadet devri yaşayan AKP iktidarı için zor günler başladı ve yolun sonu gözüktü.

“Faize karşı olan (!) ve faiz lobisinin hiç sevmediği (!)” anlı, şanlı, İslamcı AKP’miz, özelleştirmelerle ulusal mal varlığımızı hovardaca yok etmesine, ekonomik ve sosyal politikalarıyla sermaye sahipleri dışındaki tüm halk kesimlerini fakirleştirmesine, bunları yapabilmek için neredeyse tamamen politize ettiği yargısı, kamu görevlileri, askeri, polisi ve medyası ile tüm halk kesimleri üzerinde uyguladığı baskıyı her gün daha da arttırıp, faşizan yüzünü daha fazla göstermesine rağmen, ekonomik politikalarını, bu sevmediğini iddia ettiği iç ve dış faiz lobisinden “haram” dediği faizle para kiralayarak sürdürebilmiştir. Dolayısıyla, AKP’nin 11 yıllık iktidarında, iç ve dış borçlarımız ortalama 2,5 kat artarak sırasıyla 149,9 milyar TL’den, 388 milyar TL’ye ve 130 milyar dolardan, 327 milyar dolara yükselmiştir.

Tamamına yakını bankalara ve tefecilere borçlu olan halkımız ve dolayısıyla ülkemiz tamamen iflas etmiş durumdadır. Bu küresel tefeci faiz lobisine çok karşı olup, çok da kızan Sayın Başbakanımız doğal olarak, tüm dünyada her zaman yapıldığı gibi, iç ve dış başarısızlıkları karşısında, halkımız üzerindeki faşizan baskıyı ve özel hayata müdahaleyi artırmıştır. Değerli liberallerimizin bile artık “Türkiye’de demokrasi var” diyecek yüzü kalmamıştır.

Gelişen olaylar karşısında birçoğumuz ciddi karamsarlığa kapılırken, hiç beklenmedik olağanüstü bir olay gerçekleşti ve bence Türkiye’de ilk defa her kesimden halk sokağa çıkarak Gezi eylemlerini başlattı. Devlet tarafından katledilen gencecik insanlara, palalı, sopalılara, başıboş gezen katillere rağmen, ülkenin birçok yerinde de eylemler devam ediyor. Bu insanlar, aş ve iş yanında, demokrasi, laiklik ve özel hayatlarına müdahalenin son bulmasını, dolayısıyla da aydınlık bir gelecek istemektedirler. En büyük eksiğimiz ise tam da bu noktada ortaya çıkmış, bu insanların taleplerine karşılık verecek, siyasi bir muhalefetin bulunmadığı tekrar görülmüştür.

Bütün bunlar olurken, ana muhalefetin başı din adamları ile iftar açmakta, milletvekilleri tatil yapmakta bir kısmı ise Kürt-İslam sentezi peşinde koşmaktadır. Tek kişilik siyasi muhalefetin bile ne kadar etkin olabileceğini gösteren Sn. Sırrı Süreyya Önder tek başına bırakılmıştır. Artık direnmeye başlayan insanlarımız, “oyları AKP’ye gitmesin” tehdidiyle bunlara oy vermek istememektedir.

Bu durum bir kez daha, artık sol partilerin, güncel program ve hedeflerle, güncel politikalarla siyaset sahnesine çıkmasının gerekliliğini göstermiştir. Sanırım buradaki en büyük sorun, nihai hedefi sosyalizm olan, buna göre örgütlenmiş ve program yapmış partilerin, geçmişte de örneklerini gördüğümüz gibi güncelleşirken, nihai hedeflerinden sapmış gibi haksız ve yersiz eleştirilere uğrama endişelerini taşımalarıdır. Ancak yakın tarihimiz iyice göstermiştir ki, küresel dünyada yükselen faşizme karşı, sosyalistler dışında muhalefet yürütecek parti ve kuruluş bulunmamaktadır.

Önümüzde duran, altı ay sonraki seçim ise yerel seçim olup, büyük ölçüde yerel aday ve yerel politikalarla yapılacağından, ilgili tüm demokratik kitle örgütleriyle belirlenecek, katılımcı yerel politikalar açısından sola önemli bir fırsat ve kolaylık sağlayacaktır. Bir kaçı dışında, kazandıkları belediyeleri AKP kadar kötü yöneten muhalefet partileri “Aman AKP geliyor!”deyip, bu seçimi genel seçime dönüştürmek isteyeceklerse de, bunlara verilen her bir oyun, 11 senedir AKP’yi güçlendirdiğini unutmadan, bir önce çalışmaya başlamak tarihi bir görevdir.