Ekonomi tıkırında!

Son zamanların ekonomik açıdan en güncel ve hayati önem taşıyan tartışması, kapitalist dünyanın patronu ABD’nin Merkez Bankası (Fed) kanalıyla dünya piyasalarına sürdüğü parayı sınırlaması ve sonrasında geçici olarak vazgeçmesi sonucu başlayan, şimdilik askıya alınan ekonomik kriz ile son yayınlanan Haziran 2013 itibariyle yüzde 4,4 büyüdüğümüzü gösteren rakamlar ve AKP’nin büyük ekonomik başarısının(!) devam ettiği söylemleridir.
Bilindiği gibi, ABD kendi ülkesindeki krizi atlatabilmek, faizleri düşürüp büyüme oranını yükseltebilmek için 2008 yılından beri uluslararası piyasalara para sürmektedir. Bu şekilde piyasaya sürülen para miktarı ise 2 trilyon doları geçmiş olup son dönemde aylık 85 milyar dolar civarındadır. Böylece düşük faizlerle ekonomisini canlandıran ABD’ye bu rahatlığı sağlayan, 1944 yılından beri uluslararası para olan doları kendi ekonomik politikası sınırları içinde istediği gibi ve karşılıksız olarak basmasıdır. Böylece ABD kendi parasına sağlanan imtiyazı haksız şekilde kullanarak kendi vatandaşlarının refah seviyesini artırmaktadır.

AKP ise iktidara geldiği 2002 yılından beri, ABD patentli Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı uygulamaktadır. Aslında çok bilinen bu program ise IMF’nin tüm az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere dayattığı kemer sıkma programıdır. Buna göre de 11 senedir başarıyla uygulandığı gibi, devlet küçültülüp sadece polis devletine dönüştürülecek, tüm varlıkları satılacak, maaşlar ve ücretler reel olarak düşürülüp kar ve rant kazançları yükseltilecektir. Bunları yaptığınız takdirde, başta ABD ve Arap şeyhlerinden olmak üzere, çoğunlukla faiz ve bir miktarda kâr karşılığı gelen dolarla ülkenin döviz açığı kapatılmaktadır. İşte yerli ve yabancı patron çevrelerince yere göğe sığdırılamayan sürekli not artışları getiren AKP’nin ekonomik mucizesi budur.

Bu politikalar sonucu, 11 yılda ülkemizin iç ve dış borcu 2,5 kattan fazla artarak 1 trilyon lirayı aşarken, borsada, 2002’de 9 bin 182 milyar dolar olan yabancı portföyü, 2012 sonunda 152 bin 355 milyar dolara çıkmıştır. Yüzde 21,6 sı ABD’lilerin yarıya yakın kısmı ise Amerikalı, İngiliz ve Lüksemburglu yatırımcılara ait bulunmaktadır. İşte beklenen her krizdeki dalgalanmalar bu yatırımcıların(!) hisselerinin değeriyle, döviz kurunu dengeleyip azami kârla borsadan çıkma çabalarından kaynaklanmaktadır. Yakın zamanda muhtemel bu olay gerçekleştiğinde ise onlarca Kemal Derviş’in bile bizi kurtaramayacağı açıkça ortadadır.

Görüldüğü gibi, AKP’nin ekonomik mucizesi(!) devletin tüm malvarlığını elden çıkarmak, borçlanmak ve dünyanın en yüksek faizi ile para kiralamaktan ibarettir. Aslına bakılırsa, izlenen bu ekonomik politika ve Dünya Ticaret Örgütü, AB ve ikili imzaladığımız antlaşmalar sonrası, ülkemiz ekonomisi daha da bir “manda”laşmıştır. Bu güçlü ekonomi ve ihracata dayalı büyüme modelinin sonucu 1993’te her 100 birim ithalata karşılık 77,6 birim ihracat yapabilen ülkemiz, 2013 Temmuz ayı sonunda, 100 birim ithalata karşılık 61,6 birim ihracat yapabilir hale gelmiştir.

İzlenen bu politikalar sonucu, geniş ve verimli topraklarıyla zamanında önemli bir tarım ülkesi olan ülkemiz, tekstil ihracı için, pamuğu, ipliği, kumaşı bile ithal eder hale gelmiştir. Sonuç olarak da döviz gelirlerimiz ve giderlerimiz arasındaki fark, yani cari açığımız, 2002 yılında 626 milyon dolarken 11 yıllık AKP iktidarı sonucu, 2013 Ağustos ayı sonunda 333 milyar dolara çıkmıştır. İşte bu ihracata dayalı ekonomi politikaları sonucu her ay 5-7 milyar dolar cari açık verilirken, ihracatla ithalat arasındaki fark da 7 milyar doları geçmiş bulunmaktadır.

Görüldüğü gibi ekonomimiz, sıcak para veya borçlanma ile beslenemediği anda bedelini yine halkımızın ödeyeceği bir kriz kapıdadır. Bundan da önemlisi, Özal-Derviş-Gül-Erdoğan’ın ihracata dayalı güçlü ekonomi ve liberalleşme politikaları sonucu ekonomimizin bir birim ihracat yapabilmek için ihtiyaç duyduğu ithal mal ve dolayısıyla döviz miktarı her gün biraz daha artarak ekonomimiz başladığı noktaya, sonraki yazılarımızda detaylı işleyeceğimiz gibi montaj sanayiine(!) geri dönmüştür.

Montajcı ve büyük(!) işadamlarımız için “ekonomi ne kadar tıkınırında” bilemeyiz! Ancak AKP hükümetinin bu ekonomiyi artık yürütemediği, Temmuz ayı sonunda ortaya çıkan cari açığı “kaynağı belirsiz yani kendileri gibi karanlık 4 milyar 801 milyon dolar ile kapattıkları” bellidir. Çaresizleştikçe daha da saldırganlaşan bu iktidarın politikaları karşısında halkımızın her geçen gün sol parti ve politikalara özleminin arttığı da açıkça ortadadır.