2013 bütçesinin dili

Mete Gönenç'in "2013 bütçesinin dili" başlıklı yazısı 30 Aralık 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçen haftaki yazımda tam da, 1 Ocak’ta yürürlüğe girecek olan 2013 bütçesiyle, yüzde 14 fazlasıyla öngörülen vergi gelirlerini sağlayabilmek için, vergi oranlarının arttırılması veya akaryakıt gibi temel ihtiyaç maddelerine zam yapılması gerektiğini, her şekilde vatandaş için bu yılın daha da zor geçeceğini yazmışken, çıkan haberlerden bu zamların eli kulağında olduğu anlaşılmıştır.

Büyük kısmı dar gelirli tüketicinin vergileri ile finanse edilecek olan bu bütçede, eğitime yüzde 80’i personel giderleri olmak üzere 47,4, sağlığa sadece 2,5 milyar TL ayrılırken 11 bakanlıktan fazla pay verilen Diyanet İşleri’ne ayrılan pay 4,6 milyar lira, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve emniyete yani güvenliğe ayrılan toplam pay ise, 45,3 milyar lira. Yani 370 milyar liralık harcama bütçesinin yaklaşık yüzde 16’sı güvenlik ve “dindarlık” işlerine ayrılmış. Bu durum ancak AKP ile yönetebilen küresel güçlerin, ülkemizi getirdiği noktayı ve gelecek yıldan neler bekleyebileceğimizi net olarak gösteriyor aslında.

Bu güne kadar çok yazıldığı gibi emekçilere, dar gelirli halkımıza sadece yük olup, hiçbir iyilik getirmeyecek olan bu bütçe, aynı zamanda liberal ekonomi açısından da hükümetin, kredi kuruluşlarının verdiği yüksek notlara rağmen başarısızlığını göstermektedir. Halen, yüzde 29’u personel giderlerine, yüzde 13’ü faiz giderlerine, yüzde 37,5’i başta SGK olmak üzere verimli hale getirilemeyen ekonomide sistemlerin açığını kapamaya ayrılan bu bütçede, yatırıma ayrılan payın yüzde 8,3, sanayi, tarım ve KOBİ’lerin desteği için ayrılan payın sadece 10 milyar lira olması bu durumu açıkça göstermektedir.

Bu bütçeyi, ABD’den Bakan gönderilmesine neden olacak kadar büyük bir ekonomik krizde olduğumuz 2002 yılındaki bütçeyle kıyasladığımız zaman ise 2002 yılında 40 milyar lira olan bütçe açığının, bu yıl yüzde 60 artış tahmini ile bile 34 milyar liraya çıktığını görmekteyiz.

Yine 2002 yılında bugünkü 600 milyar dolar iç ve dış borcun yarısı kadar seyreden iç ve dış borcun, o günkü kriz şartları gereği 43 milyar lira olarak bütçeye yansıyan faiz ödemelerinin, “coşan” borsaya, tüm olumlu finans koşullarına rağmen geçen yıla göre yüzde 35 artışla 53 milyar liraya geldiği görülmektedir. 2002 yılında bütçede bile, yatırım harcamalarının, 2013 yılından sadece 1 milyar lira eksiğiyle 7 milyar lira olduğunu hatırlatmak ise sanırım yerinde olacaktır.

Son 10 yıllık ekonomik programın bir sonucu ve göstergesi olan bu bütçe, halkımıza, demokrasi, mandacılık, açlık, işsizlik, devletin tasfiyesi bedelleri ödetilerek dayatılan programın sonunun geldiğini, artık daha da acı reçetelere hazırlıklı olmamız gerektiğini iyice göstermektedir. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, küresel ekonomik düzeni geriletmenin ve ortadan kaldırmanın tek yolunun ise, solda kitlesel muhalefet oluşturmak olduğu da, bir kez daha anlaşılmalıdır. Halkımızın yapay ve ilkesiz muhalefetle uğraşacak vakti kalmamıştır.

Tüm soL okurlarının yeni yılını kutlar, esenlikler dilerim.