Yirmi Yılda İki Farklı Bozulma

Cari açık tartışmalarının sonu gelmiyor. Konuyu biraz daha genel bir çerçeveye çekelim ve son yirmi yıl boyunca Türkiye ekonomisini etkileyen iki farklı bozulmanın üzerinde odaklanalım. Onar yıllık aralarla önemli farklılaşmalar söz konusu olmuştur. Cari açıkların bir sorun haline dönüşmesi, bunlardan ikincisidir.

***
Aşağıdaki tablo Türkiye’yi etkileyen dış kaynak hareketlerini ve bunların dış denge üzerindeki yansımasını son yirmi yılı ikiye ayırarak karşılaştırıyor. 1990, Türkiye’de sermaye hareketlerinin serbestleşmesini izleyen ilk yıldır. Sonraki gelişmeler ve bozulmalar bu kararın izlerini taşıyacaktır.

Tipik durumu özetleyelim: Yabancı sermaye girişleri, kayıt-dışı girişlerle desteklenerek, cari açığın finansmanına, rezerv biriktirmeye ve yerli aktörlerin dışarıya kaynak çıkarmasına tahsis edilir. (Net girişler “artı” net çıkışlar ve rezerv artışları “eksi” işaretlidir.) Zaman zaman, özellikle krizli dönemlerde bu öğeler ters yönde seyreder ancak, onar yıllık toplamlar alındığında istisnai yıllar kaybolur tablodaki tipik durum ortaya çıkar.

Bu öğeler arasındaki değişmeler, milli gelir bağlantılarıyla birlikte tabloda sunuluyor ve 1990’lı ve 2000’li yıllardaki bozulmalar belirlenebiliyor.

İki Dönemde Dış Kaynak, Cari Denge (Milyon dolar), Büyüme (%)

***

Önce 1990’lı yıllara bakalım: 51.8 milyar dolar yabancı sermaye ve 2.5 milyar dolar kayıt-dışı girişlerden oluşan dış kaynak toplamının sadece 13.5 milyar doları (yüzde 25’i) cari açığın finansmanına tahsis edilmiştir. Farklı ifade edelim. Bir dolarlık cari açık gereksinimine dört dolarlık yabancı sermaye girişi refakat etmektedir. Artan üç dolar yerli burjuvazinin dış dünyaya kaynak aktarımına ve rezerv biriktirmeye tahsis edilmektedir. Bu yıllarda yabancı sermaye girişlerinin hemen hemen tamamı dış borçlanmayla gerçekleşmiştir. Böylece, borçlanarak biriktirilen rezervler (kredi faizleri bunların getirisini çok aştığı için) ekonomiye net maliyet getirir. Benzer bir gözlem, dışarıya fon aktaran yerli rantiyeler için de söylenebilir. Kısacası, ekonomi, büyümenin gereksinimlerinin çok üstünde dış kaynak kullanmakta dışsal kırılganlıklara kapı aralamaktadır. Dış borçlardaki artışların (61 milyar dolar) yabancı sermaye girişlerini aşması bu kırgınlıklardan biridir.

Buna karşılık aynı yılların önemli ve olumlu bir özelliğine de dikkat çekelim: Ekonomik büyümenin yarattığı cari açığın düzeyi ve milli gelire oranı ılımlı seyretmiştir. Yüzde 4.2’lik ortalama büyüme, milli gelirin yüzde 1’ini aşmayan dış açıklarla sonuçlanmıştır. Bu yapısal özellik, dış ticaret politikalarında ve döviz kurlarında uygun seçeneklerin kullanılması halnde, yüksek büyüme hızlarında dahi bir cari açık sorununun ortaya çıkmayabileceğini gösteriyor.

***

2000-2009 dönemine gelelim. On yıl içinde Türkiye’ye 262.7 milyar dolar yabancı sermaye girmiştir. Önceki döneme göre astronomik bir artış var. Bu rakamı doların 1999’daki değerine göre kırparak düzelttiğimizde dahi, dört misli bir artış söz konusudur.

Dış kaynak girişlerinin (düzeltilmemiş değerlerle) kullanım biçimindeki değişmeleri inceleyelim. Yabancı ve kayıt dışı sermaye hareketlerinin toplamı 277.1 milyar dolardır. Bu toplamın %64’ü cari açıkların finansmanına ayrılıyor. Farklı bir ifadeyle bu dönemde bir dolarlık dış açık, 1.6 dolarlık dış kaynak girişine refakat etmektedir. Önceki dönemde bu bağlantının bire dört olduğunu hatırlatalım.. Türkiye’ye yabancı sermaye girişleri, artık büyük ölçüde ekonominin büyümesinden kaynaklanan döviz gereksinimini karşılamaktadır. Bu çarpıcı bir düzelmedir Rezervlerin ve yerli aktörlerin dış dünyaya sermaye aktarmaları (%14 ve %22 olarak) arka plana gerilemektedir.

Gelelim bu dönemi belirleyen bozulmaya… Belli bir büyüme temposunun gerektirdiği dış açıkta çarpıcı bir tırmanma vardır. Dönemin ortalama büyüme hızı (%4.5), bir önceki döneme yakındır. Buna karşılık, 2000-2009 yıllarında cari açıkların toplamı, dolarlı milli gelir toplamlarının yüzde 4’üne yükselmiştir. Dış açık kronikleşmiş büyümüştür. Öyle ki, ekonominin hemen hemen sıfır büyüme gösterdiği 2008’de 42 milyar, yüzde 5’e yakın küçüldüğü 2009’da 14 milyar dolar dış açık gerçekleşmiştir. Önceki yıllarda ise, milli gelirin daraldığı her yıl istisnasız dış fazla yıllarıdır.

***

Sermaye hareketlerinin serbestleşmesini izleyen 1990’lı yıllarda ekonomik büyümeden kaynaklanan dış kaynak gereksinimleri ılımlıdır. Bu gereksinimlerin çok üstünde yabancı sermaye girişlerinin gerçekleşmesi ise bu döneme özgü bir bozulmadır..

2000’le başlayan on yıl içinde ise bir düzelme, bir de bozulma yanyana gözlendi: Düzelme, yabancı sermaye girişlerinin büyük çoğunluğunun (üçte ikisinin) reel ekonominin gereksinimlerine tahsis edilmesi ile gerçekleşti. Ancak, belli bir büyüme hızında (hatta durgunlaşmış durumlarda) ekonominin dış kaynak kullanımı çarpıcı oranlarda artmıştır. Döneme özgü bozulma, cari açık sorununun patlak vermesidir.

Her iki bozukluk hali, ekonomiye ciddi kırılganlık öğeleri getirmiştir. Serbestleşen sermaye hareketlerinin durgunlaştığı, durduğu her yıl (1994, 1999, 2001 ve 2009) milli gelirin de düştüğü yıllar olmuştur.

1990’lı yıllardaki bozulmanın “tedavisi” daha kolaydı. Örneğin, yerli sermaye çevrelerinin ülke dışına fon aktarımını frenleme yönetmleri oluşturulabilseydi, dış kaynak girişlerinin tekrar dışarıya “sızması” hafifletilmiş olurdu.

2000 sonrasında ise, büyüme-dış açık bağlantısındaki bozulma artık yapısal hale gelmiştir radikal dönüşümler uygulanmadıkça kısa dönemde çözümü imkânsızdır. Ve bu önlemlerle başlayıp cari açık sorununu çözmeden sermaye hareketlerini (örneğin sıcak parayı) denetleme girişimleri sonuçsuz kalacaktır.