Kapitalizm koronavirüs ile baş edebilecek mi? Ya Türkiye? Nasıl? Ekonomik, siyasal, toplumsal sonuçları?
Şimdiden yanıtlayamıyoruz. Tek tespit, salgının zincirleme ekonomik krizlere yol açmakta olmasıdır.
Yakın geçmişin finansal krizleriyle karşılaştırmak yanıltıcıdır. Bu kez insanlar çalışamıyor; üretim bu nedenle duruyor; ücretler ödenemiyor; talep çöküyor.
Coronavirüs, dünya çapında bir toplumsal bunalımın habercisi midir? Sağlık alanında odaklanarak ve ekonomileri de sarsarak…
Medyadan Türkiye ekonomisi üzerindeki uzantılarını soranlar oluyor. “Henüz çok erken” diye geçiştiriyorum. Gerçekten de öyle. Batı’daki ilk tepkileri ve sonuçları günü gününe izlemeden Türkiye öngörüleri anlamsızdır.
Ocak 2020’de Cumhuriyet gazetesinden Leyla Kılıç ile bir söyleşi yaptık. Bant çözümlerini gözden geçirdim; gazeteye ilettim. Söyleşi, bazı sorular çıkarılarak ve kısaltılarak 8 Mart Pazar günü Cumhuriyet’te yayımlandı.
Söyleşinin tümünü aşağıya alıyorum. İki ay önceki tespit ve değerlendirmelerimin bugün de geçerli olduğunu düşünüyorum.
***
TÜİK, geçen hafta, 2019 millî gelir (GSYH) istatistiklerini yayımladı.
Türkiye ekonomisinin Ekim 2018-Haziran 2019 döneminde küçüldüğü yine TÜİK verileri ile belirlenmişti. İki yıla yayılan bu dokuz ay içinde ekonomi yüzde 2,2 oranında daralmıştı.
Özgür Orhangazi bana göre “genç kuşak” iktisatçılarındandır; ama yirmi yıldan bu yana Türkiye ekonomisi üzerinde eleştirel çalışmalar yayımlamaktadır.
Orhangazi, bu çalışmaların sentezini ve fazlasını bir kitaba dönüştürmüş: Türkiye Ekonomisinin Yapısı: Sorunlar, Kırılganlıklar ve Kriz Dinamikleri (Ankara, 2020, İmge).
Türkiye’nin 2018-2019 krizinin aşamalarına 29 Kasım 2019’da soL Haber’de değinmiştim (“2018 Krizinin Dış Şokları”). O tespitleri kısaca hatırlatayım.
2020 Davos toplantısının ana teması, Paydaş Kapitalizmi olarak ilan edildi. Burjuva ideolojisinin işe yarar söylemlerinden biri… Kapitalizmi oluşturan tüm sosyo-ekonomik öğeleri (hissedarlar, şirket yöneticileri, işçiler, tüketiciler vb.) paydaşlar başlığı altında birleştirilir; aralarındaki çıkar birliği vurgulanır.
Değerli meslektaşımız Yılmaz Akyüz’ün bir makalesi 24 Ocak 2020 tarihli Inter Press Service’te İngilizce yayımlandı. Başlığını Türkçeleştiriyorum: Eşitsizlik, Durgunluk ve İstikrarsızlık: Finansal Kapitalizmin Yeni ‘Normal’ Hali. Kapitalist dünya ekonomisinin güncel durumuna ışık tutan özlü, güzel bir yazı…
2019’da “dünyanın hali” nasıl seyretti? Yıl sonunda bu köşede gözden geçirdim: Sermaye tahakkümü altında bunalan halk sınıfları kalkışmakta; emperyalist saldırılar sürmekte; iktidarlar sarsılmakta; faşizm hortlamakta; “popülizm” yaftası sayesinde saygınlık kazanmaktadır.
Faşizm, tam olarak yerleşmek için üniversiteleri de “işgal etmek” zorundadır. Almanya’nın klasik faşizmi iyi bilinir: Profesörler atıldıktan sonra kitapları topluca yakılır.
Günümüze uzanalım ve güncel iki örneğe göz atalım: Hindistan’ın Hindu (“Hindutva”) faşizmi ve Türkiye’nin İslamcı faşizmi…
IMF Aralık 2019’da Türkiye ekonomisi ile ilgili bir rapor yayımladı: Turkey: Article IV Consultation, Staff Report, 19/395.
Türkiye’nin de üye olduğu bu uluslararası kuruluşun Ana Sözleşmesi Madde IV gereği üye ülkeler için hazırlanan rutin raporlardan biri…
IMF Ana Sözleşmesi, Madde IV, üye ülkeler için belli aralıklarla ekonomik raporlar hazırlanmasını öngörür. IMF’nin ülke (örneğin Türkiye) uzmanları, ekonomi bürokrasisi ile “danışma toplantıları” yapar; raporlar kaleme alınır; IMF Yürütme Kurulu tarafından görüşülür ve yayımlanır.
Başlıktaki ifade eksik kalıyor; açayım: Uluslararası burjuvazinin yaratıcılığı tükenmiştir. Sermayenin dünya çapındaki sınırsız tahakkümü (“neoliberalizm”) yıpranmış; zedelenmiştir. Telafi çabası yeni yıkımlar getirmektedir. Sonuç halk sınıflarının ayaklanmasıdır…
Yaygın bir alışkanlıktır: Yıl son bulurken geçmiş on iki ayın bilançosunu çıkarırız.
Ben de bu yazıya “2019’da Türkiye…” niyetiyle ve “İslamcı faşist bir rejimin eşiğinde gel-git içindeyiz” tespitiyle başlamaya kalkıştım. Ama “bugüne nasıl geldik?” sorusuna takıldım ve daha ileri gidemedim.
Bu köşede ekonominin “gidişatı”na sık sık göz atıyoruz. Hızla güncelleyelim:
Türkiye ekonomisinin 2018-2019 krizi nasıl seyrediyor?
Bolivya’da askerî darbe, ırkçı-faşist güruhların sokaklara çıkmasıyla başlatıldı.
Darbe sonrasında Meksika’ya sığınan Başkan Yardımcısı Alvero Garcia Linera, sürecin başlangıcını, sonrasını anlatıyor; çözümlemeye çalışıyor (“Kızılderili’den Nefret”, Peoples Dispatch, 21 Kasım).
2019’un ilk yarısı bittiğinde, krizin seyri ve aşamaları ana hatlarıyla belli olmuştu. Bunları “Ekonomik Bunalımın Seyri” başlıklı bir yazıda gözden geçirmiştim (soL Haber, 5 Temmuz). Oradaki tespitlerin bugün de geçerli olduğunu düşünüyorum.
Son bir ay içinde Bolivya üzerinde üçüncü defa yazıyorum: Önce Evo Morales’in başkanlığa seçilmesini “iyi haber” olarak değerlendirdim; sonra “kötü haber” geldi: “Bolivya Darbesi: Emperyalizm-Faşizm İşbirliği” (soL Haber 1 Kasım, 15 Kasım).
Center for Economic and Policy Research (CEPR), Türkçeye aktarırsak “İktisat ve Politika Araştırmaları Merkezi”, ABD’de sol eğilimli iktisatçıların odaklandığı kurumlardan biridir. Direktörlerinden biri olan Mark Weisbrot, Latin Amerika’daki neoliberal politikaları mercek altına alan; ABD’nin solcu rejimlere uyguladığı baskıları eleştiren önemli bir araştırmacıdır.
“Gök kubbenin altında kargaşa var; işler yolunda…” Bu sözlerin Mao’ya ait olduğu söylenir. Belgelenmemiştir, ama, diyalektik ustası bu büyük devrimciye yakışır. Türk halkının da benzer bir özdeyişi var: “Nerede hareket, orada bereket…”
ABD emperyalizmi, işbirlikçileri ve finans kapitalin bezirgânları için geçen Pazar, Latin Amerika’dan iki kötü haber geldi: “Fernandez-Kirchner dönüyor; Evo Morales kalıyor…”
IMF her yıl (Nisan ve Ekim’de) dünya ekonomisinin genel durumunu, sorunlarını, politika seçeneklerini inceleyen iki uzun rapor yayımlar: World Economic Outlook ve Global Financial Stability… Birincisine, kısaca Ekonomik Rapor diyelim.
2 Ağustos’ta Sol Haber Portalı’nda “IMF Ekvador’da” başlıklı bir yazım yayımlandı. Yazıda, üç solcu iktisatçının (James K. Galbraith, Ha-Joon Chang, ve Mark Weisbrot’un) imzaya açtıkları bir çağrıyı duyuruyordum.
Emperyalizmi eleştiren bir araştırma enstitüsünden söz ederek başlayayım: Tricontinental… Haber bültenleri, Güney coğrafyasının sınıf mücadelelerini de yakından izlemektedir.
Sömürü oranı hesabı
Geçen hafta IMF uzmanlarının Türkiye’ye geldiğini öğrendik.
Ziyaretin zamanlaması ilginçtir. IMF ekibi ayrıldı; bir hafta sonra Berat Albayrak 2020-2022 Yeni Ekonomi Programı’nı (YEP 2020-2022’yi) açıkladı.
IMF niçin geldi?
Dünya ekonomisinin ülkeler-arası cari işlem hesapları (istatistik hataları dışında) denge verir. Ekonomik bağımlılığın bir göstergesi, süreklileşen cari işlem açıklarıdır.
Başlıca istisna, “dolar emperyalizmi”nin sağladığı ayrıcalık sayesinde ABD’ye aittir. Kronik dış açıklar veren Türkiye, bu tür bir ayrıcalıktan yoksundur.
TÜİK, Nisan-Mayıs 2019 millî gelir (GSYH) tahminlerini yayımladı. Ekim 2018-Haziran 2019 istatistikleri daha önemlidir; zira ekonomi o dönemde küçülme eğilimine girmiştir.
Bu yazıda sektörlere ve harcama türlerine göre son dokuz aylık millî gelir verileri gözden geçiriliyor ve istihdam/işsizlik verileriyle karşılaştırılıyor.
20’nci yüzyılın önemli düşünürlerinden Immanuel Wallerstein’i 31 Ağustos 2019’da 88 yaşında yitirdik.
Wallerstein, her şeyden önce bir sosyal bilim insanıdır. Sosyal ve ekonomik tarih çalışmaları ile öne çıkmıştır. Kapitalizmin bir dünya sistemi olarak kökenleri, oluşumu, yapısal analizi, gelişimi ve olası sonu üzerindeki katkıları ile hatırlanacaktır.
Türkiye’de neo-liberalizmin kırkıncı yılını bir krizin içinden geçerek yaşıyoruz. Kriz bir yana, ekonomi yönetimi felç durumundadır. Bir tıkanma söz konusudur; gelecek belirsizdir.
“Buraya nasıl geldik” sorusu gündeme geliyor ve son kırk yılın farklı aşamalarını gözden geçirmeyi gerektiriyor.
Mart 2017’de iki iktisatçı, Ekvador’da neo-liberalizme dönüşe karşı uyarı başlığı taşıyan bir çağrı kaleme aldı; imzaya açtı. Metin bana da ulaştı.
Türkiye’nin krizi dış kaynak akımlarında sert bir durma ile tetiklenmişti. Sonraki aşamalarında da dış finansman sorunları öncelik taşımaktadır.
2019’un ikinci yarısına girerken ekonomi bir yol ayrımına ulaşmıştır: Kriz, yıl sonuna doğru durgunlaşarak son mu bulacak? Bir dış borç bunalımına savrularak sertleşecek mi?
İkinci olasılık, dış dengesizliklerle bağlantılıdır ve cari işlem açığının seyri önem taşımaktadır.
Bugün bu konuya odaklanalım.
Albayrak’tan bir AKP eleştirisi
“Faiz takıntısı”, TCMB Başkanı’nın görevden alınmasıyla sonuçlandı. Arka planda uluslararası finans çevreleriyle anlaşmazlık var.
Ekonomik krizin Haziran 2019’da kritik bir yol ayrımına ulaştığını düşünüyorum. Krizin aşamalarını hatırlatmakla başlayalım. Yol ayrımına böylece yaklaşalım..
Kronik kırılganlıklardan güven bunalımına
2018 ortalarında uluslararası ekonomi dingindir; Türkiye gibi yüksek dış kırılganlık taşıyan ekonomileri tedirginleştirecek bir ortam yoktur.
Ekrem İmamoğlu’nun ezici farkla kazandığı İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi üzerine her şey söylendi; yazıldı.
Özgün şeyler söylemek güç; sıradan bazı gözlemlerle yetineceğim. Bazıları, seçimden bir hafta önce BirGün Pazar’da bir söyleşide yer alıyordu. Hâlâ geçerli olduğunu düşünüyorum.
İktidar dağılmaktadır
2011’de Tunus’ta ve Mısır’da devrimci halk kalkışmaları ile başlayan “Arap Baharı”nın, gerici rejimleri çökerten ilk dalgasını ve emperyalizmin sonraki müdahalesinin yol açtığı kanlı yıkımı sık sık gözden geçirdim.
21 Mayıs’ta gazetelerde şu haberi okuduk: “ABD Dışişleri Bakanlığı, 19 Mayıs 2019 sabahı İdlib’deki klorin saldırısı iddiasını, Esad rejiminin kimyasal silah kullanımına yeniden başlaması olarak yorumlamaktadır.”
TÜİK, Ocak-Mart 2019 millî gelir (GSYH) tahminlerini yayımladı. Tablolar, ekonominin küçülme boyutunu ve biçimini veriyor.
2004’te Türkiye’den 10-15 kişilik bir grupla Hindistan’ın Mumbai kentindeki Dünya Sosyal Forumu’na katıldık. Dünyanın dört köşesinden, öncelikle Güney’den gelen ve sermayenin sınırsız tahakkümüne, “başka bir dünya mümkün” sloganıyla başkaldıran insanlarla bir araya geldik.
TÜİK bir hafta sonra Ocak-Mart 2019 millî gelir tahminlerini yayımlayacak. Ekonomi kriz içindedir; GSYH verilerine yansımasını o zaman mercek altına alırız.
Bugün, diğer güncel verilere odaklanmayı, bunalımın gelişim doğrultusu üzerinde panoramik bir gezinti yapmayı istiyorum.
Kısa hatırlatma: Kriz nasıl başladı?
Yazının başlığı, Mülkiye Dergisi’nin Ocak 2019 sayısından alındı. Bu sayıda ana tema, “Türkiye’nin Krizini Anlamak” olarak belirlenmiş.
Yazıların çoğu, Ekim 2018-Ocak 2019 arasında beş ayrı kentte Mülkiyeliler Birliği’nce ekonomik kriz konusunda düzenlenen panellerdeki konuşmaların bant çözümlerinden ve bildiri metinlerinden oluşuyor.
Nisan sonunda ABD’nin Venezuela’da tezgâhladığı darbe, “gülünçlü opera” özellikleri taşıdı. Olaylar, soL Portal’da, Türkiye basınında haberleştirildi. Tekrarlamak gereksiz. Birkaç hatırlatma, vurgulama ile yetinelim:
Adına bakılırsa Şermin (“Sharmine”) Narwani, İran kökenli olmalı. Oxford Üniversitesi, St. Antony College’de bir süre öğretim görevlisi olarak çalıştığı; sonra gazeteciliğe başladığı anlaşılıyor. Suriye iç savaşını ilk günlerinden itibaren yakından izlediğini; önde gelen Batılı gazetelerde, sitelerde Suriye ve Orta Doğu hakkında çok sayıda yazı ve haber yayımladığını öğreniyoruz.
Hindistan’da parlamento (“Lok Sabha”) seçimi başladı. “Başladı” diyorum; zira, bu ülkede genel seçimler bir ay boyunca aşamalı olarak yapılır. Bu seçimde tüm sandıklar 19 Mayıs’ta kapanacak; sonuçlar 23 Mayıs’ta ilan edilecektir.
Hindistan siyasetinin iki kanadı
Seçim sonrasında açıklanacağı ilan edilen “reform programı” ilgiyle beklenmekteydi. “Program”, Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak tarafından 10 Nisan 2019’da Türkiye’de, iki gün sonra da ABD’de (Washington’da) meraklılara aktarıldı. JP Morgan tarafından düzenlenen Washington’daki tanıtımın, davetli yatırımcılarda hayal kırıklığı yarattığı haberleştirildi (Reuters, 12 Nisan).
IMF’nin Nisan 2019 tarihli Dünya Ekonomik Görünümü (“World Economic Outlook”) başlıklı raporunun Türkiye ile ilgili kesimlerini gözden geçirmek istiyorum. Nisan Raporu ile eş-zamanlı olarak IMF’nin veri bankası da güncelleştirildi. Oradaki Türkiye ile ilgili yeni istatistikleri de dikkate alacağım.
İttifakların ağır bastığı 31 Mart seçimleri, partiler-arası oy dağılımının hesaplanmasında güçlükler getiriyor.
Geçen hafta sonu döviz piyasalarında “kıyamet koptu”; iktidar çevreleri de “kıyametin tetikleyicileri” ile kavgaya tutuştu.
Kimlerle? Cumhurbaşkanı, kimlerden “hesap soracağını” açıklamadı. Türk lirasından döviz mevduatına geçen (bir bölümü de AKP seçmeni olan) vatandaşlarımızı elbette kastetmedi. Doğal olarak komplocu dış çevreler akla geldi.
Mart 2019’da dünya ekonomisinin “yükselen piyasalar” diye adlandırılan bölümünde iki ülke kriz içindedir: Arjantin ve Türkiye… İkisi de 2018’in ilk yarısında krize sürüklendi. İkisi de krize karşı neo-liberal reçeteleri (bazı farklarla) uygulamaya başladı.
Bugün Arjantin’in “kriz serencamı” üzerinde duracağım. Türkiye ile bazı benzerlik ve ayrılıklara da değinerek…
2018 millî gelir tahminleri ile Ocak 2019’un ödemeler dengesi tabloları birlikte yayımlandı. 2019 başında ekonominin “gidişatı” üzerinde konuşmak için yeterince malzeme var.
Bugün kuşbakışı bir gezinti ve önemli gördüğüm birkaç vurgulama ile yetineceğim.
Üretim yoluyla millî gelir
Donald Trump, geçenlerde “Maduro rejimini niçin değiştirmeliyiz?” sorusunu yanıtlayan bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı geçen hafta bu köşede aktarmış ve Venezuela hakkında söylediği her şeyin yalan olduğunu belirtmiştim.
“Patolojik bir yalancı…”
Hindistan’dan Marksist iktisatçı Prabhat Patnaik’in, “Emperyalist Müdahalenin Anatomisi” başlıklı bir yazısı (IDEAS, 20 Şubat) yayımlandı. Emperyalizmin müdahale biçimlerinin günümüzde değiştiğini vurgulayan ve Venezuela’yı örnek alan bir yazı…
Konu önemlidir. Yazı, tartışmalı tespitler, genellemeler içeriyor. Gözden geçirmek yararlı olabilir.
2018’in ödemeler dengesi tabloları geçen hafta yayımlandı. Yaşadığımız kriz, ödemeler dengesine yansıyan dışsal bir şoktan kaynaklandı. Bu istatistikler bu nedenle de önem taşıyor.
Gözden geçirelim.
On iki ayda üç aşama
Önce 2018’in tümüne bakalım.
Bir ay önce bu köşede “Ekonomik Bunalım Nasıl Seyrediyor?” başlıklı bir yazım yayımlandı.
Maduro rejimi dirense de, çökse de Venezuela’yı tartışmayı sürdüreceğiz. Ayrıntılı çözümlemeleri uzmanlara bırakırız. Bilgi kirlenmesini, bilgi yetersizliğini telâfi de önem taşır.
Ben de ulaştığım bazı bilgileri okurlarımla paylaşmak istedim.
Obama, Chavez ve Nobel Barış Ödülü
Dylan Riley’in “Trump Nedir?” (“What is Trump?”) başlıklı bir makalesi, New Left Review’un Kasım-Aralık 2018 (114.) sayısında yayımlandı.
Yazar, “Trump Kimdir?” sorusunu sormuyor; yani ABD Başkanı’nın servetinin kökenleri; karmakarışık özel hayatı; ruh sağlığı gibi ilginç ve renkli konularla ilgilenmiyor.
Amerika’da canlanan sosyalizme niçin şaşıralım? Ustalarımız da 1872’de Birinci Enternasyonal’i (koşulların da zorlamasıyla) New York’a taşımadılar mı? Taşırlarken de Amerika’nın, sosyalizme barışçı yollardan ulaşabilecek (İngiltere ve Hollanda ile birlikte) ender ülkelerden biri olduğunu ileri sürmediler mi? (bk. August H.
İlk etken, dış kaynak girişlerinde yavaşlama ile Mart’ta başladı. Mayıs’ta Cumhurbaşkanı, finans sermayesini güven kaybına sürükleyen bir söylem tutturdu. Döviz krizi tetiklendi; Ağustos-Eylül’de zirveye tırmandı. Reel ekonomi ise Eylül’de daralmaya başladı…
Paul Krugman, 11 Ağustos 2018’de New York Times’taki köşesinde Türkiye’nin ekonomik krizi üzerinde bir yazı yayımlamıştı.
Krizin ilk belirtilerinden hareket ederek ilginç gözlemler yapıyor; iktisat politikası seçeneklerine de değiniyordu-.
Fransa’da 2018, güzel bir olayla son buldu: Cumhurbaşkanı, “sokak” karşısında yenik düştü.
“Sokak” iktidara karşı
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a karşı ülke sokaklarını, meydanlarını dolduran “sarı yelekli” Fransızlar, devlet ve para gücünün yenilebileceğini gösterdiler. Başka ülkelere, benzer mücadelelere örnek oldular.
Amerikan emperyalizmi 2019’a bir dizi sorunla giriyor.
Trump, Kongre’den “Meksika sınırına duvar” tahsisatını alamadığı için ABD devletini yarı yarıya “kapattı”; felce uğrattı. 2019’da Temsilciler Meclisi, Demokrat Parti çoğunluğu ile göreve başlayacağı için bu tür gerilimler artacak.
Trump’ın seçim kampanyasında “Önce Amerika” sloganı önem taşıdı. Bu slogan, 2017 sonrasında “göçmen işçileri sınırlama ve ticaret savaşları” kampanyaları ile ekonomiye taşındı. Ticaret savaşının öncelikli hedefi de Çin oldu.
TÜİK Temmuz-Eylül 2018’in gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) istatistiklerini yayımladı. Bu istatistikler önemlidir; zira Mayıs’tan itibaren döviz piyasalarından finansal sisteme yayılan krizin reel ekonomiye yansımasına ışık tutuyor.
Verileri, ileride ayrıntılı inceler, tartışırız. Şimdilik ana gözlemleri vurgulamakla yetineceğim.
Meksika ve Brezilya: Başkanlar ve borsalar
Doug Henwood, 30 Ekim 2018’de “Faşistler Hisse Senetlerini İhya Ediyor” (“Fascists Are Good fo Stocks”) başlıklı bir yazıyı kendi adını taşıyan sitede yayımladı.
Mayıs’tan bu yana kriz istatistiklerini inceliyor; tartışıyoruz.
Atatürk’ün 80’nci ölüm yıldönümü ile eş-zamanlı olarak Atatürk’e saldırılar da hızla arttı.
Yedi yıl önce kaleme aldığım bir yazıyı yeniden yayımlıyorum. Güncelliğini yitirmediğini; tespitlerimin bugünkü ortamda fazlasıyla geçerli olduğunu düşünüyorum.
***
Dünyada ve Türkiye’de düzen karşıtı bir kalkışmayı temsil eden 1968’in ellinci yıldönümünü bugünlerde anıyoruz.
“Düzen karşıtı”, yani, anti-kapitalist, anti-emperyalist, bir anlamda “enternasyonalist” özellikleri ağır basan bir kalkışma…
1968’den bir anı
Nurhan Yentürk’ün, Türkiye’nin Kamu Harcamaları, 2006-2017 başlıklı kitabından (Bilgi Üniversitesi Yayını, Eylül 2018) söz etmek istiyorum. Volkan Yılmaz ve Yakup Kadri Karabacak da kitabın bazı bölümlerini Yentürk ile birlikte kaleme almışlar.
İki ülkede eş-zamanlı iki kriz: 2001 ve 2018
1998’de Doğu Asya’da patlak veren kriz, dünya ekonomisinin “Güney” coğrafyasına yayıldı. 2001-2002’de birbirinden çok uzak iki ülkeyi (Arjantin ve Türkiye’yi) sarsarak son buldu.
Neoliberalizm “Güney”de kriz yaratıyor
Brezilya’da Başkanlık seçiminin ilk turunu Jair Bolsonaro yüzde 46 oyla önde bitirdi.. Hapisteki Lula tarafından İşçi Partisi adayı olarak gösterilen eski Sao Paulo valisi, iktisatçı, felsefeci Fernando Haddad yüzde 29 oyla ikinci geldi. Üç hafta sonra yapılacak olan ikinci turda, Haddad’ın aradaki farkı kapatması pek olası görünmüyor.
Tehlikeli bir siyasetçi
Geçen hafta (soL Haber, 28 Eylül) şunları yazdım: “Yeni Ekonomi Programı (YEP), önceki OVP belgelerinden farklıdır.
2019-2021 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program, Yeni Ekonomi Programı (YEP) başlığı ile yayımlandı. Albayrak tarafından sunuldu.
Albayrak’ın Ağustos’ta Türkiye’nin büyük patronlarına sunduğu “yeni ekonomi modeli” ciddiye alınamazdı; haklı olarak küçümsenmişti.
Türkiye’nin krize sürüklenmesi, Batı basınında, internet sitelerinde gündemde kaldı; değerlendirmeler yapıldı. Bir bölümünü ben de izledim.
Emperyalist sistemin merkezinde Türkiye’nin kriz ortamına bakışlardan üç örneği, okurlarımla paylaşmak istedim: İngiliz ve Amerikan emperyalizminin perspektiflerini yansıtan iki katkı ve “finans kapitalin ayak takımı”ndan bir örnek…
TÜİK Nisan-Haziran 2018’de millî gelirin yüzde 5,3 oranında büyüdüğünü belirledi. Kriz algılamaları yerleşirken bu bilgiyi nasıl karşılamalı?
Bir ekonomik krizin gündeme geldiği aylardan beri içte-dışta tartışılmaktadır. Ben de kervana katılmış; nedenlerine değinmiştim.
10 Ağustos tarihi yazımdan aktarayım: “Neoliberal dönemde ekonomilerini finans kapitale sınırsızca açan ülkelerde ‘dış kaynak girişlerinde ani duruş veya tersine dönüş’, bir kriz türünün nedeni olarak görülüyor.”
Hindistan’dan bir portre
Narendra Modi, 2014’te Hindistan’da sağcı Janata Partisi’nin (BJP’nin) başına geçti ve partisini açık farkla iktidara taşıdı; başbakan oldu.
Bu sonuç, Hindistan’ın ilerici çevrelerinde birkaç nedenle tedirginliklere yol açtı.
Siyaset dünyasını yakından izleyen bir gazeteci, Kemal Can, Türkiye’deki son gelişmeleri “lütuf düzeni” olarak nitelendiriyor (Cumhuriyet, 20 Ağustos). Önemli gözlemlere dayanıyor. Bazılarını aktarıyorum:
Samir Amin’i 12 Ağustos 2018, saat 16.18’de kaybettiğimizi Fikret Başkaya’dan öğrendim.
20’nci yüzyıl Marksizminin önde gelen isimlerinden biridir. Katkılarını yüzyılımıza da taşımıştır. Her anlamda enternasyonalist bir aydındı. Bu özelliğini yakından bilen dostu Fikret, biraz da Türkiyeli olduğunu doğrulayacaktır.
Bu yazı kaleme alınırken (10 Ağustos’ta) Türkiye, çalkantı içinde ekonomik krize sürüklenmektedir. Günceli yazıya dökmenin anlamı yok; ortaya çıkan politika seçeneklerine yazı sonunda değineceğim.
24 Haziran seçim kampanyası üzerinde bazı gözlemlerimi okurlarla paylaşmak istedim. İktidarın değil, ana muhalefetin, yani CHP’nin izlediği platformu, içeriği ile değil, söylemedikleri, “es geçtikleri” ile gözden geçirmek istiyorum.
Ekonomik kriz konusu üzerinde odaklanacağım.
Ekonomik kriz ortamı nasıl tetiklendi?
Madımak Faciası üzerine söylenecek her şey söylendi; yazılması gerekenlerin pek çoğu da yazıldı. Yeni şeyler söyleyecek; bilinmeyen olguları açıklayacak değilim.
AKP iktidarı, yeni yönetime ağır ekonomik sorunlar devretmektedir.
16 Nisan 2017 referandumundan önce yayımlanan bir yazımın önemli bölümlerini okurlarımla tekrar paylaşmak istedim. O tarihteki görüşlerimin 24 Haziran 2018 seçimleri arifesinde de büyük ölçüde geçerli olduğunu düşünüyorum.
Birkaç güncel gözlemi de yazının sonuna ekliyorum.
Anayasa Referandumunun İki Sorusu
TÜİK Ocak-Mart 2018 millî gelir verilerini yayımladı ve Türkiye ekonomisinin bir rekor daha kırdığını ilan etti: Bir önceki yıla göre yüzde 7,4’lük büyüme…
Belirtiler Türkiye’nin bir krize sürüklendiğini gösteriyor. Durgunlaşmayı izleyen ılımlı bir daralma ile geçiştirilebilir mi? Finansal kriz ve kapsamlı bir bunalım mı?
İyimser senaryo: Durgunlaşma → Ilımlı daralma → İstikrar…
Yazının başlığındaki soruyu DİSK Araştırma Dairesi, yeni bir raporunda soruyor ve yanıtlıyor: AKP Yıllarında Emek: İşçiler 16 Yılda Neler Kaybetti? (Mayıs 2018, DİSK-AR).
Esra Çeviker Gürakar, AKP iktidarının bölüşüm bilançosunun kirli bir boyutuna ışık tutan bir kitabın yazarıdır: Kayırma Ekonomisi: AKP Döneminde Kamu İhaleleri (İletişim, 2018).
Bozulan piyasa sinyalleri
Finansal bir gerilim önce günlük piyasalarda algılanır. Doların veya döviz sepetinin fiyatı, borsa endeksi, iki veya on yıllık tahvillerin piyasa faiz oranları…
Türkiye’de finansal gerilim Mart’ta başladı; Mayıs başında döviz fiyatları ve piyasa faizleri bir krizin ön-koşullarını düşündüren boyutlara tırmandı.
İktisat medyasında zaman zaman “Türkiye’nin olumsuz veya olumlu ayrışması…” ifadesine rastlarsınız. Türkiye ekonomisinin finans kapital için önem taşıyan ölçütlere göre değerlendirilmesi kastedilmektedir. Yükselen piyasalar diye adlandırılan 25-30 ekonominin göstergeleri karşılaştırılmakta; ülkeler, olumlu /olumsuz ayrışmalara göre sıralanmaktadır..
Bir yıl arayla Suriye’de aynı senaryo tekrarlandı: Silahsız halka karşı kimyasal saldırı yapan Esad cezalandırılmalıdır!
İlk “zehirli gaz iddiası”, El Nusra’nın işgali altındaki Han Şeyhun’da 4 Nisan 2017’de; ikincisi cihatçı İslam Ordusu’nun işgalindeki Douma’da 7 Nisan 2018’de gerçekleşti.
Nisan 2017: Han Şeyhun’da Zehirli Gaz
Günümüz kapitalizmi, ekonomik bunalımların öncülü olan farklı bir kriz çevrimiyle yeniden tanıştı. Finansal balonlaşmalar ve sonrası…
ŞİŞEN, HAVA KAÇIRAN, PATLAYAN BALONLAR
Finans kapitalin öne çıktığı, en azından damgasını vurduğu bugünün dünyasını etkileyen çevrimin halkalarına göz atalım:
KEVIN RUDD'A GÖRE Şİ JİNPİNG
Kevin Rudd, 5 Mart 2018’de West Point’teki ABD Askerî Akademisi’nde “Şi Jinping’in liderliğinde Çin’in Yükselişini Anlamak” başlıklı bir konuşma yapmış. İlgilenenler konuşma metnine Sinocism China Newsletter’dan ulaşabilirler.
Brezilya burjuvazisi, finans kapital ve ABD’nin üç yıldır tezgahladığı “sivil darbe”nin son aşaması tamamlandı.
İlk aşamada, 2014’te ikinci kez Başkanlığa seçilmiş olan Dilma Roussef iki yıl geçmeden görevden alınmştı. Suçu neydi? Seçim kampanyasında devlet imkânlarını kullanmış olması…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2017 milli gelir (GSYH) tahminlerini dün (29 Mart’ta) yayımladı. Ayrıntılı bir değerlendirmeyi ileride yaparız. Şimdilik, bulguları hızla, kuşbakışı gözden geçirmekle yetinelim.
İş işten geçmeden TÜİK’ten asgarî beklentilerimizi açıklayarak başlayalım.
TÜİK’ten Asgarî Beklentiler
2017 ile ilgili istihdam ve işsizlik istatistikleri yayımlandı. Durum pek parlak değildir: Geçen yıl boyunca istihdam artışı yetersiz kalmıştır; bu nedenle hem işsiz sayısı, hem de işsizlik oranı yükselmiştir. İstihdamın ve “yedek emek ordusu”nun niteliği de bozulmuştur. Kayıt-dışılık ve gençlerde “boş oturanlar, boşta gezenler” artmaktadır.
İtalya’da 5 Mart 2018 seçimlerinin sonuçları belli oldu. İki büyük düzen partisi, Demokrat Parti ve Forza Italia büyük kayıplara uğradı. Büyük burjuvazilerin, AB liderlerinin beklentileri çöktü.