Yıl sonuna doğru dış dengesizlikler

Korkut Boratav'ın “Yıl sonuna doğru dış dengesizlikler” başlıklı yazısı 25 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Türkiye ekonomisinin dış kaynak hareketlerine bağımlılığının yarattığı temel sorunu biliyoruz: Büyüme hızını sürdürmek için dış kaynak girişlerinin sadece devam etmesi değil artarak devam etmesi gereklidir.

2012’nin ilk 10 ayına ait dış kaynak, rezerv hareketleri, cari işlem dengesi, dış borç istatistikleri yayımlandı. Bunlardan hareketle, yıl son bulurken Türkiye ile dış dünya arasındaki ekonomik ilişkilerin sorunları üzerinde bir tartışmayı başlatalım.

Bir önceki yılla (2011’in Ocak-Ekim aylarıyla) karşılaştırarak dört vurgu yapabileceğimizi düşünüyorum:

1. Cari açık düşüyor. Sevinelim mi, üzülelim mi?

Ocak-Ekim 2012’de cari açık, bir önceki yılın 10 ayıyla karşılaştırılırsa 65 milyar dolardan 41 milyara düşmüş yüzde 27 oranında daralmıştır. AKP destekçileri seviniyor.

Peki neden? Aynı dönemde büyüme hızı, önceki yıla göre (yüzde olarak) 9,8’den (“hayali altın ihracatı” dikkate alınırsa) 1,9’a düştüğü için… “İyi haber”in tadı kaçıyor.

AKP’yi aciz bırakan yapısal açmaz ortadadır: Dış açık kronikleşmiştir. Düşmesi için ekonominin durgunlaşması gerekmektedir. Üstelik durum giderek ağırlaşmaktadır. Öyle ki, 2009’daki gibi ekonomi küçülürken bile dış açık süregelmektedir. Zira, üretimin ve ihracatın ithalata bağımlılığı denetimsiz ve abartılı boyutlarda artmıştır. Gümrük Birliği dahil, dış ticaret rejimini değiştirmeden sektörel önceliklere ve ithalatın ikamesine yönelik bir planlama perspektifine geçmeden çözüm yoktur.

2. Dış kaynak hareketlerindeki dalgalanmalar istikrarsızlık getiriyor.

Türkiye’ye yabancı, yerli, kayıt dışı toplam dış kaynak girişleri, Ağustos 2011-Haziran 2012 arasında yüzde 37 oranında düştü. İç talebin düşmesi ve 2012’nin bir durgunlaşma yılı olması, öncelikle bu etkene bağlıdır. Yılın ikinci yarısında Batı merkez bankalarından kaynaklanan likidite pompalamasının bir bölümü Türkiye’ye taştı ama bu etken önceki gerilemeyi telafi edemedi.

2012’de finans kapitalin “risk iştahı” nasıl seyreder? Çevre ekonomilerine ve Türkiye’ye ne kadar yansır? Bilemiyoruz. Ancak, Türkiye ekonomisinin dış kaynak hareketlerine bağımlılığının yarattığı temel sorunu biliyoruz: Büyüme hızını sürdürmek için dış kaynak girişlerinin sadece devam etmesi değil artarak devam etmesi gereklidir. Son 10 ayda Türkiye’ye yabancı-yerli-kayıt dışı toplam 62 milyar dolar kaynak girmiştir. Bu yüksek düzeyli fon akımı, durgunlaşmaya katkı yapmıştır. Neden? Fon girişleri önceki yıla göre 5 milyar dolar azaldığı için…

Bu nedenle, 2013’te Batı’daki likidite genişlemesi, çevre ekonomilerine taşsa bile, “komşuda pişen, bize de düşer” rehaveti yanıltıcıdır. Zira, hem “komşuda pişen”, hem de “bize düşecek pay” devamlı artmalıdır. Finans kapitalde ise “komşuluk hukuku” değil basit çıkar hesapları egemendir. Getiri beklentileri, ülkelerin kırılganlık göstergeleriyle karşılaştırılır ve yatırım alanları böylece belirlenir. Bu hesaplamanın sonuçlarını bilemedikçe Türkiye ekonomisinin bir yıllık gidişatını öngöremeyiz.

3. Esrarengiz ve sıcak sermaye hareketlerinin önemi, ağırlığı sürüyor.

Sıcak, kısa vadeli, spekülatif fon girişleri artmaktadır. Ocak-Ekim 2012’de Türkiye’ye 52 milyar dolarlık yabancı sermaye girmiş bunun yüzde 64’ü sıcak para öğelerinden oluşmuştur. Bu oran, önceki yıl yüzde 38’di. Buna karşılık, “doğrudan yatırım” olarak tanımlanan daha kalıcı, istikrarlı yabancı sermaye girişleri önceki yıla göre azalmış toplamın yüzde 20’sini oluşturmuştur. Bu kalemin içinde yer alan, yabancıların arsa, arazi, bina alımları 10 ayda 2 milyar dolar civarında kalmıştır. Yasal değişiklikle Arap dünyasının zenginlerine iletilen allı-pullu davetin beklentileri, şimdilik karşılanmamıştır.

2012’nin 10 ayında Türkiye’ye 6,6 milyar dolar kayıt dışı para girmiştir. Önceki yıla göre bir miktar azalmasına rağmen bu esrarengiz fon akımları, İslâm dünyasındaki kargaşa ve AKP’nin bölgeye dönük politikaları ile bağlantılı olsa gerektir.

4. Hem dış borçlar, hem rezervler artıyor ama…

Yabancı sermaye girişlerinin dış borç yaratan öğeleri artmaktadır. 2012’nin 10 ayı içinde bu tür sermaye girişleri net olarak 38 milyar doları aşmıştır. Bu toplamın Türkiye’nin dış borç stokunu da artırması beklenir.

Toplam dış borçlarla ilgili son istatistik Haziran’a aittir: 324 milyar dolar… Buna karşılık, kısa vadeli dış borçların Ekim’de 100 milyara ulaştığını toplam içindeki payının da 2010’dan bu yana yüzde 20’lerden yüzde 30’a ulaştığını biliyoruz.

Olası finansal çalkantılara karşı, yabancı alacaklılar, kısa vadeli borçların Merkez Bankası rezervlerine oranını yakından izlerler. TCMB’ye gelince, 2011 sonunda, döviz üzerindeki baskıyı rezervleri eriterek giderdi borçların rezervlere oranı da kritik yüzde yüz eşiğini aştı. Daha sonra rezerv biriktirmeye başladı. Nasıl? Banka rezervlerinden Merkez Bankası’na aktarımlar yoluyla… Bunu da, bankaların TCMB’de tuttukları karşılıkların bir bölümünü dövize kaydırarak gerçekleştirdi. Sonunda TCMB rezervlerindeki artışın üçte biri (6,6 milyar dolar) bankaların yurt dışındaki döviz varlıklarının aktarımından kaynaklanmış oldu.

Bunlar gizli-saklı bilgiler değil. Esasen uluslararası finans çevreleri de yakından, adım adım izliyorlar.